Alanında uzman isimlerden coronavirus sonrası dünyaya dair öngörülerini dinledik.
COVID-19 dünya genelinde toplumların alışkanlıklarını kökten bir biçimde değiştirdi ve bu olağanüstü durum, en azından bir süre daha, devam edecek gibi gözüküyor. Bugüne kadar pek çok kişi için tabu sayılabilecek uygulamalar, zorunluluk icabı kullanılmaya başlandı. Dünyanın dört bir yanında insanlar, bu zoraki değişimin hayatlarını bundan sonra geri dönüşü olmayacak şekilde değiştirme ihtimalini tartışıyor.
Uzaktan çalışmak, uzaktan eğitim ilerleyen dönemlerde yeni normalimiz haline gelebilir mi? Salgın vesilesiyle haberdar olduğumuz teknolojiler hayatımızda kalıcı olarak yer etmeyi başaracak mı? Evde vakit geçirdiğimiz dönemde edindiğimiz yeni alışkanlıklar, virüs tehlikesi geçtikten sonra da hayatımızda kalacak mı? Evden çalışma ve bununla beraber gelen yeni rutinler, coronavirus salgınının neden olduğu zorunlu yalıtılmışlık hali geçtikten sonra da sektörde varlığını hissettirecek mi?
Coronavirus sonrası dünya ahvalini toplum, ekonomi, sektör, teknoloji ve yaşam tarzı başlıkları altında alanında uzman isimlerden dinledik.
Toplum
2020 yılı insanları hiç beklenmedik felaketlerle karşı karşıya getirdi. Yangınlar, deprem, sığınmacılar, Suriye’de yitirilen çocuklar derken dünya bir sürprizle daha karşılaştı: Coronavirus.
Çin’de başladı ve bizlere sanki Çin’de kalacakmış gibi geldi. Ancak hızlı bir yolculuğa çıkarak Asya’yı, Avrupa’yı Atlantik’i geçerek Amerika kıtasına ve hatta Avustralya ve Yeni Zelanda’ya ulaştı. Corona adını verdiler “taç” şeklinden dolayı. Ama tiran bir yapıya sahipti. Binlerce ölüme neden oldu ve hâlâ da olmakta…
Başlangıçta insanlar önemsemediler, diğer salgınlar gibi çok etkin olmadığını düşündüler ve günlük yaşantılarına devam ettiler. Ancak öyle olmadı. Ölümlerin sayısı arttıkça virüsle ilgili bilgiler gerek sosyal medya gerekse medya aracılığıyla ulaştıkça soru işaretleri uyandı.
İtalya’da büyük yıkımlar olmaya başladığında Avrupa duruma farklı bakmaya başladı. Sonuçta evden çıkmamanın, belirli bir mesafede etkileşimde bulunmanın ve beden hijyeninin önemini kavramaya başladılar. Kaygı her geçen gün eteklerine sarılmaya başladı. Bazıları OKB benzeri eylemlere girip evlerine gelir gelmez soyunmaya, doğru banyoya gitmeye, her dakika ellerini yıkamaya ve de sürekli yerleri silmeye başladı. Kaygı, korkuya dönüşmüştü. Toplu taşıma araçlarına binenlerin sayısı azaldı. Restoranlar, kuaförler, her türlü kafe ve eğlence yerleri kapandı. Parklar boşaldı insanlar eve kapandı. Hatta camilerimizde cemaatle namaz kılma ertelendi. Eve kapananlar daha önce günü nasıl geçiriyordu? Belki işe gidiyorlardı belki çarşıya pazara çıkıyorlardı yani özgürdüler. Birden insanoğlunun elinden özgürlüğü alındı. Tıpkı kurgu bilim filmleri gibi…
İnsanoğlu kısıtlandığı zaman bedenen ya da sosyal olarak donakalım duygusu yaşamaya başlar ve öfke yükselir. Eğer duygu düzenlemesi sağlıklı değilse neler olabilir diye düşünmek gerekiyor. Bunun yanı sıra paylaşımların arttığını söylenebilir. 65 yaş üstü kırılgan kabul edilen bireylere genç çocukları, komşuları yardım etme isteğinde bulunmaya başladı. İnsanın değer kaybettiği bir süreçten kıymet bilinmeye, değer verilmeye başlandığını görüyoruz. Evde çocuklarıyla baş başa kalan ana babalar, çocuklarını tanımaya başladı. Ben hatırlarım geçmişte ailesiyle çatışma yaşayan bir ergen “babam benim hangi rengi sevdiğimi bile bilmez” demişti.
