Bu sene Black Friday iletişimleri sektörün üzerinden geçip giden bir kara buluttu. Umarım ileride daha fazla kara curcunaya denk gelmeyiz. Neyse ki 14 Aralık Cuma günü huzur içinde izleyeceğimiz bir dizimiz olacak.
Sanırım yıl 2003 veya 2004. Ekranda dizinin reklam kuşağı açılıyor. Bir terlik markası. Yaklaşık 20-25 saniyelik bir reklam filmini altı kez arka arkaya yayınlıyor. Evet, yanlış duymadınız tam altı kez. Arkasında nasıl bir strateji olduğunu bugün bile anlayamadığımız bir televizyon kullanımı. Ekran başındakilerin tepkisini tahmin edebilmek zor değil.
Son günlerde bazı e-ticaret markalarının televizyon kullanımlarına bakarken benzeri örnekleri hatırlıyorum…
GSM operatörü Aria’nın lansman kampanyasını unutmak mümkün mü? İddialara göre medya planı basitti: “Her reklam kuşağının ilk reklamını alalım.” Sonraki yıllarda telekom şirketlerinin arasındaki çekişmeyi düşünüyorum. Yüz milyonlarca lira bütçeye rağmen sanırım hiç bu kadar dengesiz dağıtılmamıştı. 1990’ların sonundaki Egebank kampanyaları bile gördüklerim karşısında masum kalıyor.
Bir online video’nun içine 10-15 tane reklam. Her yerden fışkıran banner’lar. Bir reklam kuşağının içine doldurabildiğiniz kadar spot koymak. Üç gün için satışlarımız yüzde 3.000 arttı bile deseniz, bu salı pazarı usulü planlamanın markanızı bir yere götüremeyeceği açık.
Türkiye pazarını domine etmek, belirli kategorilerde hızla liderliği amaçlamak çok değerli ve üzerinde tartışılabilir konular. Ama ne yapmalı sorusunun cevabı için Alibaba veya Amazon gibi devlerin hareketlerine bakmak bile yeterli.
Bu konunun beşiği olan ABD’de durum farklı mı? Evet, farklı. Perakende markaları yıllık bütçelerinin yüzde 25’ini Black Friday ve Cyber Monday’e yatırıyorlar. Bu yatırımın yüzde 61’ini de Google, Facebook ve Amazon’un reklam platformlarında gerçekleştiriyorlar. (NBC’de prime time’da dizinin içine 10 spot girelim diyen bir marka yok.)
Bu sene Black Friday iletişimleri, özellikle bir iki marka özelinde, sektörün üzerinden geçip giden bir kara buluttu.
Umarım ileride daha fazla kara curcunaya denk gelmeyiz.
14 Aralık’ta ilk yerli Netflix dizimiz yayında. Hakan: Muhafız.
Basın bültenine bakınca karşımıza çıkan hikâye hiç de yabancı değil.
“Hakan’ın sıradan devam eden hayatı, İstanbul’u korumakla yükümlü, gizli ve kadim bir zümreye bağlı olduğunu öğrendiğinde birden altüst olmuştur. Yaşadığı şehir, Ölümsüzler’in tehdidi altındadır. Hakan şehri nasıl koruyacağını hızlıca öğrenmek zorundadır. Ancak, hazırlıksız yakalandığı bu görevi üstlenmeyi reddetmektedir. Hakan, Son Muhafız olarak kaderinin gerektirdiğini yerine getirebilecek mi?”
İlk tepkiler sosyal medyada belirmeye başlamış bile: “Iron Fist’i taklit etmişler”, “Bu hikâye çok jenerik, La Casa De Papel gibi bir hikâye çıkmıyor mu bizden?” diye başlayan sesler derinden yüzeye doğru yayılıyor.
Şaşırtıcı olan şey; sevinmemiz ve gururlanmamız gereken bir konuyu bile linç aracı haline getirebilmemiz.
Evet, muhtemelen bir “formül dizi” ama bunda utanacak veya diziyi taşlamaya sebep olacak bir durum yok. Atlamamak gereken bazı noktalar var:
Bu tip hamleler, uzmanlık alanımıza odaklanıp süratle büyümeyi sürdürmemiz için eşsiz bir fırsat. Ekran başına geçip ilgiyle izlemek ve üretenleri tebrik etmek gerek. Biraz pozitif bakmaktan bir zarar gelmez.
Neyse ki Black Friday curcunasından sonra, 14 Aralık Cuma günü huzur içinde izleyeceğimiz bir dizimiz olacak.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.