MediaCat

Arabesk neden hep geri dönüyor?

Müzikten sinemaya arabesk Türkiye’de rekorlar kırmaya ve büyük tartışmaların odağı olmaya devam ediyor.

Arabesk neden hep geri dönüyor?

Arabesk filmi 1989 yılında vizyona girdiğinde, 1 milyon seyirci bariyerini aşan ve Türkiye’de modern anlamda gişe başarısı yakalayan ilk film olmuştu. 2022 yılını da bir arabesk kahramanının, Bergen’in hikâyesinin anlatıldığı filmin seyirci şampiyonluğuyla kapattık.

Türkiye’de epeydir bir arabesk hayaletinin dolaştığı doğru; bir zamanlar bu hayaleti defetmek üzere ittifaka geçen güçlerin -devlet aygıtları, “merkez”in sahipleri, kentli seçkinler- arabesk karşısında beyaz bayrak açtığı da doğru. Gettodan yüksek kültüre, minibüs ve tamirhaneden plazaya tüm saflarda meşruiyetini ilan etmekle kalmadı arabesk; zamanın ruhuyla entegre oldu, başka dünyaların türleriyle evlilikler yaptı, hibrit miraslar yarattı. Ve hep hayatta kaldı.

Geçtiğimiz aylarda yayınlanan Spotify verileri bu gerçeğin hâlâ geçerli olduğunu hatırlattı. Türkiye’de arabesk dinlenmelerinin son üç yılda dörde katlandığını, Müslüm Gürses’in de tüm zamanların en çok dinlenen arabesk sanatçısı olduğunu söylüyordu bu veriler. Türkiye’de, başlığında “arabesk” geçen ve kullanıcılar tarafından oluşturulmuş 162 binin üzerinde çalma listesi bulunuyordu. 2022’de en çok arabesk dinleyen kitleyi ise yüzde 46 ile 18-24 yaş grubu oluşturuyordu.

Müslüm Gürses’i 2013 yılında kaybettik.

Dahası da var: Koşu temalı çalma listelerinin içinde en az bir adet arabesk türünde parça yer alıyordu. Şaşırtıcı ve kolay açıklanamayan bir sonuç bu: Belki de kulaklıklarda “Bir Teselli Ver” çalarken ve Orhan Gencebay “Yolun ecel olsa korkmam geçerim” ifadeleriyle kadere meydan okurken; Spotify dinleyicisi ve gym üyesi kitleler bunu “No pain no gain” olarak duyuyor, arabeskin itirazını fiziksel performansın “challenge”ları için fon müziği yapıyordu.

Arabesk rekorlar

Benzer bir içgörü ABD için de geçerli. Fitrated.com verilerine göre, ülkede gym’lere gidenlerin antrenman esnasında dinlemeyi tercih ettikleri müzik, genellikle pop. Ancak yüzde 57,4’ü rap/hiphop dinlerken kişisel performans rekorlarını daha fazla kırma eğiliminde. Antrenman sertleştikçe, bu kitlenin dinlemek istediği müzik rap/hiphop’a dönüşüyor zira motivasyonları bu şekilde yükselişe geçiyor. ABD için rap/hiphop, Türkiye için arabesk… Alt kültürün tehditkâr başlayan dinamizmi, hâkim popüler kültür içinde eritilerek tahripkârlığından arındırılmış ve ıslah edilmiş bir performans gösterisine dönüşüyor.

Alt kültürle, özelde de arabeskle gelen rekorlar sporla sınırlı değil. Türkiye’de arabesk, bir endüstri olarak tarihe hatırı sayılır rekorlar bıraktı. 1970’ler, 1980’ler, 1990’lar, sonrasında da 2000’ler dikkate değer arabesk geri dönüşlerle, ilgi artışlarıyla ve ticari başarılarla dolu. Gelişim Sinema’nın 1985 Ocak sayısında yayınladığı veriler, 1979 yılında çekilen 195 filmden 19 tanesinin; 1980 yılındaki 68 filmden 27 tanesinin ve 1981 yılındaysa 72 filmden 33 tanesinin arabesk olduğunu ortaya koyuyor. 1995 yılında 11 trilyonluk müzik piyasasının 5 trilyonu arabesk içerikliydi. İstanbul Music verilerine göre, hâlâ albümlerin satılabildiği 2016 yılına dek en çok albüm satışı yapan sanatçılar sıralamasının ilk üçünde arabesk türüyle anılanlar bulunuyor: İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur. Part-time akademisyen part-time arabesk şarkıcısı Ersin Balkan’ın hikâyesini anlatan Abuzer Kadayıf filminin 2000 yılında vizyona girmesiyle medyada ne kadar konuşulduğunu hatırlayın. Son yılların biyografi furyasında da öyküsü anlatılmaya layık görülenler genellikle arabesk sanatçılar oldu. Müslüm (Baba) filmi 2018’i, Bergen filmi 2022’yi zirvede noktalarken, Dilberay filmi de 2022 yılının en çok izlenen yerli filmleri arasındaki yerini aldı.

