MediaCat

Algoritmalar adil toplum düşler mi? (2)

Geleceği doğru örgütleyebilmek için sanırım algoritmalardan önce sosyal ağlardaki gruplaşmaların temellerine ve yapılarına göz atmamız gerekiyor.

Algoritmalar adil toplum düşler mi? (2)

Geçen hafta sevgili Pelin Özkan’ın önerisiyle Clubhouse’da “Algoritmik Şiddet ve Online Linç Savaşları”nı konuştuk. Muhtemelen siz de fark etmişsinizdir; sosyal medyada tartışmalar giderek daha sert, daha tahammülsüz hale geliyor. Sadece karşıt görüşteki gruplar arasında değil, birbirine görece yakın görüşler arasında bile çok sert, dışlayıcı, ifşa ve iptal kültürüyle şiddetlenen kavgaların sonu gelmiyor. Hâkim patriyarkal dilden şikâyet eden gruplar birbirleriyle katran ve tüy eşliğinde buluşuyorlar. Bu yaşananlarda algoritmaların, etkileşimin ödüllendirildiği ölçme sistemlerinin payı nedir? Hiç de az değil. Ancak geleceği doğru örgütleyebilmek için sanırım algoritmalardan önce sosyal ağlardaki gruplaşmaların temellerine ve yapılarına göz atmamız gerekiyor.

Ekonomist Thomas Schelling’in ırk temelli ayrışmış mahalleler üzerine yaptığı simülasyon çalışmalarına bir bakalım. Biliyorsunuz, Amerika’da ırk temelli ayrımcılık hâlâ çok büyük bir sorun. Farklı etnisitelerin aynı mahallelerde yaşamaması bu sorunun yeniden üretilmesini besliyor. Bu ayrışmış mahallelerin oluşması için insanların çok ırkçı, dışlayıcı olmaları gerektiğini düşünüyoruz ister istemez. Aslında çok da öyle değil. Schelling’in çalışması, kendine benzerlerle aynı mahallede olma yönünde çok hafif bir eğilimin bile tamamen ayrışmış mahallelerde sonuçlandığını gösteriyor. Oldukça “anlayışlı” bir birey düşünelim: Bu kişinin mahallesinden mutsuz olup taşınma kararı vermesi için komşularının yüzde 70’ten fazlasının farklı aidiyetten olması gerekiyor; bir karenin etrafındaki sekiz karenin altı tanesinin diğer renkten olması mutsuzluğu ancak tetikliyor.

Bu hafif yanlılık bile simülasyonlarda tamamen ayrışmış mahallelerle sonuçlanıyor. Yani ister gerçek mahallelerde ister sanal ortamda olsun, çok hafif eğilimler, önyargılar bile çok ayrışmış haritalar ortaya çıkarıyor. Gruplaşmalar, kabileleşmeler için uç fikirlere tavırlara ihtiyaç yok. Algoritmalardan bağımsız gruplaşabiliyoruz.

Peoplemaps projesinin lideri Dave Troy, farklı şehirlerin sosyal verileri üzerinden yaptığı küme çalışmalarında ilginç haritalarla karşılaşmıştı. Örneğin Barselona, Rio de Janeiro gibi şehirlerdeki gruplar birbirleriyle iletişim içinde, müzik, spor gibi konularda ortaklaşabilirken Baltimore gibi ayrımcılığın yoğun olduğu şehirlerde bu tip ortaklıklar, iletişim kanalları bulunmuyor. İstanbul ise maalesef Baltimore’a benziyor. Gruplar olması doğal ama gruplar arası etkileşim kanalları olmaması sağlıksız.

Tahammülsüzüz

Son MediaCat Live’da Prof. Dr. Emre Erdoğan konuşmasında Türkiye’de genelleştirilmiş güven dediğimiz, tanımadığımız insanlara, toplumun geneline güven oranında yüzde 10 ile en düşük ülkeler arasında geldiğimizi ve bunun 90’lardan beri böyle olduğunu söyledi. Yine Emre Erdoğan’ın bilimsel koordinatörü olduğu Turkuazlab’ın gerçekleştirdiği Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması toplumsal kesimlerin birbirine güvensizliğini, haber kaynaklarının ayrışmasını ve sosyal medyadaki kapalı devre iletişimi, yankı odalarını detaylı bir biçimde gösteriyor. Bu ayrışma siyasetle sınırlı değil. Kadir Has Üniversitesi’nin yayınladığı Türkiye Eğilimleri Araştırması farklı cinsel kimliklere sahip insanların, mültecilerin, alkol kullananların, nikâhsız yaşayanların vb. çok yüksek oranlarda komşu olarak istenmediğini gösteriyor. Kendi gruplarımıza kapalıyız, ülkedeki diğer insanlara güvenmiyoruz, bize benzemeyenlere komşu olarak bile tahammül edemiyoruz.

Gördüğünüz gibi oldukça sevimsiz bir tabloyla karşı karşıyayız. Ve bu tablo son birkaç yılın da eseri değil. İçine kapalı, kendi gerçekliğini üreten anlam dünyalarında yaşıyoruz ve sosyal medya ve algoritmalar bu eğilimlerimizi daha görünür hale getiriyor ve habisleştiriyor.

Var olan olumsuz tabloya baskıcı ve diyaloga kapalı bir iktidar yapısı, pandeminin getirdiği sosyal ve psikolojik sıkıntıları da eklediğinizde selam verene küfür edebilecek bir genel ruh hali ile baş başa kalıyoruz.

Sizlere algoritmaları ya da teknoloji devlerini savunacak değilim. “Algoritmalar Adil Toplum Düşler Mi?” yazımda bu konuya değinmiştim: Algoritmaların adil olabilmesi, dünyayı birebir yansıtmasından değil, ulaşılacak daha iyi, daha adil, daha çeşitli bir toplum hayaline sahip olabilmemizden ve bu hayale sahip çıkıp onu savunabilmemizden geçiyor. Sorunu öncelikle algoritmalarda veya ötekilerde değil, kendimizde aramamız gerekiyor ki çözüme dair bir umudumuz olabilsin. Algoritmalar o zaman bize yardımcı bile olabilirler.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.