Bu özel durumlar tabii yeni yetişen gençlerin kişilik özelliklerini de olumsuz etkileyebilir. Ego kimliği gelişim sürecinde, içinde bulunulan sosyal ortam ve tarihsel yapının önemli olduğunu bilinir. Nasıl göç yaşayan toplumun çocukları göç yaşamayandan farklı özellikler taşıyorsa, corona felaketini yaşayan çocukların kişilik özellikleri de farklı olacaktır. Yakınlarını kaybedebilirler, televizyondan yaşamını yitirenlerin sayısını izleyebilirler. Tam olarak zihinsel yapıları çözüm üretemediği içim anne babalarını kaybetme korkusu yaşayabilirler.
Teknolojinin bugün kullanım düzeyi bir şeyleri çözüyor. Online dersler başladı. Geçmişte Avustralya gibi evlerin birbirine mesafeli olduğu yerlerde radyodan eğitim verilmeye başlamıştı ama herkes durumun ciddiyetinin farkındaydı. Son zamanlarda tele konferanslar, tele toplantılar yaşantımıza girmişti. Henüz bu alışkanlığı kazanmamış toplumlarda öğrenciyi televizyonun karşısına geçirip daha cazip alternatifler varken nasıl ders dinletebiliriz? İnsanoğlu bu süreç uzarsa bunu da repertuarına yerleştirecektir. Sınıf ortamı elbette daha iyidir, orada arkadaşlar vardır. Çocuğun evden uzak, kendini gerçekleştirdiği mekânı vardır. Küçük bir çocuğun başarısının öğretmeni tarafından saçını okşayarak ödüllendirilmesi belki geçmişte kalacak ve biz yetişkinler ileride bu anıları çocuklarla paylaşacağız. “Biz kızma birader oynardık” diye anlatmıyor muyuz video oyunu oynayan gençlere? Tıpkı onun gibi… Ama bunun tam tersini de düşünebiliriz; eğitimi daha çok kitlelere de ulaştırabiliriz. Gereksinimler, sosyal ve teknolojik değişiklikler yaşam stilini bazen yavaş bazen de şimdi olduğu gibi hızlı değiştirmiştir. Hayat dinamiktir.
İnsanlar geçmişte değişik şekillerde felaketler yaşamıştır. Her felaket sonucu yaratıcılığını kullanarak ortaya koyduğu çözüm yolları bulmuştur. Yani “bir adım geri gitmeden öne atılım yapamazsın” deyimini akla getiriyor bu durum. Yeni ilaçlar, yeni tedavi yöntemleri teknolojinin daha da ileri gitmesi için yeni bir ortam oluşturuyor. Ancak yaşanılan travmalar, kaygılar ve korkular bu nesli esir alabildiği gibi bir sonraki nesiller bile bu durumdan nasibini alabilir.
Kapı önünde, kafelerde hatta kahvelerde yapılan sohbetler bitti. Şöyle bir yürüyeyim,açıkhava alayım, bugün kaç adım atarım konuşmaları mutfak, banyo yatak odası arasına sıkıştı kaldı. Akıllı telefonlar ve internet var, dolayısıyla iletişim devam edecektir denebilir. Ancak video konferanslar insanların kendilerini özgür hissetmeleri için yetersiz. “Bilimkurgu ya da fantastik bir film izliyorum sanki” diyenler var. Evet, daha önce yaşanmamış bir ortam. Görünmeyen bilinmeyenden korkma.
