MediaCat

“Başarı bir sistem tasarımı işi”

Ağustos ayında MediaCat Kitapları’ndan çıkan Ertunç Tümen imzalı Bireyin Mükemmele Yolculuğu; spor, başarı ve yetenek gibi kavramları “sistem bakış açısıyla” irdeliyor.

“Başarı bir sistem tasarımı işi”

Ertunç Tümen’e göre, bireysel performansı keşfeden, geliştiren ve güçlendiren bir sistem tasarlayabilmek kritik. Aynı zamanda başarıyı anlayabilmek ve anlatabilmek için onu sadece ve sadece bireyin kendisine bağlayan ve başarılı bireyi süperkahramanlaştıran bakış açısından da çıkabilmek gerekiyor.

Bir portföy yönetimi şirketinde çalışan üst düzey bir yönetici olarak 700 sayfalık, en azından ilk bakışta spor üzerine gibi görünen bir kitap yazdınız. Bunun nedeni sporun tutkuyla takip ettiğiniz bir alan olması mı yoksa sporun başarının en net şekilde tanımlanıp ölçülebildiği bir alan olması mı?

Esasında benim tutku alanım ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişim ve bu konuda onyıllardır yüksek gelişmişlik düzeyine erişebilen ülkelerin bu süreçteki deneyimlerine ilişkin okumalar yapıyorum. Hatta diyebilirim ki mesleğimi seçmemin en önemli nedenlerinden biri bu alanda ülkeme katkı sağlayabilme heyecanıydı. 2018 yılında ülkelerin yüksek gelişmişlik düzeyine çıkabilmesi konusunu yaşamın farklı alanlarından ve farklı dikeylerinden ele alıp inceleyebileceğimi ve bu incelemenin bana ana sistemin işleyişine dönük gelişim alanlarını gösterebileceğini fark ettim.

Spordan sanata, bilimden iş dünyasına hatta bir ülkenin elindeki ham ürünlerden elde ettiği yüksek katma değerli ürünlere kadar uyarlanabilir bir bakış açısı ortaya çıktı. Bu bakışla ilk önce “Bireyin Potansiyeli ve Kalkınmanın Teorik Çerçevesi” başlıklı bir blog yazısı yazdım. Bu yazıda hem olimpiyatlardaki başarılar hem de ülke biliminsanlarının kazandıkları Nobel Ödülü sayıları üzerinden, neden bazı ülkeler sporda ya da bilimde sürekli başarılı olabiliyor sorusunu ortaya koymuştum. Kurumsal İletişim Bölümünden iş arkadaşım yazımı okumuş ve çok beğenmişti. Benden bu program için bir sunum hazırlamamı istedi ve çalışmaya başladım. Başlangıçta spor ve bilimi bir arada ele almayı planlıyordum ama spor çok iyi çalışılmış ve çok zengin içeriğe sahip bir alan olarak beni kendiliğinden içine çekti.

Sunumu spor üzerine kurgulamayı tercih etmemin birkaç sebebi vardı. Birincisi, sporu hem sevilen hem de insanların yakından takip ettikleri bir konu olarak gördüm. Bu alan kitabımın daha geniş bir kitleye hitap edebilmesini sağlayacaktı. İkincisi, sorunları spor sistemleri üzerinden ifade ettiğimde okuyucuların konuya daha önyargısız ve daha objektif bakabileceklerini düşündüm. Bir profesyonel olarak konu benim açımdan daha anlatılabilir hâle gelecekti. Bir diğer neden ise sporun, başarının milisaniyeler hassasiyetinde ölçülebildiği ve son derece net bir şekilde tanımlanabildiği bir alan olması. Bu benim açımdan konunun analiz edilmesini kolaylaştıracaktı. Ve son olarak da dört yılda bir düzenlenen olimpiyatlarda dünyanın tüm ülkelerinin bir araya gelerek insan performansının farklı boyutlarında gelişmişlik düzeylerini yarıştırması bana çocukluğumdan beri çok heyecan verici gelen bir konu.

