MediaCat

Kitlelerin aklı

Kalabalıklarla güç bulur, bize benzeyen görüşlere sahip olanların yarenliğine tutunuruz. Bilinmez olanın gölgesiyle kararan bugünlerde, güruh ile birlikte yürümek hayat yolculuğunu pek çoklarımız için kolaylaştırıyor şüphesiz. Peki ya fikirlerimiz çoğunluğun kabulüne uymazsa?

Kitlelerin aklı

Fransız Sosyolog Gustave Le Bon, meşhur eseri Kitleler Psikolojisi’nde kitle kelimesini “sıradan” ve “psikolojik” olmak üzere iki farklı bağlamda tanımlar. Sıradan anlamıyla ırk, meslek, cinsiyet ve bir arada bulunma gerekçelerinden bağımsız rasgele oluşmuş bir bireyler topluluğu olarak betimlediği mefhumu, psikoloji bakımından ise şöyle açıklar: “Bazı muayyen hallerde ve yalnız bu hallerde bu insanlar topluluğu, onu vücuda getiren ayrı ayrı fertlerin malik oldukları karakterlerden çok farklı yeni karakterlere sahip olur.”

Le Bon’un kitlelerinde bireyin bilinçli kişiliği yerini tek tarafa yönelen bir kolektif bilince bırakır ve “kitle tek varlık haline gelir. […] Kolektif bilinç içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişilikleri silinir. Aynı cinsten olmayan, aynı cinsten olanın içinde boğulur, kaybolur ve bilinçaltı özellikleri üstün duruma gelir”.

Esaret ihtiyacı

Gustave Le Bon “keşmekeşliğin ve karmaşanın zorunlu bir durum aldığı” o yılları takip eden süreçte nelerin meydana geleceğini kestirmek mümkün olmasa da içine girmekte oldukları çağda egemen olacak yeni gücün “kalabalıkların gücü” olacağını söylediğinde ve geleceğin “kelimenin tam anlamıyla Kitleler Çağı” olacağını öngördüğünde takvimler 1895’i gösteriyordu.

Kitleler Psikolojisi’nin yayımlanmasından 128 yıl sonra, insanlık olarak önümüzde sindirilmesi gereken eşsiz bir keşmekeş ve karmaşa var. Belirsizlik ile krizler arasında yolumuzu bulmaya çalışırken kaybolmamak için kalabalıkların arasına karışmaya belki de hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyoruz. Düşünsel yolculuğa bir liderin ardında devam etmek ve kalabalığın gür sesinden çıkan fikirlere eşlik etmek, yolumuzu aydınlatan bir aidiyet ve bağlılık hissini de beraberinde getiriyor. “Kitlenin ruhuna daima hâkim olan özgürlük gereksinimi değil, esirlik gerekliliğidir” diyen Le Bon’un tabiriyle lidere duyulan içgüdüsel bir bağlılık bu.

Bir pazarlama stratejisi: Taklit

Bireyselliğin yerini kolektiviteye bıraktığı her sistem beraberinde taklidi getirir. Le Bon bu savı “Hayvanlar gibi insanlar da yaradılıştan taklitçidir. Taklit, insan için bir ihtiyaçtır, şu şartla ki, taklit kolay olsun, mesela modanın yayılması bu ihtiyaçtandır. İster düşünceler, ister sonsuz eserler, yahut sadece kostümler sözkonusu olsun, modanın etkisi dışında kalmayı başaran kaç kişi vardır?” sözleriyle alıntılayarak sorunsallaştırıyor.

Düşünsel veya edimsel akımların parçası olmak, özellikle yalnızlığı hayli derinden deneyimlediğimiz bugünlerde, eskiye kıyasla çok daha büyük iştahla başvurduğumuz bir reçete olabilir. Müşterek düşünce ve zevkler, ideolojiler bizi birbirimize bağlar; bir yerlerde bizim gibi hisseden ve hislerini bizimle benzer şekillerde dışavuran birilerinin olduğunu bilmek yalnızlığımızı bir nebze de olsa dindirir.