Tabii bu durum ne kadar sürecek bilemeyiz. Sanki bir kırılma noktası. Yeni bir dünyaya adım atıp ne yapmamız, ne yapmamamaz gerektiğini yeniden öğrenmeye başlıyacağız. Bizim zamanımızda internet mi vardı, Netflix mi vardı diye yakınanlar bile zorunluluk olarak teknolojiyi kullanmayı arttıracak. Online alışverişlere başladılar bile.
Ekonomi
Tıbbın pandemiyi yeneceğine şüphem yok, mesele bunun zaman alacak ve bu arada yüz binlerce, hatta belki de milyonlarca insanın hayatını kaybedecek olması… Ama bir gün bugünler de geride kalacak. Peki nasıl bir dünyaya uyanacağız?
Yeni dünyada ekonomide devletçilik baskın olacak. Devlet batan ekonomiyi, sektörleri, şirketleri ayakta tutmak veya iflasları yönetmek için önemli roller üstleniyor; daha da üstlenecek. Amerika başta olmak üzere tüm dünyada açıklanan dev kurtarma paketlerinin sadece bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Deregülasyon çağı bitecek, yeniden regülasyon çağına gireceğiz. Şirketler için devletle iş yapmak, devletle ilişki kurmak, regülasyonları etkilemek hayati önemde olacak. Gençler arasında devlette iş bulmanın popülaritesi artacak.
Devlet sadece ekonomide değil toplumsal hayatta da ağırlık kazandıracak ve bireysel özgürlükleri geriletecek. İsrail’de koronavirüse yakalananların hareketlerinin cep telefonuyla takip edilmesi gibi uygulamalar devleti 1984 romanındakine benzer bir “big brother”a çevirecek. Hastalığı takip etmek için cep telefonunu kullanan bir devlet aynı şeyi önce suçluları takip etmek için neden yapmasın? “Yapsın canım, ne var?” diyecek olanlara suçlu kategorisine siyasi suçluların da girdiğini, birçok ülkede devlet başkanını/iktidarı/rejimi eleştirmenin suç sayıldığını hatırlatayım…
Sektörlere ve yükselen teknolojilere bakacak olursak… Koronavirüs, dijitalleşmeyi kaçınılmaz biçimde hızlandıracak. Örneğin 14 yaşındaki kızım şu anda evde eski sınıf arkadaşlarıyla birlikte Zoom üzerinden eğitim alıyor. Aksayan yanlar var ama pekâlâ da oluyor. Uzaktan eğitim eğer mümkünse liseye veya üniversiteye dönmeye gerek var mı? Bu soru kaçınılmaz şekilde sorulacak. Okula tabii ki dönülecek ama uzaktan eğitim fiziki sınıf ortamında eğitimden bazı şeyleri devralacak. Bu “şeylerin” neler olacağını zaman içinde göreceğiz.
E-ticaretin de bu dönemde perakendeden pay kapma mücadelesinde büyük atılım yapacağını söylemek kehanet olmaz. Koronavirüs pandemisi bir gecede sona ermeyecek. Muhtemelen sokağa çıkma sınırlandırmaları kalksa bile toplumsal hayatta hijyene aşırı önem vermeye devam edeceğiz. Bu da e-ticareti güçlendirmeye devam edecek.
Medyada da dijitalin artık ana mecra haline gelmeye başlayacağını göreceğiz. Gazeteler bu dönemden sağ çıkabilir mi emin değilim. Organizasyon – etkinlikler de diijitale kayacak, zirvelerin, toplantıların, konferansların otel salonlarında değil Zoom’da veya başka uygulamalarda yapılmaya başladığını göreceğiz.
Sektör
Bu 10 günde şirketlerin bir kısmı evden çalışma düzenine geçti. Teknolojinin bize verdiği nimetlerden faydalanarak işlerimizi yapmaya devam ettik. Bu 10 günlük süreç bize teknolojik altyapının önemini gösterdi. Ayrıca uzaktan ofis dışı çalışmanın yöntemlerini deneyimlemek için bir fırsat sunmuş oldu.
