MediaCat

“İletişimde yeni deneyler yapmak lazım”

Brand Week Istanbul 2021 konuşmacılarından Ece Temelkuran’ın iş dünyasına bir sorusu var: Güzellik yaratmak için dönüşmeye hazır mısınız?

“İletişimde yeni deneyler yapmak lazım”

Brand Week Istanbul World Stage sahnesindeki konuşmacılarımızdan biri de Ece Temelkuran. Arkadaşlık ve mektuplar üzerinde yükselen bir iletişim deneyiyle yeni bir ahlaki ve politik sözleşmenin olanaklarını sorgulayan Temelkuran’la küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. Gazeteci ve yazarın, pek çok kurum ve değerin bağlayıcılığını yitirdiği 21’inci yüzyılda dimdik ayakta duran iş dünyasına da bir sorusu var: Güzellik yaratmak için dönüşmeye hazır mısınız?

Şu sıralarda nerelerde geziniyor aklınız; hangi sorular kurcalıyor kafanızı?

Düşündüğüm şeyler genellikle o dönemlerde yazdığım kitapla ilgili oluyor. O kitaptaki kavramlar üzerine düşünüyorum; o kavramları da dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli insanlarla test ediyorum. Onların bu kavramlara nasıl cevap verdiğine bakıyorum.

Together’da (Türkçeye yakın zamanda “Hep Beraber” adıyla çevrilecek) 10 tane kavram attım ortaya; ilerici hareketlerin yepyeni bir ahlaki lügata ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için yaptım bunu. Ama sadece bu değil. Hayatımız bir kavgadan ibaret hale geldi ki bu birçok ülkede söz konusu. Sosyal medya ve yeni iletişim olanakları kâr amaçlı şirketler tarafından şekillendiği ve bu şirketlerin bizim dikkatimizi satın almak adına duyguları sürekli hareketlendiren bir çalışma yöntemi olduğu için biz sürekli fazla duygu yaşıyoruz. Bizi en çok yıpratan ama bu şirketler açısından da en kazançlı olan duygu öfke. Sürekli öfkelenecek yeni bir şey oluyor. İlericiler sürekli bir şeyle kavga etmek zorundalar. Baskılara karşı dururken, bir yandan kendimizi de iyileştirmemiz ve kafa karışıklığını önlemek için de ahlaki sözleşmelerimizi gözden geçirmemiz lazım.

Dünyadaki ilericilerin söylemleri, özellikle son 10-20 yıldır, sürekli kendi içimizde nasıl farklı olduğumuz. Üzerinde fazlaca tepinilen kimlik politikaları sebebiyle kim birbirinden nasıl farklı, bunu konuşuyoruz. Bu da hem kendi içimizde hem de dışarıya karşı sadece bir kavga görüntüsü oluşturmakla kalmıyor; aynı zamanda yıpratıcı ve cepheyi daraltan bir şey. Bu nedenle temel kavramlara geri dönmek gerek diye düşündüm. İnsan sevgisi, insana inanmak, dikkat nedir, arkadaşlık konusu… Tüm bunları politik bir çerçevede düşünebilir miyiz? Bunun gibi 10 tane kavram var, bunlar üzerine düşünüyorum.

21’nci yüzyılın bir önceki döneme nazaran farkı ne sizce?

Sürekli kötüyü görmekten, sürekli kötü temsillerimizle yüz yüze gelmekten dolayı bence çok kötü bir zamanda şu soruyu sormaya başladık: İnsan gerçekten iyi midir yoksa kötü müdür?

Kendi icatlarımızla başa çıkmaya çalışıyoruz ve henüz beceremedik, farkı bu 20’nci yüzyıldan. Bir şey icat ettik, interneti icat ettik, sonra sosyal medyayı icat ettik. Bu yeni icadımız hem politikamızı hem iletişimimizi hem de insan algımızı değiştirdi çünkü bu iletişim olanakları sürekli kötüyü göstermek üzerine kurulu. Kötü her zaman daha gösterişlidir ve sürekli kötüyü görmekten, sürekli kötü temsillerimizle yüz yüze gelmekten dolayı bence çok kötü bir zamanda şu soruyu sormaya başladık: İnsan gerçekten iyi midir yoksa kötü müdür?