Bununla birlikte taklit, kendisini kitlelerde göstermekle kalmaz; bireyleri de kitleleştirir. Fransız Antropolog René Girard’ın mimetik arzu teorisinden hareketle kaleme aldığı “İstemek: Mimetik Arzunun Gündelik Hayattaki Gücü” adlı kitabında Luke Burgis, tıpkı Girard gibi, arzularımızın büyük ölçüde mimetik ya da taklit olduğunu söylüyor: Başkalarının sahip olduğu, başkalarının istediği şeyleri istiyoruz.

Teoriyi Burgis’in kitabında kendisine genişçe yer bulan, pazarlama evreninin bilindik hikâyelerinden Özgürlük Meşalesi kampanyasıyla somutlaştıralım: Kadınların sigara içmelerinin yadırgandığı bir dönemde, 1929 yılında, savaş sonrası nüfusun ağırlıkta kalan bu kesimini, yönetim kurulu başkanı olduğu şirketin sigara markası için hedef kitleye dönüştürmek isteyen George Hill, kadınları bu “trend”e dahil etme amacıyla, sigarayı eril tahakküme kafa tutacak bir “özgürlük meşalesi” olarak konumlandıran bir kampanya başlattı. 1920’de kadınlara verilen seçme hakkının güçlendirdiği özgürleşme hareketinin rüzgârını ardına alan ve Mart 1929’da New York’taki Paskalya Günü yürüyüşünde Beşinci Cadde’de salınan şık hanımlar arasından özenle seçilmiş bir gruba yolu ellerinde sigaralarıyla arşınlatmayı planlayan kampanya, aslında şirketin yöneticisi Edward Bernays’ın sekreteri olan Bertha Hunt adında bir kadının ağzından gazetelere şöyle yansımıştı: “Umarım bir şey başlatmışızdır. Bu özgürlük meşaleleri, markası ne olursa olsun, sigara içen kadınlar konusundaki ayrımcı tabuları yıkacak ve bizim cinsimiz tüm ayrımcılıkları ortadan kaldıracak.”

Influencer etkisiyle yaratılan bağımsızlık yanılsaması, markanın satışlarını bir yılda üçe katladı. Nasıl mı? Kendilerine sigarayı arzuladıkları düşündürülen kalabalıklar, nihayetinde sigarayı gerçekten arzulamaya başladılar.

Özgürlükten suskunluğa

Taklit bazen de kendisini tam tersi biçimlerde gösterir; taklit yoluyla artan sesler yine aynı yolla bastırılabilir. Alman Siyaset Bilimci Elisabeth Noelle-Neumann’ın kitle iletişimi ve sosyal psikolojinin meşhur tartışma konularından biri haline gelen suskunluk sarmalı teorisi, bu önermeyi destekleyen en isabetli örneklerden biri.

Bireylerin, içinde bulundukları toplum veya daha mikro ölçekte düşünecek olursak kalabalık tarafından dışlanmamak için çoğunluğun fikirlerini taklit etme eğiliminde olduklarını söyleyen Noelle-Neumann’ın teorisine göre kamusal alanda kabul görmek için kalabalığın onayladığı düşünce ve davranışları benimseme eğilimindeyiz. Toplumsal terazide azınlık kefesine koyulma riskini bertaraf etmek için düşüncelerimizi dillendirmekten kaçındığımızı ve çoğunluğun düşüncelerinin kalabalıktan aldığı güçle baskın çıkarak kendisine yeni taraftarlar kazandığını söyleyen teori, kitle iletişim araçlarının da düşünce ve düşünme biçimlerimizdeki ağırlığına dikkat çekiyor.

Yüzyıllardır karşımıza çıkan tüm bu analiz ve tartışmaların günümüzdeki karşılığı nedir? Birey olduğu müddetçe toplum olacak ve toplumlar daima kendi normatif kurallarını bireyin iradesi karşısında siper edecek. Bu kurallara uymak, elbette bir seçenek. Kurallara rağmen kendi sesini duyurmaya çalışmak ise kuşkusuz çok daha zor ancak bilhassa içinde bulunduğumuz bu aynılıklar dünyasında diğerinden çok daha meşakkatli ama bir o kadar da özgün bir diğer seçenek.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.