Birkaç aylık bir araştırma ve hazırlık sonrasında ortaya çıkan sunum kurum içinde çok büyük heyecan yarattı. Bu heyecan beni bir yandan çok mutlu etti diğer yandan da madem bu kadar ilgi gören ve çevremde kıymet verdiğim insanlar tarafında içinde değer görülen bir anlatım var o zaman bu sunum içeriğini bir kitap hâline getirip daha yaygın kitlelere ulaştırmam gerekir diye düşündüm. Sonuçta 3,5 yıllık bir çalışma ile içinde yüzlerce referans olan 700 sayfalık bir kitap ortaya çıktı.

Kitapta sizin de sorduğunuz bir soruyu soralım. Neden bazı ülkeler olimpiyatlarda (veya sporda) daha başarılı? Bu bir zenginlik meselesi mi? Bir ülkenin refah seviyesi ile spordaki başarısı arasında doğrudan bir ilişki var mı?

Ben gelişmiş ülkelerin her zaman ve her sporda sürekli üst düzey başarı sergileyebildiğini düşünüyordum. Halbuki spor da yaşamın her alanı gibi sürekli değişiyor ve yeniliklerle ileri gidiyor. Başarılı ülkelerin doğru yaptığı şeyler var ama doğru şeyleri yapan yenilikçi ülkeler, başarının kendilerine ait bir ayrıcalık olduğunu zanneden ülkeleri, zaman içinde doğru şeyleri yaparak yakalayıp geçebiliyorlar. Bunun çok fazla örneği var. Ama genel olarak sporda başarı gösteren bir ülkenin bilim, teknoloji, ekonomi gibi alanlarda da başarılı olduğunu görebiliyoruz.

Bana sorarsanız başarı; akıl, bilim ve teknoloji ışığında dünyadaki en iyi uygulamaları inceleyip sürekli yenilik üretecek ve insan performansını bir adım daha ileri taşıyabilecek bir sistem tasarlayabilmekten geçiyor. Bunun arkasında ise “Sistem Düşüncesi” kavramları ve felsefesi yer almalı. Kitabımın önemli çıkarımlarından biri, başarının, ardındaki “Potansiyel Değer”i görebilmek, keşfedebilmek ve değeri mümkün olan en üst düzeye çıkarabilecek sistemleri kurmak olduğu. Yani başarı, öncelikle bir sistem tasarımı işi. İşe düşünüş biçimini yenileyerek başlamak gerekli.

Başarılı ülkeler bir spor sisteminin bütünsel işleyişini kavrama ve kurgulama konusunda diğerlerinin kesinlikle önündeler. Buna kitabımda sosyo-teknolojik sistemler kurabilme ve bu sistemleri geliştirebilme becerisi diyorum. Bazı toplumlar kolektif bir beceri olan başarıyı üreten sosyal sistemler kurma ve başarısızlık durumunda bu sistemleri akılcı bir şekilde dönüştürme konusunda çok iyiler.

Bu bir zenginlik meselesi mi sorusuna cevap vermek gerekirse, evet. Arada bir ilişki var ancak bu ilişkinin yönü zenginlikten başarıya doğru mu konusu kafamda net değil. Bana daha çok arkada hem zenginliği hem de başarıyı yaratan bir düşünce ve üretim yapısı var gibi geliyor.

Dünyada ülkelerin zenginliği açısından bakılan iki ölçüt var. Gayrisafi milli hasıla ve kişi başı milli gelir. Bunlardan birincisi olan gayrisafi milli hasıla bir ülkede üretilen toplam değerin büyüklüğünü gösteriyor. Ülkelerin sportif başarısı bence daha çok ikinci tanım olan kişi başı milli gelir ile yani birey bazında üretilen değerin büyüklüğü ile ilgili. Kitabımda insani gelişmişlik düzeyinin de önemli bir gösterge olduğuna, bu endekste üst sıralarda olan ülkelerin genellikle olimpiyat madalya sıralamasında da üst seviyelerde yer aldığına değiniyorum. İnsani gelişmişlik endeksinin bileşenlerine bakıldığında sağlıklı, iyi eğitimli ve yüksek kişi başı milli gelire sahip toplumların sıralamada üst sıralarda yer aldıklarını görüyoruz.