21’inci yüzyıl aynı zamanda gezegenin yok olmasıyla karşılaştığı bir yüzyıl. Dolayısıyla gezegen tam da yok olmak üzereyken kendimize olan inancımızı kaybettik. Yani, eyleme geçme gerekçemizi kaybettik gibi geliyor bana. Bu sinik, şüpheci tavır, insanla ilgili olumsuz anlayış bizim hem politik eylemimizi hem de kişisel hayatlarımızdaki ilişkileri de etkiliyor bence. Bu yüzden arkadaşlık meselesini gündeme getirmek istedim. Bu yüzden bir tür iletişim deneyleri yapmaya başladım. Bunu şöyle anlamak gerekir diye düşünüyorum: Faşizmin ahlaki temeli insana olan inancın topyekûn kaybıdır. Ve biz sürekli kötü temsillerimizle karşılaştığımızdan insana olan inancımızı kaybediyoruz ve bu yüzden faşizme çok güzel bir kırmızı halı seriyoruz. Benim derdim insana olan inancımızı nasıl kazanabileceğimiz. Ve varsa eğer inancımız bunu nasıl söze dönüştürmemiz lazım. Alaycılığın ve sinizmin çok yoğun yaşandığı bir çağ bu. İnsan sevgisi, insana inanç gibi sözlerin kulağa naif gelebildiği bir çağ. Ama ilerici bir insansan, zaten ahlaki hareket noktan bunlardır. Ama bunu tekrar kendimize söylerken, bir düşünce geleneğini de canlandırmış oluyoruz. Hatırlamış ve hatırlatabilir hale gelmiş oluyoruz. 21’inci yüzyıl sanıyorum bu iki ahlaki pozisyon arasındaki savaşla geçecek: İnsana inananlar ve inanmayanlar.

Pandemi sırasında enteresan bir şey oldu. Şehirler boşaldı, şehirlere vahşi hayvanlar inmeye başladı ve insanlar bunların videolarını paylaşmaya başladılar. Bu videoları paylaşırken, bu görüntüleri tehlikeli bir biçimde çok fazla sevdiler. Bu bana bir dünyanın önizlemesi gibi geldi; İnsansız bir dünya ne kadar güzel” dedi insanlar. Bu bence çok sembolik bir andı. İnsana olan inancımızı ve sevgimizi kaybettiğimizin çok önemli bir göstergesiydi. Özellikle dünyanın yok oluş tehlikesini matematiksel bir gerçeklik olarak yaşamak zorunda kalan yeni nesil, sanıyorum bu soruyu kendisine çok fazla soracak; bu sorunun ne kadar yanlış ve tehlikeli bir soru olduğunun farkına varmadan.

Finansal gücü yüksek ve etki alanı epey geniş olan iş dünyası bugünlerde sürdürülebilirlik, belli başlı değerleri sahiplenme konusunda oldukça sesli. Takip ediyor musunuz bu eğilimi ya da nasıl okuyorsunuz gelişmeleri? Umut verici ya da …?

Benim insana inanmamın nedeni, insanın içindeki güzellik yaratma kararlılığı ve her koşulda bu kararlılığın ona içkin olması. Şimdi bu bakış açısını iş dünyasına yansıtacak olursak, şunu söylememiz lazım: Ne kadar güzellik yaratıyorsunuz?

Ben umut sözcüğüne inanmıyorum, inat sözcüğüne inanıyorum. İnsana inanmamın nedeni de insan bakımından çok umutlu olmam değil. Benim insana inanmamın nedeni, insanın içindeki güzellik yaratma kararlılığı ve her koşulda bu kararlılığın ona içkin olması. Şimdi bu bakış açısını iş dünyasına yansıtacak olursak, şunu söylememiz lazım: Ne kadar güzellik yaratıyorsunuz? Güzellik derken, tabii ki çiçek böcekten bahsetmiyorum; ahlaki ve politik güzellikten bahsediyorum. İş dünyasında özellikle 1980’lerde başlayan bir şey oldu: Biz politikadan uzak duruyoruz, politikaya karışmıyoruz diye bir şey. Böyle bir hayat, politik olmayan bir şey yok.

