MediaCat

Öngörülemeyenler

Sizi daha öngörülebilir hale getiren, yankı odalarına hapseden, önyargılarınızın ve zihninizin suistimal edilen ödül mekanizmalarının tutsağı haline getiren, getirmeye çalışan bu sistemle mücadele edebilmek için Akan Abdula’nın Öngörülemeyenler’deki önerilerine kulak vermeliyiz.

Öngörülemeyenler

Geçen ay yazımı “Algoritmaların adil olabilmesi, dünyayı birebir yansıtmasından değil, ulaşılacak daha iyi, daha adil, daha çeşitli bir toplum hayaline sahip olabilmemizden ve bu hayale sahip çıkıp onu savunabilmemizden geçiyor” diyerek bitirmiştim. Hemen ardından sevgili Akan Abdula’nın “Öngörülemeyenler”ine başladım. Ulaşılacak daha iyi, daha adil, daha kozmopolit bir toplum hayaline varmak için müthiş bir başlangıç Akan’ın kitabı. Bir gözetleme toplumunda doğan Akan, kişisel tarihinden örneklerle günümüzün gözetleme toplumu tehlikesini çok çarpıcı bir şekilde önümüze getiriyor. Kişisel ve mesleki yolculuğunda biriktirdiklerini her zamanki gibi heyecanla ve bonkörce bizimle paylaşıyor. Ve daha iyi bir gelecek için bize bir çağrıda bulunuyor: “Öngörülmez olun!”

Sizi daha öngörülebilir hale getiren, yankı odalarına hapseden, önyargılarınızın ve zihninizin suistimal edilen ödül mekanizmalarının tutsağı haline getiren, getirmeye çalışan bu sistemle mücadele edebilmek için Akan Abdula’nın önerilerine kulak vermeliyiz. Hem makro-politik düzeyde yapılması gerekenler; açık verinin yaygınlaştırılması… hem de bireysel düzeyde almamız gereken aksiyonlar; diğerini tanıyarak anlam bulmak ve yankı odalarının duvarlarını yıkmaya çalışmak… çok doğru ve önemli öneriler. Bunları becerebilmek için, “öngörülemez” olmak için uğraşmamız gerekiyor çünkü sistem sizi öngörülebilir hale getirmeye çalışıyor.

Öngörülemez olmak neden önemli?

Peki, öngörülemez olmak niçin bu kadar önemli? Aslına bakarsanız tarih boyunca önemliydi ama bugün Alex Pentland’ın tabiriyle Mısır Tanrısı Horus’un her şeyi gören gözü gibi davranış örüntülerinden bizi hiç olmadığı kadar öngörülebilir hale getiren algoritmalara karşı öngörülemez olabilmek tarihte hiç olmadığı kadar önemli. Tarih boyunca önemli çünkü eğer tahmin edilebilir olursanız, doğada sağ kalamazsınız, savaşta kazanamazsınız, pazarlıkta kaybedersiniz. Rasyonalite sizi tamamıyla öngörülebilir hale getirir. Doğada rasyonalite sizi öldürür, içinde bulunduğumuz sistemde de pasifleştirir, etkisizleştirir.

Robin Dunbar dedikodunun kültürel evrimdeki yerini açıkladığında şaşırmıştık. Evet dedikodu, tarihin yüzde 95’inde küçük gruplar halinde yaşayan insanların grup içi uyumu, normlara uymayanların, “beleşçilerin” tespiti ve cezalandırılması için önemli ve maalesef yararlıydı. Ve sadece insanlarda değil maymunlardan yarasalara birçok sosyal canlıda da iş görüyordu. Peki öngörülemez olmanın izlerini de aynı şekilde ilkel topluluklara kadar sürebilir miyiz? Burada devreye sık sık çalışmalarından örnekler paylaştığım Joseph Henrich giriyor. Öngörülemez olmak ilkel toplumlar için bile önemli. Örneğin av hayvanlarını peşindeki avcı toplayıcıları ele alalım. Rasyonel olarak yapmaları gereken, daha önce başarılı olan lokasyonları ve taktikleri kullanmak. Av hayvanları için de tam tersine avlandıkları yerden kaçınmak avantajlı. Bu “oyun”da en avantajlı hamle öngörülemez olmak. Peki insan toplulukları bilişsel kısayollarından, önyargılarından kurtularak nasıl öngörülemez olmayı başarıyorlar? Kanada’daki Naskapiler için bunun yöntemi av hayvanlarının kemiklerini ısıtıp üzerinde oluşan çatlakları yorumlamak! Onlar farkında değil ama bu sayede avcı topluluklarının davranışını tamamen öngörülemez hale getirip, bu oyunda Ren geyiklerine avantaj elde ediyorlar. Gördüğünüz gibi dedikodu gibi falcılığın da evrimsel olarak bize avantaj sağlayan bir geçmişi var. Ve tabii ki bu anlattığım bu konuda tek örnek değil.

Algoritmaların kafalarını karıştırın

Luke Reinhart’ın Zar Adam’ı gibi arada bir davranışlarımızı rastgele hale getirsek, ya da sosyal medyada takip edeceklerimizi algoritmanın önerdiklerinden değil de “Ya şundadır ya bunda, helvacının kızında” diyerek seçsek bile belki de daha başarılı bir sağkalım taktiği uygulayabiliriz. Şahsen ben sosyal medyada benzer bir yöntemi uzun bir süredir kullanıyorum. Algoritmalar bana kendi köyümün en güzel insanlarını ve komşu köylerin en uç, en irite edici örneklerini gösterip duruyor. Ben de takip algoritmamı mümkün olduğunca öngörülemez hale getirmeye çalışıyorum. Farklı görüşlerden ama sosyal medyada temel amacı politik söylem üretmek olmayan sıradan sekülerleri, muhafazakârları, milliyetçileri, Kürtleri, Galatasaraylıları, Fenerbahçelileri… takip ediyor, zihnimde isimlendirdiğim konular/kimlikler dışındaki tavırlarının ne kadar insani olduğunu görüyor, konu “ameliyat yerine” geldiğinde nasıl sertleştiklerine şaşırıyor, demek ki ben de çoğu zaman böyleyim diyorum. Yankı odamı ne kadar kırabiliyorum bilemem ama algoritmaların kafalarını karıştırdığıma eminim.

Bu konuda daha çok konuşmamız, tartışmamız, fal bakmamız, kemik yakmamız lazım. Bence siz de Akan Abdula’nın kitabını okuyarak başlayın.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.