Bir ülkede bir kişinin ne kadar büyük bir değer üretebildiği, yani elindeki kaynakları hangi değere yükseltebildiği sorusu ile ülkedeki bireylerin sportif performansının hangi düzeye yükseltilebildiği birbiriyle ilişkili konular olarak görülebilir. Yani sportif bir sistem üzerinde bireyi en yüksek potansiyeline ulaştırmayı başaran bir ülke normal koşullarda bu başarıyı yaşamın diğer alanlarına da taşıyabilir. Ama özellikle Doğu Almanya gibi sporda yarışmacı ve açık bir sistem kurup başarıya ulaşan ama ekonomide tam tersini yapıp geri kalan örnekler de var.

Yetenek mi sistem mi? Hangisi daha önemli? Bunlar birbirinden bağımsız mı?

Esasında kitabımın tümünde yetenek kavramını elit düzey performansı ortaya çıkaran sistem bakış açısıyla ele alıyorum. Yetenek, psiko-sosyal yetkinlikler, motor beceriler ve fiziksel özellikler üreterek belirli bir performans düzeyini ortaya çıkaran ve bu düzeyin ortaya çıkabilmesinde de çevrenin belirleyici olduğu bir kompleks sistem olarak düşünülmeli. Başarıyı anlayabilmek ve anlatabilmek için onu sadece ve sadece bireyin kendisine bağlayan ve başarılı bireyi süperkahramanlaştıran bakış açısından çıkabilmek gerekiyor. Sonra mükemmellik kavramını insan performansının sınırına ulaşılabilir bir sınıra koymak gerekiyor. Yani mükemmelliğin önce olağan ve ulaşılabilir bir şey olduğunu kabul etmek gerekiyor. Burada ilahi düzeyde bir mükemmellikten bahsetmiyoruz, konu doğrudan insan performansındaki mükemmellikle ilgili. Ardından bireysel performansı keşfeden, geliştiren ve güçlendiren bir sistem tasarlayabilmek gerekiyor. Bu açıdan sistem düşüncesi ve sistem kuran liderler çok önemli ve çok değerli.

Kitabımda elit düzey spor performansının ortaya çıkabilmesi açısından başarılı bir sistemi yedi boyutuyla ele aldım. Bu boyutları şu şekilde sayabiliriz: sistemin kaynaklarının başarı gelebilecek alanlara akılcı bir şekilde odaklanması, tabandan tavana tüm sistemin işleyişini koordine eden bir kurumsal yapının varlığı, yeteneğin keşfedilmesini sağlayan yapının işleyişi, yeteneğin elit düzeye geliştirilmesini sağlayan yapının işleyişi, üst düzey yeteneklerin geliştirilmesi için üst düzey koçlar yetiştirilmesi, ailenin sistemin içine bir sportif birim olarak dahil edilmesi ve son olarak akıl, bilim ve teknolojinin ışığında sportif performansın geliştirilmesi.

Sistem düşüncesi Peter Senge’nin ifadesiyle bütünü görebilme disiplininin adı. Bireyin performansı ancak bütünsel işleyiş doğru çalıştığı ve sistem, bireyin performansını kaldıraçlarla yükseltmeye ve engelleri kaldırmaya odaklandığı zaman ortalamadan ayrışıp potansiyelinin gerektirdiği zirveye hareket edebilir. Bence daha ana sınıfında hatta hikâyelerden başlayarak ders kitaplarının bu bakışla yeniden yazılarak sistem düşüncesinin temel bir kolektif becerimiz hâline getirilmesi için çalışmaya başlamak lazım. Bu, 10-20 yıllık, bence çok da uzun sayılmayacak bir süreçte çok büyük bir değişim ve gelişim getirecektir.

Sportif başarılarda ailenin önemi nedir? Sistemin zayıf kaldığı noktalarda aileler daha mı öne çıkıyor sizce?

Aile sportif başarı sisteminin ayrılamaz bir parçası. Bir sporcu olimpiyatlarda sporun zirvesine ortalama 23 yaşında erişebiliyor. Spora başlama yaşının 5-6 olduğu düşünüldüğünde ailenin bu yaşlardaki bir çocuğun yetenek eğilimlerinin gözlenmesi, tespit edilmesi ve daha sonra gelişim sürecinin sürdürülmesinde büyük bir sorumluluğu ve rolü bulunduğu açık.

