MediaCat

Freelance’in ABC’si

Türkiye’nin gig ekonomisine hazırlık durumunu ve freelance hizmet veren/alan kişilerin yasal yükümlülükler bağlamında dikkat etmesi gerekenleri İstanbul ve New York Baroları Avukatı Burçak Ünsal’la konuştuk.

Freelance’in ABC’si

Ülkemizde her ne kadar hâlâ uzaktan çalışma ile karıştırılsa da freelance yani bağımsız çalışma sistemi, özellikle pandeminin ardından çok daha fazla konuşulmaya başlandı. Türkiye’nin teknik altyapısının bu sisteme hazır olduğunu söyleyen İstanbul ve New York Baroları Avukatı Burçak Ünsal’a göre, tek hazırlıksızlık işveren mentalitesinde.

Dünya genelinde freelance çalışanların oranı her geçen gün artıyor. Türkiye bu gig ekonomisine ne kadar hazır?

Aslında 2016’dan beri mevzuatımızda bir uzaktan çalışma kavramı var. Uzaktan çalışma yönetmeliği de Mart 2021’de yürürlüğe girdi. Pandemi ve bu yönetmelik bize, doğru teknolojik altyapı sağlandığında insanların belirli bir yerde fiziken bulunmadan bazı işleri görebildiklerini gösterdi. Özellikle fikri mülkiyet yoğun işler, insanların belirli bir yerde bulunmalarını gerektirmeyen hatta bulunmalarından kaynaklanan vakit kaybının daha zararlı olabileceği işler bu kapsama giriyor.

Türkiye’de gerek internet hızı gerek teknolojik gereçlere ve telekomünikasyon hizmetlerine erişim bakımından bu sisteme hazır olduğumuzu söyleyebiliriz. Gördüğüm tek hazırlıksızlık, bazı işverenlerin mentalitesi olabilir. İşveren tarafındaki bu mukavemet kırılırsa freelance çalışma biçiminin önü son derece açık; hukuk da buna cevaz veriyor.

Burada bir parantez açıp uzaktan çalışma ile freelance arasındaki farkı hatırlatmak lazım. Uzaktan çalışmada belirli bir işverene bağlılık ve belirli bir iş sözleşmesi sözkonusu fakat freelance çalışma sisteminde kişi, sahip olduğu yeteneği kendi adına ve hesabına birden fazla iş sahibine sunabilme imkânına sahip.

Türkiye’de freelance hizmet veren birinin yasal yükümlülükler bağlamında nerelere dikkat etmesi gerekiyor?

Freelance çalışma biçimine geçen birinin yaptığı işi ve o işin fiyatlandırmasını vergi dahil veya hariç düşünerek bizzat ayarlaması gerekiyor çünkü önceden mesaide bulunulması gereken belirli yer ve saatler, girilmesi gereken belirli toplantılar varken artık yok. Ancak bir fatura kesme zorunluluğu var. Demek ki freelancer ya da bir şahıs şirketi kuracak ve kimliğiyle fatura kesecek, ki buna da stopaj ve gelir vergisi ekleniyor, ya da bir limited şirket kuracak. Limited şirketle kestiğiniz faturaya stopaj işlememesi gibi bir avantaj var. Böylelikle kendi işvereninizle yaptığınız sözleşmede, malvarlığınızla girdiğiniz borçlar şirketinizin borçlarından tamamen ayrı kabul ediliyor.

Bir freelancer olarak işiniz için teçhizat aldığınızı, zaman içinde bazı borçlara girdiğinizi varsayalım. Bu borçları kazanacağınız parayla ödeyebileceğinizi umuyorsunuz ama tabii her şey istediğiniz vadede, istediğiniz şekilde gitmeyebilir. Eğer bir şahıs şirketiniz varsa, kendi malvarlığınızla bu borçlardan sorumlu olursunuz. Fakat bu borçlara bir limited şirketle girerseniz, borçlarınızı hem masraf olarak daha sonra elde ettiğiniz gelirden düşer ve vergi optimizasyonu sağlarsınız hem de sadece kurduğunuz şirketin malvarlığıyla bu borçlardan sorumlu olursunuz.

Bir diğer avantaj ise işvereninizin karşısına kurumsal bir kimlikle çıkacak olmanız ve yapacağınız yatırımı, markalaşmayı da bu şirket üzerinden gerçekleştirerek daha sonra ölçeklendirmeye güzel bir zemin hazırlamanız.

Sözleşme sürecinde nelere dikkat etmek gerekiyor?

