MediaCat

Hangi bireyselleşme?

Günümüzde bireyselleşmenin arttığına dair bu galat-ı meşhur tezi yaratan nedir? Bana öyle gelir ki burada yalnızlık ile kimsesizliği, kendine dönüklük ile bireyselleşmeyi karıştırıyoruz diye düşünmemiz yerinde olacaktır.

Ben bu yazıyı yazdığım sırada dünyanın öte ucunda bir insan yeni yaşına girmek için geldiği kutup dairesinde, sevgilisinin yanında, kuzey ışıkları altında, en fazla Instagram etkileşimi alacak fotoğrafı çekebilmek için uğraşmaktadır. İglosunun çatısına çıkar olmaz, kapısında durur beğenmez, üstü çıplak karlara yatar yetinmez, paylaşımın altına bir de o anda ne kadar âşık olduğuna dair bir dokunaklı mektubu da iliştiriverir. Maddi durum göstergeleri duygu ifşalarına karışır, dünyanın sonunda dünyanın geri kalanından uzak olabilmek üzere dünyanın parasını ödemiş bu insan; dünyanın gerisini bu odaya çekebilmek için elinden geleni yapar. Kamusal alanın özel alanı işgal etmesine dönük, bireyin gönüllü bir davetinden söz ediyorum. Evin kapısı penceresi açılmış, dışarısı içeriye buyur edilmektedir. Zira kendi başına yaşadığı hiçbir tecrübe insanı artık kesmemekte, yaşamak için mutlaka başkalarının şahitliğine ihtiyaç duymaktadır.

Bireyselleşme çağından bahsediyoruz öyle mi, peki bu nice bir bireyselleşmedir ki insan kendisini ancak ve sadece diğerlerinin beğenisinde tamamlanmış hissetmektedir? Demek ki bireyselleşme kavramını yeniden tartışmamız gerekir. Bu devirde yaşanan, kendi eylemlerini ve onların doğurduğu sonuçları sahiplenen; toplumsallığından, toplumun kendi üzerindeki belirleyici etkisinden özgürleşmiş bir insan tipolojisinin yükselişi olamaz. Bilakis bu anlattığımız insan bugüne kadar görülmemiş bir biçimde içinde yaşadığı topluma bağımlıdır. Öyle ki gücünü ve değerini bireyselleşmekten alan özel tecrübelerini bile kendi başına yaşayamaz olmuştur. Bir koltukta kitap okusa kitapla baş başa kalamaz; önce nasıl okuduğunu, sonra ne okuduğunu insanlarla paylaşmak ihtiyacındadır. Başkalarının beğenisine sunduğu tecrübesinin manasını artık kendisi değil beğenisini umdukları belirlemektedir. Kitabın satırlarında yapacağı en doğru paylaşımı aramakta, yaşadığı güzel bir anın kendi içinde akmasına izin vermeyip, o anın başkaları için ne kadar çekici olduğuna kafayı takmaktadır. O halde bu sözünü ettiğimiz bireyin kararlarında hür olduğunu düşünmemiz mümkün değildir. Zira kendi acısını, sevincini, normlarını toplumun anlık onayına sunmuş, adeta belge alır gibi her yaşamasını başkasına tasdik ettirmektedir.

Kendini sürgit ötekilerin bakışıyla tanımlayan bu yeni insan tipolojisinin bireyselleştiği kabulü doğru olamaz.

Öyleyse buradan hareketle ona ulaşmak için kuracağımız ister kültürel ister ticari isterse de siyasi her strateji boşunalığa mahkûm olacaktır. Çünkü ortada bir bireyselleşme yok, tam tersi, insana dair bütün pırıltıyı öldürmeye namzet bir aynılaşma sözkonusudur. Herkes birbirinin beğenisine emanet edilerek vasat hâkim kılınmıştır. Tanıdık tanımadık, bildik bilinmedik bunca birbirini gözleyen, bu gözlemlerin neticesi acul kanaatlerini de açıkça dile getirerek yaşayan bir cemiyette başka türlüsü de mümkün değildir.

Hikâyenin gücü

Peki ortak söylemimiz olarak dilimize pelesenk olan günümüzde bireyselleşmenin arttığına dair bu galat-ı meşhur tezi yaratan nedir? Bana öyle gelir ki burada yalnızlık ile kimsesizliği, kendine dönüklük ile bireyselleşmeyi karıştırıyoruz diye düşünmemiz yerinde olacaktır. Günümüz insanı her koşulda kendi menfaatini aramak baskısıyla düştüğü yabancılaşmanın sonucu olarak can kardeşi öteki insanla muhabbetini kaybetmiş, bunun götürüsü olarak kendi içine kapanmış, giderek artan bir kimsesizliği yaşamaya başlamıştır. Kendine de ellere de el olmuştur.

İnsan yalnız kalır hatta daima yalnızdır, ne var ki; kimsesizlik başkadır, hepsinden zordur. Bu yüzden insan bundan kurtulmak ister. Bunun yolu, bir birey olarak bütünlüğünü koruyarak diğerleriyle ortaklaşacak bir anlatının parçası olabilmektir. Bir kadim bilgi olarak hikâye bütün acıların merhemidir. Fakat bugünün insanı bu kabil birleştirici anlatının eksikliğinden de mustariptir. Yaşamasını başka insanlarla ortaklaşacağı bir nedene dayandırabilecek bir hikâyesi yoktur. Bu dünyada niye var olduğuna dair bir cevabı net olarak bugünde bulamaz. Peki dünde yahut geçmişte? Öyle ya insan aradığı yanıtı bazen bugünde bulamaz da geçmişin mirasında yahut geleceğin ödevinde bulabilir. Bugün için böyle doyurucu bir cevap da ortada yoktur. O halde birey zamandan ve anlatıdan kopmuş olmakla yapayalnız görünmektedir. Bize bireysellik gibi gelen tam da insanın bu kendi var oluşuna hapsoluş halidir. Kendisini sadece kendi kaygısında duyabilmektedir.

Müşterekte buluşmak

Kuzeye dönersek, erimekte olan buzullardan geriye denizin üzerinde yüzen küçük beyaz adacıkların kaldığı fotoğrafları hatırlayalım. İşte erimekte olan her buzdan adacık bir insanmış gibi gelir bana. Aynı denizin üzerinde birbirinden bağımsız adalar, bireysellik adı altında bir anlam krizini yaşamaktadır. Herkes birbirine bağlanmak, koptukları ana karaya yeniden eklemlenmek için çabalamaktadır. Günümüzde bu arzuya tek palyatif yanıt tüketim alışkanlıklarında ortaklaşmak gibi görünür. Yani kendini tüketimle ifade eden insanın dili buradan şekillenmiş, ancak tüketimle kendine benzerlerle yakınlaşabilmiş, bir tüketim hikâyesinin parçası olabildiği ölçüde kimsesizliğine çıkış bulmuştur. Tüketmemek de tüketimin bir çeşididir. Yani bütün tüketim çekinceleri söz gelimi veganlık, doğa dostu yaşam pratikleri yahut mistik oruçlar hepsi aynı “bir hikâyeye dahil olabilmek” eğiliminin varyasyonlarıdır. O halde insana yahut tüketiciye dair her yaklaşım bireyin kimsesizliğini perçinlemeye değil müşterekte buluşma ihtiyacına dair olmalıdır. Parçalanmış adacıklar kendi biricikliğini muhafaza ederek yakınlaştığı ölçüde çözülmenin önüne geçilebilir.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.