Tüketim odaklı bir yaşam anlayışını körüklediği yadsınamaz olan sosyal medya yeni şövalyelerine kavuştu. Dünün mağdurları, bugünün savaşçıları aynı etiket altında buluştu.
Tüketicilerin, oyuncular ve müzisyenler başta olmak üzere tanınmış kişilerin marka ve ürün tercihlerine duydukları merak dinmedi, dinecek gibi de görünmüyor. Celebrity’ler ve influencer’lar ile genişleyen bu merak, işin “iş” tarafının da dikkatini çekiyor ki bu kişiler reklamlarda boy gösteriyor; sokaklardan mağazalara, açıkhavadan sosyal medyaya bizleri her yerde yönlendiriyor. Bu havuzda bulunan kişilerin kullandıkları ürünleri Google’da aramak, Spotern ve muadili sitelerden öğrenmek ve etiketleyerek başkalarının da öğrenmesini sağlamak normal kabul ediliyor.
Sosyal medyanın her cebe girmesiyle artan etkileşimin yeni dalgalara yol açtığı da aşikâr. Zira ürün tavsiyelerini dün kendi aralarında gerçekleştiren kullanıcılar, bugün affiliate marketing ile aracılık yapıp “sosyal ticaret”ten gelir elde ediyor. Fakat ticaretin sosyal medya ile bu denli iç içe geçtiği günümüzde dikkat edilmesi gereken bir akım, satın almaya değil almamaya teşvik ediyor.
Deinfluencing, kullanıcıları tanınmış ya da güvendikleri kişilerin önerdikleri ürünleri satın almaktan, onları gereksiz ya da ihtiyaç fazlası alışveriş yapmaktan uzaklaştırmayı amaçlayan bir akım. Önerilen bazı ürünlerin alınmaması yönünde influencer’lar ve kullanıcılar tarafından yapılan yönlendirmeler şeklinde doğmuş, kendi içinde çeşitlenmiş.
Firstpost kaynaklı bir habere göre, deinfluencing terimini kullanan ilk kişi, bir güzellik influencer’ı olan Maddie Wells. Sephora ve Ulta’da satış danışmanlığı da yapan Wells 2020 yılında, müşterilerin en çok iade ettikleri ürünleri bu etiket ile paylaşmaya başlamış. Evening Standart’a göre ise akım, güzellik influencer’ı Mikayla Nogueira’nın maskara tanıtım işbirliği sırasında takma kirpikle yakalanması ve ciddi şekilde eleştirilmesiyle başlamış.
Ürünlerle ilgili olumsuz yorumlar daha önce de paylaşıldı ama hangisinin akımın gerçek başlangıcı olduğu fark etmeksizin, bu tür bazı olayların bir etiketin doğuşuna yol açtığı kesin. Asıl dönüm noktası ise sosyal medya kullanıcılarının da bu etiketi kullanmaya başlaması.
#deinfluencing etiketini TikTok ve Instagram’da arattığımızda karşımıza çıkan içeriklerin önemli bir kısmı, bazı ürünlerin satın alınmaması gerektiği konusunda telkinler içeriyor. İkinci kademede ise kullanıcıları sosyal medyada gördükleri her ürünü satın almamaya davet edenler bulunuyor.
Deinfluencing’in bir diğer kolu ise sosyal medyadan çok kolay etkilenen ve alışveriş bağımlığına son veren kişilerin bunu nasıl başardıkları ve diğer kullanıcıların da nasıl başaracaklarını aktardıkları içerikler.
Esasen, deinfluencer’lar da birer influencer. Zira onlar da henüz akıllara kazınan anlamıyla influencer’lar kadar popüler olmasa da etkileme gücüne sahip ya da sahip olma çabasında kişiler. Öte yandan bugün bu akımın konuşulma sebebi ne bu içerik türünün bugün keşfedilmesi ne de içeriği yaratan kişiler. Bugün YouTuber denince akla gelen ilk isimlerden Casey Neistat bunun kanıtı. Bataryası bozulan iPod’u için aradığı Apple’dan “bataryayı tamir ettirmek yerine yeni iPod alması” tavsiyesi alan ve bu duruma sinirlenen Neistat, 2003 yılında iPod’s Dirty
Secret’ı paylaşmıştı. İlk ayında 6 milyondan fazla görüntüleme alan video, YouTube’un kuruluşundan iki yıl önce elde ettiği erişimle ilk viral videolardan biri olmuştu. Ne iPod’s Dirty Secret ne de mudailleri bugüne kadar bir akımın başlangıcı olarak kabul edilmedi. Sebebi ise bugün deinfluencing ile belirginleşen bir çatı isim, etiket eksikliğiydi.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.