Ekip olabilmek veya bir toplantı yapabilmek için aynı fiziksel mekânda olmamız gerekmeden Skype, Zoom gibi uygulamaları kullanarak toplantı yapabileceğimizi gördük. Bu deneyimi doğru okur ve değerlendirirsek farklı ofislerde ve/veya fabrikalar ile ofisler arasında yapacağımız toplantıları bu kriz atlatıldıktan sonra bu şekilde yapmaya devam ederiz. Bu sayede zaman, enerji tüketimi konularında yaptığımız tasarrufla trafik azalır, çevre kirliği düşer, kazanacağımız verimlilikle iş performanslarımız artar.
Uzaktan erişim ve çalışma önümüzdeki dönemde en az 3-4 ay daha devam edecek gibi gözüküyor. Bu kapsamda insan kaynakları departmanları çalışanların uzaktan çalışma şekillerini takip edebilecek altyapıları daha iyi hale getirecektir. Ancak takip kadar hatta daha önemli bir konu, çalışanların eğitimi olacaktır. Bu kapsamda yeni webinar benzeri seminerlerin ve eğitim içeriklerinin hızlıca devreye alınması gerekecektir. Bayi teşkilatı olan firmalar, bankalar ve uluslararası ofis yapısına sahip şirketler bu yapıya zaten önceden geçmişti. Ancak yeteri kadar verimli kullanılıp kullanılmadığı insan alışkanları nedeniyle tartışmaya açıktı. Şimdi bu yeni dönemde -artık alışkanlarımız da bu uzaktan eğitim konularına adapte olacağı için- ileriye dönük olarak uzaktan çalışma ile yaratılacak tasarruflarla sağlanacak kazanımlar uzaktan eğitim için de aynen geçerli olacaktır.
Sosyal uzaklaşma ve evde zaman geçirmek zorunda olmamız nedeniyle internet ve esasen sosyal medya birbirimizle iletişim ve etkileşim içinde kalmamız açısından en önemli mecra olarak ortaya çıktı. Televizyonun önüne geçmesinin temel nedeni içeriği kullanıcılar olarak bizim yaratmamız ve içinde bir interaktif iletişim olması oldu. Sosyal medyaya karşı olanlar ve bunun bir sosyalleşme şekli olmadığını savunanlar bile bu dönemle birlikte artık Instagram, Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformlarını takip etmeye başladılar. Google zaten arama konusunda lider arama motoru olması nedeniyle insanların herhangi bir konuda örneğin bir ilaçla ilgili bilgi almak istediklerinde ilk uygulama olacaktır.
Bu yüzden hedef kitlesi ve hatta geniş kitlelerle iletişimi devam ettirmek isteyen markaların dijital platformlar üzerinde iletişimini artırması gerekeceği bir dönem içindeyiz ve önümüzdeki 3-4 ay bu durum devam edecek. Burada yapılması gereken sıradan banner veya düz iletişim aktiviteleri yerine içinde oyunlaştırma barındıran, tüketiciyi tetikleyerek interaktif bir temas sağlayacak ve kitleler arasında paylaşımı olacak yaratıcı uygulamaları devreye almak olacaktır.
Kriz zamanları iletişim yapmanın marka imajına katkısı, tüm pazarlama ve iletişim profesyonelleri açısından bilinen bir gerçektir. Ancak kriz zamanı yapılabilecek majör hataların bir tanesi satış amaç ve hedefli iletişim yapmaktır. Özellikle bu tarz, sağlıkla ilgili önemli bir salgının yaşandığı ve evimizden çıkmanın zaten önerilmediği bir dönemde müşteriyi/hedef kitleyi satışa yöneltmeye çalışmak antipatik olduğu gibi markanın tüketicinin yanında olduğu algısını vermeyen ve duyguya dokunmayan iletişim aktiviteleri olduğu için marka ile tüketici bağını zayıflatma riski taşır. Zaten ekonomik sıkıntıların beklendiği bir dönemde bütçelerin boşa harcanması ise cabası olacaktır.
