MediaCat

“İyi şeylerin ‘propaganda’sını yapıyoruz”

Sektörde 10’uncu yılını geride bırakan Propaganda’nın yeni organizasyon yapısını Armağan Birkiye’den dinledik.

“İyi şeylerin ‘propaganda’sını yapıyoruz”

Propaganda, kuruluşundan bu yana sıkı sıkıya bağlı kaldığı değerleriyle geçtiğimiz yıl itibarıyla sektörde 10’uncu yılını geride bıraktı. Yaptıkları işi “bir çıkar değil samimiyet işi” olarak gören Propaganda Ajans Başkanı Armağan Birkiye ile ajansın kilometre taşlarını ve bir yılı aşkın süredir hâkim olan “gelenek ve yeni”nin iç içe geçtiği yeni organizasyon yapılarını konuştuk.

Bu yıl 10’uncu yaşınızı kutlayacaksınız. Geriye dönüp baktığınızda kilometre taşlarınız neler oldu?

Sanırım birincisi başlama kararı verecek cesareti bulmak. Sonradan anlıyorsunuz yaptığınız hatalardan, bildiğinizi sandığınız bir işin pek de bildiğiniz gibi olmadığını. Cesaret diyorum çünkü bir tek o insana bunu yaptırabilir gibi geliyor. Reklamverenlerimizin bize güvenip inanmaları, aynı şekilde birlikte çalıştığım arkadaşlarımın bu işe inanmaları. Hata yapabilme gücü. Bugünden bakıp daha iyi anladığım; değerlerimizle ve onlardan vazgeçmeyerek bu işe başlamamız.

Nasıl bir değerden bahsediyorsunuz?

Reklam ajansı dediğiniz şey bir kültür ve o kültürün yarattığı bir kodlar sistemi. Yoksa birtakım yaratıcı insanların barınıp, birtakım yaratıcı işler yaptığı bir yer değil. Biz bu kültürü oluşturan kodları kimliğimiz gibi yaşadık. Yani öyle olması gerekli, piyasa koşullarının gerektirdiği bir ihtiyaç değildi bu. Bizdik. Bizim karakterimiz doğuştan var olandı.

Maalesef mutsuz bir sektör yarattık. Fazla kibirli ve egolu. Genç insanların kendilerini yanlış tanımalarına, yanlış değerlerle öğrenmelerine sebep olduk.

Hayatı nasıl yaşıyorsak; içten, samimi, dürüstçe, saygılı. Biz nasılsak öyleydi bütün işlerimiz ve ilişkilerimiz. Bu bir çıkar değil samimiyet işidir. Bu romantik gelebilir size ya da öylesine söylenmiş cümleler gibi durabilir ama her şey o cümlelerle başlamıyor mu zaten? Her şey o cümlelerin ardında durabilmekle olmuyor mu? Bunu bilmek, anlamak için burada olmak lazım.

Tersini de şöyle gözlemliyorum; maalesef mutsuz bir sektör yarattık. Fazla kibirli ve egolu. Genç insanların kendilerini yanlış tanımalarına, yanlış değerlerle öğrenmelerine sebep olduk.

Çoğunun bir müddet sonra aradığını bulamayınca mecburiyeti oldu bu iş, pek çok yaratıcı ve değerli insanın. Hâlbuki biraz hayali, umudu, tatlı bir var olma şekli olacakken… Kuşkusuz temelinde pek çok şey var böyle gelişmesine sebep olacak; toplumsal savrulmalar, ülke halleri… Ama en büyük hata; neyin önemli olduğuna, hangi değerin bizi var ettiğine tam olarak emin olamayan yöneticilerin, iş sahiplerinin. Her şeyi başarıya endeksleyen, başarıyı da bu düzenin kodlarıyla tarif eden akılların.

İyi şeylerin "propaganda"sını yapıyoruz

Portföyünüzdeki markalarla uzun yıllar devam eden ilişkileriniz var. Sağlam ilişkiler inşa etmenin formülü nedir?

Dürüstlük. Her şey menfaatlerle ilgili değil bu dünyada. Doğrusunu samimiyetle savunmak ve bir arada yapabilme, olabilme cesaretiyle ilgili bence. Reklamcılık kendi adına bir değer erozyonuna uğradı. Buna şahit olmuş bir nesilden geliyorum. Ama bu kuşkusuz sadece reklamcılıkla ilgili değil, dünya halleri böyle. İnsanlar devamlı ileriye bakıyor, önlerine bakmıyor. Yeninin peşinde koşarken o kadar savruluyoruz ki artık hız duygularımızı köreltiyor. Belki de formül dediğiniz şey sadece öyle yaşamamak, hâlâ “her şeye” rağmen değerleriyle de var olan markalar ve insanlarla çalışmak. Bunu kendimize değil, işin doğrusuna yontmak.