İki tarafın da borç ve yükümlülüklerinin açık bir şekilde, ödeme vadeleriyle birlikte yer aldığı güzel bir sözleşmeniz olması lazım. Biliyorsunuz, şirketleri aslında ucuza yapılan işler değil, nakit akışındaki bozukluklar batırır. İlk işimi alayım, biraz daha büyüyeyim, şimdiden adamın önüne sözleşme koymayayım ki kaçmasın diye düşünürseniz size taahhüt edilen meblağı zamanında veya hiç alamama ihtimaliniz var.

Peki ya işveren tarafında?

Aynı şey işveren için de geçerli. Onun da karşımda bir şirket değil birey var, acaba başına bir iş gelir de bana taahhüt ettiği işi yapamaz mı, hastalanır mı, vazgeçer mi diye endişelenmemek için hangi vadede ne tür bir işi freelancer’dan beklediğini sözleşmeyle talep edebilir bir durumda olması gerekiyor.

İşaret etmek istediğim bir diğer konu da fikri mülkiyet. Freelance çalışanların sağladıkları içerikler çoğunlukla fikri mülkiyet yoğun oluyor. Dolayısıyla, freelancer bu üretimini başkaları için de kullanmak istiyorsa, bunlar üzerindeki hakkını, fikri mülkiyetin sınırının ne olduğunu bu sözleşmede çok güzel bir biçimde açıklaması lazım. İşveren için de durum aynı. Almak istediği hizmetin sadece kendisine ait olmasını mı istiyor yoksa aradığı şey sadece bir çözüm mü? Aynı çözümün başkalarına -yüzde 90 ihtimalle rakiplerine- sunulması kendisi için sıkıntı teşkil eder mi? Bu gibi konuları detaylıca düşünüp uygulanabilir bir biçimde, belki de rekabet etmeme hükümleriyle birlikte, bir sözleşmeye dökmek ve ilişkiyi bu sözleşme üzerinden sürdürmek gerekiyor.

Bazı ülkelerin freelancer ve dijital göçebeleri kendi ülkelerine çekmek için birtakım teşebbüslerde bulunduklarını görüyoruz. Benzer bir durumu “beyin göçünü tersine çevirme” çabası olarak ülkemizde de görebilir miyiz?

Bazı ülkelerin yüksek yetenek ve gelir düzeyindeki freelancer’ları çekmek amacıyla çıkardığı dijital göçebe vizesi veya cazibe merkezi yaratma stratejisi son derece doğru bir kamu politikası. Niye? Çünkü yıllarını belirli şirketlerde ve sektörlerde çalışarak geçirmiş, yüksek tecrübe ve kaliteye sahip “high talent” birtakım bireyler daha rahat çalışabilmek, kendilerine ve ailelerine daha yüksek bir yaşam standardı yaratabilmek için gönüllerinde yatan bazı kültürlere, ülkelere gitme temayülü gösteriyorlar. Özellikle Brexit’in ardından başta İngiltere olmak üzere ABD’nin bazı eyaletleri, Berlin, Belçika ve bazı Asya ülkeleri bu freelancer ekonomisinden faydalanabilmek için bu tür vizeler çıkararak yüksek gelir, yetenek ve kültürel adaptasyon potansiyeline sahip kişileri kendisine çekmeyi amaçlıyor.

Aslında ülkemizin tam da ihtiyaç duyduğu ve halihazırda uyguladığı bazı kamu politikalarıyla da uyumlu bir konu bu. Türkiye dijital göçebe diye tabir ettiğimiz, kendi ürettikleriyle ciddi bir gelir sahibi olabilecek kişilerin ülkeye gelmesini sağlasa; İstanbul, İzmir, Ankara, Bodrum veya onların bulunmak isteyecekleri yerlerde bir topluluk oluşsa, bu hem çok güzel bir çeşitlilik yaratır hem de o bölgenin ve genel olarak ülkenin ekonomisine büyük bir canlanma getirir. Bu insanlar para harcayıp vergi ödemenin yanı sıra aydın işgücü akümülasyonuna da fayda sağlayacaklar. Birikimleri ve “know-how”ları üniversiteler ve iş ortamları aracılığıyla ülkemizin gençlerine nakledilecek.

Yani burada; “know-how”, gelir, topluluk yaratma ve bu topluluğun oluşturduğu sinerjiyi kendi iş süreçlerine işgücü olarak çevirmek isteyen başta Türkiye’deki Türk şirketleri olmak üzere yabancı şirketlerden de bir döviz akışı, girdi sağlanması gibi faydalar var. O yüzden bu örneği takip etmeli, hareket halindeki yüksek yetenekli işgücünü daha cazip fırsatlarla ülkemize kazandırmalıyız diye düşünüyorum.

Farklı alanlarda hizmet veren binlerce freelancer ile kurumsal yapıları buluşturan Expero’yu inceleyin.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.