Tüm markaların bir sosyal sorumluluk duygusuyla sosyal teması azaltma, evimizde daha çok kalalım, bağışıklık koşullarına önem verelim mesajları verme ve hijyenle ilgili bilgilendirme yapmaları da toplumsal bilinç için önemli bir sorumluluk.
Dünya tarihinde beklenmedik büyük olaylar vardır ve bunlar tarihin akışını akışını değiştirmiştir. Büyük bir kıtlık, veba, deprem, tsunami, atom bombası, nükleer santral patlaması gibi. İngilizcede “wildcard” diye bir terim var, Türkçede “joker” diye geçer ama bu terim aslında büyük değişim ve dönüşümlere işaret eder. Wildcard türü olayların ardından dünya değişir ve dönüşür. COVID-19 pandemisi bunlardan biri. Tarihî bir döneme tanıklık ediyoruz.
Bir bebek bile elini sobaya değdirip yandığını görünce bir daha oraya dokunmamayı öğrenir. İnsanlık da bu olaylarla bir daha neyi yapıp neyi yapmayacağını öğrenir ve böyle ilerler. Bir daha asla atom bombası atmamak gibi…
COVID-19’a dönecek olursak, buradan çıkarılacak hangi dersler var? Komplocu değilim ve komplolara inanmam. Ancak virüsler ve bakteriler insanlara, hayvanlara, bitkilere özel olarak varlıklarını sürdürür. Birbirlerinin “realm”lerinde yaşamazlar. Burada sıradışı bir durum var. Bir hayvandan mutasyona uğrayarak gelen bir virüs bu. Ben bunun durduk yere değil, insan eliyle mutasyona uğratıldığını düşünüyorum sırf bu basit doğa kuralı yüzünden. Diyelim ki bu bir komplo. Ama gerçek olan şu. Totaliter bir rejim bunu iki ay boyunca sakladı. Bunu ilk duyuran doktor ve gazetecileri göz altına aldı ve dönüşü olmayan yola girdi. Değişimin sonuçlarına geliyorum buradan. Çernobil patladığında olayın boyutları tüm dünyadan gizlendi, hatta Çernobil’dekilerden bile. Sonuç, üç sene sonra SSCB yıkıldı. Yani,
1. Şeffaf olmayan, bilgiyi halktan saklayan, polisiye önlemlerle önüne geçmeye çalışan totaliter rejimler yıkılacak.
2. Kripto paraların önü açılacak. Finansal sistemi komple bir değişim bekliyor.
3. Herkes eşit, parasız eğitim ve sağlık hizmeti imkânına kavuşacak.
4. Yapay zekâ; eğitim, adalet, sağlık, aklınıza gelen her alanda söz sahibi olacak. Online eğitim sayesinde istersen Harvard’dan bile ders alabileceksin.
5. Dünyada hiçbir ülke ve hiçbir kişi, artık “oralarda olan beni ilgilendirmez” diyemeyecek, gözlerini kapatamayacak.
6. Çevre, sürdürülebilirlik, doğal kaynakların korunması birinci öncelik olacak.
7. Birçok konunun alınıp satılabilen bir meta olmaktan ziyade bir insan hakkı olduğu anlaşılacak.
8. Metropollerin büyütülmesi yerine, maksimum 1 milyon kişinin yaşadığı “yaşanabilir” şehirler kurulacak. Kanal İstanbul yapılamayacak mesela.
9. İnsan biyolojisi, teknoloji sayesinde evrim geçirerek sağlamlaşacak, transhumanism dönemi başlıyor. Bu alanlardaki startup’lar patlama yapacak.
10. Alışkanlıklar değişecek ve buna uygun yeni marka – hizmet alanları ortaya çıkacak.
11. Medya tamamen değişecek. İçerikler “şunu yapın” talimatlarıyla değil, toplumun yararına olacak. Sosyal medya anaakım olacak.