Yaptığımız her seçim, politik ve ahlaki bir seçimdir. Fakat onlar için çok elverişli bir durum vardı. Şirket dediğimiz ve içinde yaşadığımız sistemin çekirdeği olan o yapıda, ahlaki bir söz yok. Şu temel güdü var: Biz, birtakım insanlarla bir araya geleceğiz ve kâr yapacağız. Şimdi bu şirket denen yapıya, ahlaki bir sorumluluk atfedebilir miyiz? Düşünmelerini istediğim şey bu. Çünkü bu kadar insan bir araya gelip, politik olmayan hiç bir şeyin olmadığı bir dünyada ahlaki bir sorumlulukları olmadığını düşünemez. Şirket denen yapıyı, sadece çalışanlarına değil, aynı zamanda müşterilerine de ahlaki/politik sorumluluğu olan bir yapıya dönüştürebilir miyiz? Bu soruyu niye soruyorum? Çünkü değiştirmek zorundayız. Maalesef öyle bir hayat yaşıyoruz ki şu anda biz, 21’inci yüzyıla kalan tek yapı şirket. Demokrasiler tehdit altında, uluslararası kurumlar bütün güçlerini yitirdiler, bütün dünya değişiyor, finans son derece kırılganlaştı, yargıya olan güven tüm dünyada azalıyor. Dolayısıyla 20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla hayatta kalan bu şirketi bizim bir şekilde dönüştürmemiz gerekiyor. Bu olgudan ne anladığımızı ve nasıl pratiğe dökeceğimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Kapitalizmin en önemli medya organlarından Financial Times bundan iki yıl önce “Kapitalizmi yeniden düşünmemiz gerekiyor” manşeti attı. Bunu söylemeleri önemli çünkü biz artık biliyoruz ki dünyada sadece anti-kapitalistler ya da sistemi eleştirenler değil; bu sistemin çalışmadığının herkes farkında. Bu sistem çalışmıyorsa onlar da, tıpkı benim Hep Beraber kitabında yaptığım gibi, geri dönüp bu sistemin temel taşına bakmaları lazım. Bu sistemin temel taşı da şirkettir. Bu şirketi nasıl dönüştüreceğiz? Bunun için deneyler var. Bu deneyleri çok daha cesur boyutlara taşımak gerekir diye düşünüyorum.

Yeni projeniz “Şimdi İçin Mektuplar”a da değinmeden geçmeyelim. Nedir hedefiniz ve bu geleneksel formatı canlandırarak bulmayı umduğunuz?

Brüksel’de bir ekiple çalışıyorum, arkadaşlarım oldular. Onlar da Hep Beraber kitabını okumuşlardı. Bir araya geldik ve şunu konuştuk: İletişim dünyasının bu çıldırtıcı mekanizması içinde biz ne yapabiliriz? Akla, dijital dünyada global bir mahalle kurma fikri geldi; insanların o çıldırtıcı gürültü arasında birbiriyle konuşmasını sağlamak ve 21’inci yüzyılı nasıl anlayabiliriz sorusunu beraber cevaplamak.

21’inci yüzyıl sahnenin, sahne ışıklarının, mikrofonun olmadığı bir yüzyıl. Artık bende bir söz iktidarı yok, spot ışıkları herkesin üzerinde. Herkesin elinde mikrofon var ve herkes konuşuyor. Peki, bu yeni düzenekte biz arkadaşlığı, politik ve ahlaki bir sonucu olan arkadaşlığı nasıl kurabiliriz? Temel soru buydu ve bunun üzerinden mektup fikri gelişti. Mektup çok özel bir şey, bir yandan da kamusal bir şey. Şimdi yalnızca ben ve insanlar arasındaki bir mektuplaşma değil, insanların da birbirleriyle konuşabileceği bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Kendi internet sitemiz ve Instagram hesabımız var: Letters from Now. Sakin bir dijital mahalleye doğru yola çıkabilir miyiz deneyi yapıyoruz. Altı ay sürecek, en az altı ay sürecek. Sonrasına bakacağız ama şimdilik İngilizce ve Türkçe gidiyor bu proje. Çok iyi gidiyor, ilk aylık toplantımızı yaptık. Şunu gördüm, insanlar çok yorgun. Mücadeleye devam ediyorlar. Politik olarak, ahlaki olarak çok düzgün durmaya çalışanlar var. Ama yorgunlar ki şunu anladıklarını düşünüyorum ki projenin en önemli duraklarından bir tanesi buydu: Faşizm sadece bir rejim değildir, aynı zamanda ahlaki bir çürümedir. Bir zamanlar Ingeborg Bachmann demişti ki faşizm düşen bombalarla başlamaz, iki insan arasındaki ilişkide başlar. Bu son derece doğru ve Türkiye’deki insanların da bu sözlerin anlamını artık çok iyi anladığını düşünüyorum. Dolayısıyla faşizm orada başlıyorsa, tedavisi de orada başlamalı. İki insan arasındaki ilişkide başlamalı.

Bu kadar şikâyet ettiğimiz düzene karşı nasıl iletişim kurmalıyız, nasıl birbirimizi ve kendimizi anlatmalıyız? Şimdi dünyanın bazı bölgelerinde tarım deneyleri yapılıyor, komünler kuruluyor, kapitalizm sonrası dünya için hazırlıklar yapılıyor ve nasıl bir insanlık istiyoruz ütopyacıkları kuruluyor orada burada. İletişim evreninde de böyle deneylere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ben. Şimdiye kadar görmedim dünyada böyle bir şey yapıldığını. Bunu hep beraber yapıyoruz. Aracıların ortadan kalktığı, herkesin aynı anda hem okur hem yazar olduğu böylesine mutlak bir eşitliği, doğru bir şekilde nasıl yaşarız, onu konuşuyoruz.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.