Daha da ötesinde, başarılı sporcuların ailelerine bakıldığında hem anne hem de babadan gelen başarılı sporcu genleri olduğu görülebiliyor. Yani daha çocuk var olmadan dahi bu potansiyel mevcut diyebiliriz. Bu konuda kitabımda sayısız örnek var. Her ikisi de dünya tenisinin zirvesine çıkan Marat Safin ve Dinara Safina’nın başarısında annelerinin dünyanın en iyi erken aşama tenis okullarından olan Spartak Tenis Okulu’nun koçlarından olmasının büyük bir etkisi var. Keza tenisten bir başka örnek ise İskoçya’nın en iyi tenisçilerinden ve sonra tenis koçlarından olan Judy Murray’nin oğulları Andy ve Jamie’nin dünya tenisindeki başarıları. Neredeyse birebir aynı kalıpları görebiliyoruz. Bir başka örnek ise Avustralya yetenek sisteminin, boyunun uzamayacağını düşünerek elediği Andrew Bogut’un ailesinin aile geçmişindeki uzun boylu insanları biliyor olması nedeniyle çocuklarının basketboldaki geleceğine yatırıma devam etmesi. Ailesi ona özel basketbol dersleri aldırarak gelişimini sürdürebilmesini sağlamış. Sonrasında Bogut’un kariyeri Golden State’teki NBA Şampiyonluğu’na kadar uzanmış. Michael Phelps’in anne ve babasının sporcu ve eğitimci olması ve özellikle anne Debbie’nin üç çocuğunun sportif gelişimine adanmış bir hayat sürmesinin bu başarının ortaya çıkabilmesinde çok önemli bir rolü var.

Özetle aile başarı sisteminin ayrılmaz bir unsuru olarak sistemin açıklarını kapatmaktan ziyade sistemle entegre olarak, çocuğun sistem içinde ilerlemesini ve önündeki engellerin aşılarak çocuğun ileri düzey eğitim sistemi içine taşınabilmesini sağlıyor. Eğer sistem eksikse, aileler çocuklarını dünyada o konuda en iyi sistemin olduğu yerlere taşıyabilmek için fedakârlıklara katlanabiliyor.

Türkiye’de çok büyük bir sportif başarı açlığı vardır eskiden beri. Pek çok spor dalında kamuoyunda “Aslında çok daha yukarılarda olmalıyız” düşüncesi yaygındır. Türkiye sportif başarı sistemleri ve kurumsallaşma açısından ne durumda? Geleceğe umutla bakabilir miyiz?

Bu açlık önemli. Ben 1973 yılında doğdum. O dönem Türkiye’nin sportif başarılara çok hasret olduğu, boynumuzun bükük kaldığı bir dönemdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünya sporunun zirvesine tırmandığımız ata sporumuz güreşte bile onyıllardır madalya kazanamamıştık, futbolda ise peşpeşe mağlubiyetlerin kanıksandığı dönemlerdi. Ülke olarak uzun yıllar sonra ilk altın madalyamızı 1988 yılında Naim Süleymanoğlu ile aldığımızda ülke olarak sokaklara dökülmüştük. Oysa Cumhuriyet’imizin kuruluşunun henüz 25’inci yılında düzenlenen 1948 Londra Olimpiyatları’nda güreşte aldığımız 6 Altın, 4 Gümüş ve 1 Bronz madalyayla olimpiyatlarda tüm sporlarda dünyanın yedinci sıradaki spor ülkesi olabilmeyi başarmıştık. Tek bir spor dalındaki başarımızla dünyanın ilk 10 spor ülkesi arasına girebilmiştik.

Türkiye’nin olimpiyatlar tarihine baktığımızda 1948’deki ülkeler sıralamasındaki yedincilik ve 1960 Roma oyunlarındaki dünya altıncılığının zirve noktalarını oluşturduğunu görüyoruz. Kitabımda Cumhuriyet’in ilk döneminde modern güreş sistemimizin nasıl kurulduğunu ve başarıya giden süreçte gelişiminin nasıl yönetildiğini anlatıyorum. Başarının arkasında her zaman çok önemli bir kurumsal yapı inşası hikâyesi yer alıyor. En ileri yönetim teknikleriyle en iyi yetişmiş kadrolar tarafından idare edilen sistemler zirve performansa ulaşabiliyor. Zamanla diğer ülkeler sizin yaptıklarınızı taklit ederek sizi yakalayabiliyor. “Durdurun dünyayı inecek var” olmuyor, sürekli daha iyinin peşinde gelişmek ve kurumsal yapınızı yeni duruma göre geliştirmek zorundasınız.