12. Herkes izlenebilir olacak -kısmen öyle zaten. Bu da özgürlüklerin önünde bir engel gibi görünebilir. Buradan distopya çıkar mı bilmiyorum. İlgilenmiyorum da…
13. İş yapış biçimleri ve anlayışları kesin bir biçimde değişecek. Daha dün “evden çalışma da neymiş, herkes sabah 9’da burada olsun” diyen patronların bir anda “evden çalışmaya ilk biz geçtik” dediklerini biliyoruz. Eski kuşak da uyum sağlayacak.
14. Yine filmler çekeceğiz, hikâyeler yazacağız, bunları paylaşacağız. Reklam ve pazarlama var olmaya devam edecek. İçerikler değişecek sadece. Yeni hizmetler, yeni markalar ve yeni alışkanlıklar bu yolu açacak. Freelancer’lık önem kazanacak.
Felaketler kötüdür ve bedelleri ağırdır. Ama insana daha önce farkına varmadığı gerçekleri öğretir ve insanlık oradan daha güçlü bir şekilde çıkar. Tüm bunlar bugünden yarına olmayabilir. Ama maksimum 3-4 senesi var.
Herkese sağlıklı günler diliyorum. Sadece kendinizi değil, başkalarını da korumayı unutmayın.
Teknoloji
Koronavirüs salgını tüm dünyayı etkileyen, yayılma hızı sebebiyle önlem almanın çok zor olduğu ve yayılmasını önlemek için en etkili yöntemin evlerden çıkmamak olduğunu gördüğümüz bir durum olarak karşımıza çıktı. Avrupa’da pek çok ülkede tam bir karantina uygulaması söz konusu.
Bu durum teknolojinin, dijitalleşmenin günlük hayatın bir parçası haline geldiği bir zamanda başımıza geldi ve insanlar dizüstü bilgisayarlarını, mobil cihazlarını alarak evlerine kapandılar. Şirketler uzaktan çalışma uygulamalarıyla operasyonlarını sürdürmeye çok hızı bir geçiş yapmak zorunda kaldı. Uzaktan çalışma sistemleri bir süredir pek çok beyazyakalının hayatında olan uygulamalar aslında. Teams, Zoom, Skype ve benzeri uygulamaları, farklı lokasyonlardaki çalışma arkadaşlarımızla görüşmek, toplantı yapmak için bir süredir kullanıyoruz. Video konferans çok yabancı olduğumuz bir uygulama değil, fakat bunları da genellikle ofislerimizden, toplantı odalarından yapmaya alışığız.
Eğitim sistemi için ise daha keskin bir geçiş söz konusu. Uzaktan eğitim de yine uzun zamandır gündemde olan, büyük çoğunluğu yüksek öğretim kurumları olmak üzere, bazı kurumlar tarafından kullanmaya başlanmış bir yöntem. Ancak yine tamamlayıcı bir uygulama olarak başvuruluyor ve topyekun uzaktan eğitim pek tercih edilmiyordu. Şimdi ise tüm seviyeler için uzaktan eğitim bir zorunluluk olarak hayatlara girmiş oldu. Uzaktan eğitim için gerekli teknolojik altyapının elimizde olması bir avantaj, teknolojiye adaptasyon hızımız eskiye göre çok yüksek. Bu altyapıları kullanmaya alışık olmayan öğretmen ve öğrenciler, bir günde kullanmaya başladılar. Belli zorluklar yaşanması çok doğal, ancak ben hızla buna adapte olunacağını ve yararlarının hissedilmeye başlayacağını düşünüyorum.