Yaptığınız işlerde başa koyduğunuz stratejiyi sürdürülebilir kılma yolundan ilerliyorsunuz. ETİ markalarından Popkek’te doyulmaz lezzet, Browni Intense’te Intense krizi, Burçak’ta doğanın ve kültürümüzün zenginliği teması üzerinden ilerlediniz. Sürdürülebilirlik ne ifade ediyor sizin için?

Sadece ETİ markalarımızda değil, diğer markalarımızda da; ŞenPiliç’te, Kia’da, Zingat’ta, Uni Baby’de de böyle düşünüp çalıştık. Sadece biz değil birlikte çalıştığımız iş ortaklarımız da öyle baktılar markalarına.

Dijital dünyanın sunduğu tüketim biçimi bir oyun zamanı kadar. Bize geçiciliği öğretiyor ister istemez.

Ben şöyle bir varsayımdan hareket ediyorum: Dijital dünyanın sunduğu tüketim biçimi bir oyun zamanı kadar. Bize geçiciliği öğretiyor ister istemez. Zaten baştan beri modernitenin ruhu; kalıcı olan her şeyi yıkabilmekten geliyor. Zihinlerimiz artık bunu bilmeye, doğruyu bu saymaya eğilimli. Çok da cazip. Güncel teknolojinin peşine takılıp gidiyoruz. Akışın içinde olmak büyük bir rahatlık, kimse hayır diyemez.

Ama cep telefonunuza aşık oluyor musunuz ya da bilgisayarınıza küsüp, Facebook’la aranıza mesafe koyup, Instagram’la bir araya gelmemek üzere ayrılıyor musunuz? Öyle bile olabilir artık ama temelinde yüzyıllardır aynı şey var; sevmek, nefret etmek, ayrılmak, dost olmak. İşte bu değerleri markaların içinde tutmak, bizim işimiz bunu da düşünmek.

Geçen yıl Zingat için yaptığınız işler sektör tarafından oldukça sevildi. Yaptığınız işlerde “bu iş Propaganda’nındır” dedirten bir dokunuşunuz var mı?

“Bu iş Propaganda’nındır” kısmında değil ama “Burası Propaganda’dır” kısmında var. Çünkü baştan beri söylediğim değerlerle markalarımıza bakıyoruz. O değerler bize her markanın kendi ruhu ve kimliği olduğunu, o markanın yapıtaşlarının özgünlükle oluşturulması gerektiğini söylüyor. Hem tüketiciyi anlamaya hem onun yararına düşünmeye hem de markanın doğruları neyse onu tüketicisi için faydalı bir halde anlatmaya çalışıyoruz.

Biz iyi şeylerin “propaganda”sını yapıyoruz. Markalarımızın, ürünlerimizin ve bunun yolunun bu ülkenin diliyle samimi bir şekilde konuşmaktan geçtiğine inanıyoruz.

2017 nasıl geçti Propaganda için?

Kötü geçtiğini söyleyemem ama genel olarak kimse için çok olumlu bir yıl değildi sanırım. Tedirgin, güvenini yitirmiş tüketicileri bir şeye ikna etmek kolay olmuyor. Herkes için büyük zorluktu bu yanı. Ama tutarlı, değer bilinciyle yıllardır tüketicileriyle ilişki kurmayı başarmış markalarla çalışmak bizi hem yüreklendirdi hem de bu süreci birlikte yönetmeyi başarmamızı sağladığını düşünüyorum.

2018 gündeminizde neler var?

Bir yılı aşkın bir süredir organik olarak bir yenilenme sürecindeyiz. İnsanların zamanlarını geçirdiği her mecrada sadece fikir değil iş üretebilecek biçimde yenileniyoruz. Yeni nesil bir geleneksel ajans olmak yeni tarifimiz. Ama dediğim gibi bu bir fikir değil organik bir gelişim. Satın aldığımız değil kendi kültürümüze göre ürettiğimiz…

“Yeni nesil geleneksel ajans” ile tam olarak neyi kastediyorsunuz?

“Ya geliş ya öl” diyor bize dünya. Ya sürekli yeni kalacaksın ya yok olacaksın. Sürekli dağınık bir dikkat ekonomisi modeli yürütülüyor. Çoklu bir farkındalık. “İşte yeni tüketici bu” diyorlar. E tamam da bu tüketici Facebook’ta halayını paylaşıyor, Instagram’da maçtaki hallerini… Çarşıda, mahallede, işte, evde, dedesiyle, sevgilisiyle… Bunlar bizimkiler işte.

Bunları anlamak için sosyologlarla sahada var olmak ama aynı zamanda internet dünyasındaki izleri de takip etmek, personaları incelemek; veriyi her kaynaktan almak gerekiyor bizce. Hem sürdürülebilirlik hem tazelik gerekiyor. Biraz paradoksal gibi durum “gelenek ve yeni”. Aslında bizim memleketin paradoksu gibi. Bu kısmıyla da çokrenkli ve heyecan verici ve sadece bize ait.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.