Arabesk öldü! Çok yaşa Arabesk!

Elbette bu örnekler tam anlamıyla arabesk sayılmaz. Hatta, sinema özelinde arabesk türünün Ertem Eğilmez’in son filmi (Gani Müjde’nin de ilk senaryo deneyimi) Arabesk’le sona erdiğine yönelik bir uzlaşı var. Arabesk filmi, Allahım Kör Et Beni, Salla Salla Salla Salla Elmaları Salla, Hadi Canım Şip Şak Şip Şak gibi (orijinal) şarkılar odağında kurgulanan hikâyesi; ağa kızıyla imkânsız aşk yaşayan yoksul köy delikanlısının tüm kötülüklerin anası büyük şehre göçü; esas kızın “batakhaneye düşmesi”; gazinocular aleminin kurtlar sofrası; yoksulluk, adaletsizlik ve hor görülme sancılarının sosyolojik olgulardansa duygusal durumlar olarak deneyimlenmesi; saf zalimlerle kadere küskün saf mazlumların savaşı ve benzeri klişelerin foyasını ortaya koyarak arabesk filmlerin (genel anlamıyla da Yeşilçam sinemasının) sonuna işaret etmişti. Takip eden zamanlarda tanık olduğumuz arabeskin hedef kitle, mesaj ya da form değiştirmesi; yer yer parodileşmesi, kimi zaman da nostaljik bir keyif nesnesi oluşu. Bir yandan arabeskle alay edebiliyoruz diğer yandan arabeskin kral ve kraliçeleri üzerinden üst kültürün ilgisine mazhar olabilecek güçlenme öyküleri ya da Doğu mistisizmi soslu markalar ve yaşam tarzları yaratıyoruz.

Şener ve Müjde, Ertem Eğilmez’in Arabesk (1989) filminden.

Arabeskin kültürel/sanatsal bir ifade formu olarak devlet tarafından kabul edilmediği 1980 öncesi yıllardaysa, tüketim ve üretim yeri olan gecekondulardaki oy potansiyelini fark eden bir devlet müsteşarı olmuştu: Turgut Özal. Arabesk dinleyenlerin nelerden hoşlandıkları, nasıl yaşadıkları, anlam ve beklenti dünyaları giderek anlaşılmaya ve yatırım yapılmaya değer bir olguya dönüşüyordu. Özal, 1979 yılında dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e özel bir rapor sunmuştu, daha sonra da kurucusu olduğu Anavatan Partisinde arabesk çalışma grubu oluşturacaktı. Parti, 1983 genel seçimlerinde propaganda müziği olarak da sık sık arabeske başvurmuştu.

Arabesk, pop, caz, alaturka…

Walter Benjamin, “Tarih Kavramı Üzerine” makalesinde “Hiçbir medeniyet ürünü yoktur ki aynı zamanda bir barbarlık ürünü olmasın” demişti. Biz de şöyle diyelim: Hiçbir alt kültür ürünü yoktur ki günün birinde sınıf atlamasın.

Dünya tarihi ötekinin sanatının soylulaştırıldığı örneklerle dolu. Benny Goodman jazz’ı gece kulüplerinden Carnegie Hall’e terfi ettiren ilk beyaz sanatçı olmuştu. Üstelik, o ana dek ancak geç saatlerde gizli saklı birlikte çalabilen siyahları ve beyazları, binlerce insanın önünde aynı orkestrada buluşturmuştu. Eminem, Without Me parçasında kendisini Elvis Presley gibi skandalların kralı olarak tanımlıyordu. Çünkü “zengin olmak için, siyahların müziğini bencilce kullanıyordu.”

Eminem: “I am the worst thing since Elvis Presley. To do Black music so selfishly. And used it to get myself wealthy.”

Yerli muadiller listesi de epey kabarık. Popun kraliçelerinden Ajda Pekkan, 1980 Eurovision’una arabesk oryantal ezgiler taşıyan Petrol (Pet’r Oil) parçasıyla katılmıştı. Orhan Gencebay’ın 2002 yılında yer aldığı Dışbank reklam filmi, bağlamayı elektro gitarla yakınlaştırmıştı. 2007 tarihli Akbank ihtiyaç kredisi reklam filminde Müslüm Gürses, “İtirazım Var” değil; “İhtiyacım Var” demişti. Coca-Cola, ETİ, Ülker, Tat Ketçap, Bay Döner, Garanti Bonus, McDonald’s, Rexona ve daha birçok marka, arabesk müzikle ya da arabeskin (genellikle erkek) kahramanlarıyla haşır neşir olmuştu.