Türkiye’de çok önemli başarılı kurumsal yapı inşası örnekleri var. 1975’lerde Beşiktaş’ta Serpil Hamdi Tüzün’ün Ajax örneğinden ilham alarak Barcelona’daki La Masia’dan önce kurduğu Özkaynak Düzeni örneğini iyi anlamalıyız. Anlamamız gereken diğer örnek de Ahmet Fetgeri, Vehbi Emre ve Nuri Boytorun gibi akademik yönü çok kuvvetli, dünyayı çok iyi bilen koç ve yöneticilerin elinde ortaya çıkan, dünyanın en iyi ekollerinden koçların getirilerek geleneksel sistemden çıkan genç güreşçilerimizi modern yöntemlerle eğiterek, dünyanın zirvesine taşıyan güreş sistemimiz. Sporun tabanı ile tavanı arasında köprü görevi gören yapının nasıl çalıştığını ve zaman içinde bu sistemin gelişimde zorlanmasıyla başarının nasıl gerilediğini kitabımda okuyabilirsiniz.

Diğer yandan şu anda bazı spor dalları çok önemli bir yükseliş trendine girdi. Elbette kitapta sadece bazılarına yer verebildim. Bunlardan birincisi okçuluğumuz. Son derece iyi yetişmiş, dünyanın en iyileri arasında gösterilen uluslararası nitelikte koçlarımızın ve spor akademisyenlerinin elindeki yeteneklerimizle ülkemiz, dünyanın en önemli okçuluk ülkelerinden biri hâline geliyor. Okçuluk federasyonumuzun yıllar içinde oluşturduğu bu yapıyı anlamak ve bu modeli diğer spor dallarına da yaymak gerekiyor.

Kitabımda yer verdiğim bence bir diğer mükemmel örnek ise kadın voleybolumuz. Voleybol federasyonumuz yıllar içinde ülkemizi en önemli voleybol ülkelerinden biri hâline getirmeyi başardı. 2021 yılı yaz ayında Dünya Uluslar Ligi’nde bronz madalya kazanan, ardından Tokyo Olimpiyatları’nda bugüne kadar takım sporlarında elde ettiğimiz en iyi olimpik derece olan beşinciliğe ulaşan ve sonrasında Avrupa Şampiyonası’nda bronz madalya kazanan Milli Kadın Voleybol Takımı’mız için söylenecek tek şey “Sizinle gurur duyuyoruz” olabilir. Elbette sayın federasyon başkanımızın söylediği gibi “Başarı tesadüf değil bir sistemin eseri” ve bu sistem de kadın voleybolumuza uzun yıllardır yatırım yaparak sporun bu noktaya gelmesinde çok önemli bir rol oynayan Eczacıbaşı Spor Kulübü başkanı Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın belirttiği gibi “Yıllar içinde taş üstüne taş konularak” ortaya çıktı. İşin güzel kısmı da şu… Bu başarılar genç kızlarımıza ilham oluyor, yaylalardan parklara ve okullara her yerde genç kızlarımız voleybol oynamaya başladı. Kızlarımız ülkemizin dört bir yanında “Biz Voleybol Ülkesiyiz” diyor. Ülkemiz kadın voleybol dünya sıralamasında dördüncü sıraya kadar yükselmeyi başardı. Heyecan verici bir şey bu.

Muhteşem bir coğrafyada muhteşem insanlardan oluşan harika bir ülkeyiz. Bu güzel ülkeden, bu güzel insanlardan umut kesmek için insanın aklını yitirmiş olması gerekir diye düşünüyorum. Neden umutlu olmak gerekir anlamak isteyenlere Denizli’nin Eziler Köyü’nde Sayın Suat Arı’nın neyi başardığına ve nasıl başardığına bakmalarını tavsiye ederim. Sonuç olarak dünyadaki ve ülkemizdeki başarılı sistemlere bakarak, ilham alarak, en iyi uygulamaları öğrenerek ve yayarak, çok çalışarak, doğru ve akılcı plan ve programlar yaparak, hem sporda hem bilim ve teknolojide hem de ekonomide ülkemizi dünyanın en üst seviyelerine çıkabiliriz. Buna adım gibi eminim.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.