Sanal gerçeklik (VR) teknolojisi, bu dönemde sıkça gündeme gelen bir teknoloji. VR, bir başlık ve bilgisayar yardımıyla sizi fiziksel olarak nerede olduğunuzdan bağımsız olarak farklı bir yere götürüyor. Kendi gözünüzden, sizi tamamen kapsayan dijital bir dünyada olmanın çok çeşitli avantajlarından faydalanmanızı sağlıyor. Ağırlıklı olarak eğlence ve oyun amacıyla evlere giriyor olmasının yanında, endüstride ve eğitimde kullanımı hızla artan bir teknoloji VR. Bu sayede farklı şehirlerdeki bir mimar ve mühendis, bir tasarımın başında birlikte çalışma, fikirlerini paylaşma imkanı buluyor. Müşterilere fotoğraflar, maketlerle yapılan tanıtımlar, artık ortada hiçbir fiziksel üretim olmadan sanki bitmiş bir projenin içindeymiş gibi yaşatılarak tanıtılabiliyor. Geçtiğimiz hafta içinde bir endüstri konferansının ilk kez sadece VR’da gerçekleştirilmesini deneyimledik. Tüm dünyadan 1000’in üzerinde katılımcı VR başlıklarıyla bu etkinliğe katıldı, oturumları dinleyip soru sordu, diğer katılımcılarla sohbet etti. Konuşmacılar da yine VR başlıkları ile farklı ülkelerde olmalarına rağmen aynı masada oturarak panelleri gerçekleştirdiler.
Dijitale taşınan kültür, sanat içerikleriyle çok sınırlı bir insan grubunun erişimi olan bu değerleri, çok daha fazla insan deneyimleme imkânı bulmaya başlıyor. Artırılmış gerçeklik (AR) uygulamalarını da dahil ederek bu kapsayıcı teknolojilerin tamamına genişletilmiş gerçeklik (XR) diyoruz. Fiziksel dünyayla dijital dünyanın bir arada yoğurulması anlamına gelen bu yeni teknolojiler yakın gelecekte çok daha yaygın olarak karşımıza çıkacak, rutinlerimiz içine dahil olacak.
5G ise dijital ile fiziksel dünya arasındaki sınırların iyiden iyiye bulanıklaşmasını sağlayacak bir altyapı olacak. Gecikmesiz geniş bantla sürücüsüz araçlar, otonom drone’lar, çok daha yaygınlaşacak IoT uygulamaları, daha da yaygınlaşacak bulut servisleri, “edge computing” ve sayesinde bulut XR uygulamaları hayatlara girecek. Fakat 5G’nin ve bu uygulamaların yaygın biçimde kullanılmaya başlanması için en az 4-5 yıl zamana ihtiyaç olduğunu belirtmek gerek.
Koronavirüs sebebiyle yaşanan bu karantina süreci, tüm dünyada halihazırda başlamış olan bir dönüşümün hızlanması, teknoloji farkındalığının artması, dijitalleşme sürecinin hayatın kaçınılmaz bir parçası olacağının herkes tarafından algılanması gibi bazı sonuçlar da doğuruyor. Bu dönemde daha yoğun kullanılmaya başlanan teknolojiler, salgın atlatıldıktan sonra öncekinden çok daha fazla tercih edilecek ve faydaları hissedildikçe kullanımları yaygınlaşacak ve normalleşecektir.
Yaşam tarzı
COVID-19’un dünyada etkili olma süresi, hayatımızda yarattığı değişikliklerin ne kadar kalıcı olacağını gösterecektir diye düşünüyorum.
Şu an tüm dünya doğduğundan beri alıştığı hayatın tam tersi şekilde hareket etmek zorunda kaldı; çocuklarımız okula gitmiyor, biz yetişkinler evlerimizden işlerimizi halletmeye çalışıyoruz, alışverişlerimizin çoğunu uygulamalar ve platformlar yoluyla gerçekleştiriyoruz.
Ben evden çalışmanın işe gidip gelirken yolda zaman kaybetmemek gibi bazı avantajları olduğunu düşünsem de home office sisteminin kalıcı olacağını sanmam. Daima yeniliklere açık olsam da elime defter – kalem alıp ekip arkadaşlarımla bir araya gelmeden verimli olduğumu hissetmiyorum, evet evden bazı işler halloluyor ama mesailer kadar verimli olmuyor. Tabii bu benim şahsi düşüncem, mesela yaklaşık beş yıldır sürdürdüğümüz online diyet uygulamamız bu dönemde çok daha avantajlı hale geldi. Zorunlu olarak yüz yüze olan danışmanlık hizmetimizi de online sisteme taşıdık. Bu süreç aslında online diyetin kolaylıklarını ve zaman tasarrufu konusundaki avantajını bir kez daha anlamamıza fırsat verdi. Nerede olursanız olun dünyanın her bir yerine ulaşabiliyor olmanın verdiği rahatlık eminim bu süreç bitse bile bir çok kişi tarafından daha cazip hale gelecektir.