2000’li yılların en orijinal albüm çalışmalarından biri olan Aşk Tesadüfleri Sever, Murathan Mungan süpervizörlüğünde yayınlanmış; Müslüm Gürses Bob Dylan’dan Leonard Cohen’e, Björk’ten David Bowie’ye Oksident’in ünlü isimlerinden cover’lar seslendirmişti (Gülhane’den Harbiye’ye terfi etse de Müslüm Baba’nın eski hayranlarını hiç unutmadığını belirtmeliyiz tabii). Arabeskin organik üreticilerini andığımızda aklımıza gelmeyecek birçok isim arabesk albümler yaptı. Işın Karaca Arabesque 2010, Pamela Yara, Şevval Sam ise Has Arabesk albümlerini hayata geçirdi. Bergen filminin vizyona girmesinin ardından yayınlanan Saygı albümünde pop, caz ve R&B türleriyle bildiğimiz müzisyenlerin arabesk icralarına tanık olduk. Arabeskin bu yeni halleri, Unkapanı piyasalarında arabesk kaset satın alanlara bir adet jilet bir poşet de acı biber hediye edildiği günlerdeki hâllerle birinci dereceden akraba sayılmasa gerek. Belki de Sibel Öz’e referansla şu soruyu sormalıyız kendimize: Arabeskle mi barışıyoruz, popüler kültürle mi, vasatlığımız ve taşramızla mı?

Türkiye ve nostalji

Arabesk her zaman tartışmaları beraberinde getirdi; özellikle Fatih-Harbiye kültür hattında. 2010 yılında Fazıl Say arabesk müzik için “Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır” demişti. 2018 yılında Can Gox, protest bulduğu Müslüm Gürses’in Senden Vazgeçmem parçasını cover’lamış ve arabeskin geri dönüşünü insanların haykıracak dertleri olmasına bağlamıştı. 1980’lerin sonlarında şair Cemal Süreya ile söyleşi yapan Ahmet Kaya ise arabeskten bir devrim çıkmayacağını söylemişti.

Bir de toplumsal gerçekçi hat var. Öyle ya da böyle, bizi fark yaraları henüz öldürmedi. Garipler dünyayı hâlâ yakabilmiş ya da kurabilmiş değil. Kula kulluk edene yazıklar olmadı, dünya batmadı. Köyden kente göç eden, yalnızlığını güçlü dayanışma ağlarıyla örtmedi, örgütlenmedi. İtirazımız olduğu doğru ancak bu isyan ve itiraz henüz altüst edici bir eyleme de dönüşmüş değil. 34 şehirden 15 bin 918 kişiyle gerçekleştirilen 2018 tarihli Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’na göre, nostalji duygusuyla yaşayanların oranı düzenli biçimde artıyor. Geçmişe özlem, 2005 yılında nüfusun yüzde 68’inde güçlü bir duyguyken, 2017 yılında oran yüzde 77’ye yükseldi. Yüzde 68 dış dünyanın acımasız olduğunu düşünürken, evde kalarak kendini koruma ihtiyacı duyuyor. Buna, AgeSA’nın 2021 yılında hayata geçirdiği kültür araştırmasından çıkan içgörüleri ekleyin. Yani Türkiye toplumu yaşamı bir çocuk gibi deneyimleyen; güvende ve iyi olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyan, geleceğe doğru harekete geçemeyen, eylemlerinin etkilerini tartmayan ve kararları genellikle bir başkasının almasını tercih eden bir çocuk. Bu duygusallıklar, teslimiyetçilikle ya da eylemsizlikle özdeşleşen haletiruhiyeler arabeskin vadedilmiş topraklarında olduğumuzu düşündürebilir. Belki de arabeske meyleden hâllerimiz biraz da bugünün tekinsizliğine karşı geçmişin yüzlerini -kim olurlarsa olsunlar- “bizden kılma” konformizmimizde yatıyor.

Arabeskin, bugün rap ve hiphop’la iç içe geçerek geçmişe dönük damarından sıyrıldığını ve kentli Z Kuşağı’nın repertuarına girdiğini iddia edenler var. Rap ve hiphop isyanının, arabeskin isyanını bir adım öteye taşıyacağı da tartışmanın bir başka boyutu. Öyle ya da böyle, piyasa boşlukları sevmiyor. Arabesk de işbirliklerini, popüler kültür ve hâkim beğeniyle olan flörtlerini sürdürüyor. Dün pop’la, bugün rap ve hiphop’la, yarın da belki operayla. Bu geri dönüş, diriliş ya da melezleşmeleri dinlemesi ve izlemesi keyifli olacak.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.