MediaCat

Müzik festivalleri ekonomisi

1999 yazından beri tüm seyahat planlarımı yurtdışındaki festival ve konserlere göre yapıyorum. Katıldığım sayısız müzik festivali kişisel geçmişimdeki mutluluk endeks sıralamasında kesinlikle ilk üçte. Bu festivallerin ekonomisine ve demografik yapılarına göz atalım.

İlk yurtdışı müzik festivali deneyimimi 1997 (1 Temmuz) senesinde Viyana’da yaşadım. Tek günlük, konaklamasız, Sundance isimli bir festivaldi. The Prodigy ve Rage Against The Machine gibi isimlerin sahne aldığı “festivalimsi” etkinlikten bile etkilenmişken ilk gerçek festival deneyimimi “festivallerin anası” lakaplı Glastonbury’de (İngiltere) yaşadığımda hayata bakışım değişti. 1999 senesinde katıldığım ve üç gün süren açıkhava festivalinde sayısız sahne ve çadırda yüzlerce irili ufaklı isim sahne alıyordu. Hava koşulları, katılımcı sayısı (2023’te 210 bin kişi katılmış), lojistik (festival alanına ulaşım, konaklama, sahne sayısının fazlalığı ve çamur vs.) gibi sebeplerden dolayı müzik festivalleri arasında her bakımdan -artık buna bilet bulma problemi de eklendi- en “zorlu” etkinlik olarak başı çeken Glastonbury ile başlangıcı yaptıktan sonra hiçbir festival beni zorlamadı.

1999 yazından sonra tüm seyahat planlarımı yurtdışındaki festivallere ve konserlere göre planlar oldum. Dokuz kez gittiğim Primavera Sound (Barselona) katıldığım festivaller içinde başı çekiyor. Evlilik teklifimi dahi Primavera’da (2014), Arcade Fire konseri sırasında yapmıştım. Geriye dönüp baktığımda Barselona’ya Primavera ve Sónar festivalleri haricinde herhangi bir sebepten ötürü hiç gitmediğimi görüyorum. İngiltere (en fazla sayıda festival ve konsere gittiğim ülke), Amerika, Japonya, Fransa, Almanya, İspanya, Finlandiya, Yunanistan, Hırvatistan, İzlanda ve Avusturya’daki çeşitli şehirlerde katıldığım sayısız müzik festivali kişisel geçmişimdeki mutluluk endeks sıralamasında kesinlikle ilk üçte yer almıştır. 2024’teki festival planlarım da elbette şimdiden hazır.

Mutluluğun anatomisi

Biraz da bu festivallerin ekonomisine ve demografik yapılarına göz atalım. Kuzey Amerika kıtasında her sene yaklaşık 32 milyon kişi müzik festivallerine katılmakta. Bu rakam her geçen sene daha da yukarıya doğru ivmeleniyor. Pandemi öncesindeki rakamlara bakıldığında “global festival market” değerinin üç milyar doları aştığı görülüyor. Sadece İngiltere’de binin üzerinde müzik festivali düzenlenmekte. Katılımcıların yüzde 46’sını kadınlar oluştururken, yaklaşık yüzde 56’sı 18-34 yaş aralığına sıkışıyor -her geçen yıl ilerleyen yaşımla bu istatistiği bozmaya devam ediyorum. Yapılan bir araştırmada katılımcıların yüzde 31’inin müzik festivallerine “yeni müzik” keşfetmek için katıldıkları sonucuna ulaşılmış. Günümüz değerler dünyasında her ne kadar “ırk” gibi bir sınıflandırma tehlikeli olsa da İngiltere’deki festivallerin katılımcılarının yüzde 63’ünün “beyaz” olduğu “tespit edilmiş”. Müzik festivallerinin Instagram post’ları -post başına- yaklaşık 11’er bin “engagement” almışlar.

Pandemi öncesi rakamlarıyla Live Nation dünya genelinde 60 müzik festivalinin sahibi olarak başı çekiyor. Bir müzik festivaline katılmak için İngiltere’ye gelen bir turistin ortalama 620 pound harcadığı istatistiklere geçerken festival katılımcılarının yüzde 80’den fazlasının “parasız” ödeme sistemlerini tercih ettikleri tespit edilmiş. Her geçen yıl bu yüzde daha da yukarılara doğru tırmanıyor. Yapılan bir araştırmada festival katılımcılarının yüzde 74’ü festivalleri günlük hayattan bir kaçış yolu olarak gördüğünü belirtmiş (tecrübeyle sabit).

Elektronik müzik dünyasının en popüler festivallerinden Tomorrowland’i 2021 senesinde 12 milyon 200 bin “virtual” katılımcı takip etmiş. Hatırlanacağı üzere pandemi döneminde birtakım festival ve konserler online formatta gerçekleşmiş, etkinlik dünyasının geleceğinin bu formatta olacağı iddia edilmişti. Çok şükür ki bu iddia -en azından şimdilik- kolay kolay gerçekleşecek gibi durmuyor.

Amerika kıtasının popüler festivallerinden Coachella’nın ilk senesinde 25 bin katılımcısı varken günümüzde bu rakam artık 300 binlere dayanmış durumda. Ama bu durum -özellikle son 20 yılda- bilet fiyatlarını da uçurdu. 1979’da Glastonbury bilet fiyatı 5 pound iken (katıldığım 1999 festivali 83 pound’du) 2024 senesinin bilet fiyatı 355 pound olarak duyuruldu ve biletler satışa çıktıktan sonra dakikalar içerisinde tükendi. Her geçen sene yükselen bilet fiyatları sadece Glasto’nun problemi değil tabii. Dünya sathına yayılmış tüm müzik festivallerinde bu problem mevcut. Müzik festivali takipçilerinin tek memnuniyetsizliği artan bilet fiyatları değil bu arada. Programlardaki headliner (ana sanatçı) sayıları da her geçen yıl azalıyor. Bunun da başlıca sebebi “büyük isimlerin” festivallerde belirli bir ücrete çıkmaktansa kendi stadyum konserlerini yaparak hasılatın ortalama yüzde 90’ını ceplerine indirmeleri.

Yazımın sonuna gelmişken, bugüne kadar hiçbir yurtdışı festivaline katılmadıysanız ne yapın edin 2024 içerisinde kendi müzikal zevkinize uygun bir tanesine gidin, hayatınız değişsin diyorum.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.