Coronavirus’e dönecek olursak, hayatımızda değiştirdiği ilk şey zaman mefhumu oldu galiba, hepimiz zamansızlıktan şikayet ederken şu an elimizde hiç istemediğimiz kadar zaman var ve şunu çok iyi anladık ki kendimize yeteri kadar vakit ayırmıyoruz. Şu an sosyal medyada challenge kampanyalarıyla oyalanmaya çalışıyor herkes, oysa bunun yerine kaliteli vakit geçirmeyi ve kendimizi oyalamayı bilseydik… Bulunduğumuz bu dönemde vakit ayıramadığımız her şeyi deneyimleme fırsatı bulduk. Mesela ben düzenli meditasyon ve spor yapmaya yeniden başladım. Mutfakta daha çok vakit geçirip yeni tarifler deneyimliyorum. Bu süreç bittiğinde sosyal hayatımıza ve işimize daha çok vakit ayıracağımızı düşündüğümüz için bu dönemde kazandığımız alışkanlıklarımıza vakit ayırmakta zorlanacağımızı düşünüyorum.
Salgın sonrası ev teknolojilerinin bu yönde gelişeceğini düşünüyorum, akşamları eve gelince televizyondan veya dijital mecralardan dizi izlemenin ötesine, deneyime doğru gitmesi gerekiyor.
Uzun zamandır odağımda SDG2030 amaçlarına paralel açlığa son ve gezegeni besle hedefleri var. Bu konuda Birleşmiş Milletler işbirliğiyle çalışıyorum dolayısıyla bu durumun sürdürülebilirlik, israfı azaltma hedeflerimizi nasıl etkilediği, iklim değişikliğine ve karbon ayak izine nasıl etki ettiği gibi konulara da dikkat çekmek isterim.
İklim krizini yönetmek için düşük karbon emisyonuna ihtiyacımız olduğu doğru ama coronavirus yüzünden şu an azalmış gibi görünen karbon ayak izi gerçekçi değil. Çoğunluk evinde, trafik yoğunluğu azaldı, uçak seyahatleri neredeyse yok, bu yüzden şu anki karbon ayak izi düşük. Ancak salgın kontrol altına alındığında çevreye negatif etkinin daha yüksek olacağı düşünülüyor. Normal düzene geçildiğinde hayat hemen normal olmuyor, tüketim alışkanlığı ve davranışlar belirsiz.
Tek kullanımlık plastik tekrar artışa geçti; plastik eldiven, maske kullanımı çok yüksek; doğada çözünmeyen ıslak mendil tüketimi korkunç boyutta. Bilinçsizce yapılan alışverişlerin gıda israfına da maalesef etkisi olacak. Çin geçen haftaki raporunda her gün ilave 200 ton tıbbi atık ve maske vb. ağırlıklı çöp oluştuğunu bildirdi.
COVID-19 bize tüm insanlık adına bir olmayı öğretti; 8,5 milyar insan şu an aynı dileği diliyor: hayatta kalmak ve sevdiklerimize zarar gelmemesi.
Yine dünya teknolojileri açısından bakarsak belki bu ani globalleşme sebebiyle çok daha ani bir mahallileşmemeyi ilerleyen günlerde konuşuyor oluruz.
Dünya daha önce de salgın hastalıkların, dünya savaşlarının, ekonomik buhranların etkisinde kaldı, o zamanki insanlar yasamak icin bir sebep buldular, biz de bunun üstesinden geleceğiz.
Umutlu olun, sağlıklı kalın, EVDE KALIN!
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.