MediaCat

Akıllı teknolojilerin gelişiminde bireye yer açmak

Otomasyon karşı konulamaz bir doğa kanunu olmasa da öyleymiş gibi yaşanıyor. Bu süreçte belirleyici olan karanlık endişeleri bireyler lehine gelişecek bir senaryoya nasıl dönüştürebiliriz?

Georg Simmel’in bir asır önce Metropol ve Zihinsel Yaşam kitabında ortaya attığı bir sorudur: “Modern tüketim kültürünün makinesi tarafından yutulan bireyler, nasıl özgün ve özel kalabilir?”

Kaderimizi yalnızca tüketimin değil gerçek makinelerin, yani otomasyon ve algoritmaların öngörülerine teslim ettiğimiz 21’inci yüzyılda nasıl özgün ve özel olmayı başarabiliriz?

Pazarlama tarihinden ders niteliğinde bir kesit hatırlayarak başlayabiliriz. General Mills’in 1950’lerdeki meşhur Betty Crocker kek karışımı, dönemi için mutfaklarda devrim yapmayı hedefleyen bir üründü. Karışıma yalnızca su eklemek, biraz çırpmak ve sonrasında pişirmek lezzetli bir keke varan kısacık yolun anahtarıydı. Ancak Betty Crocker bir hayal kırıklığı yarattı ve pazarda tutunamadı. Ürünün kalitesine rağmen satış performansının düşük oluşu üzerine yapılan araştırmalar sonucunda keşfedilenler, içgörüler repertuarımıza en önemli katkılardan birini yaptı. Ürünü kullananlar hile yaptıklarını düşünüyorlardı zira kek pişirme deneyimine anlamlı bir şekilde dahil olmadıklarını hissediyorlardı. General Mills, küçücük bir müdahaleyle karışımdan yumurta tozunu çıkararak ürünü yeniden pazara sürdüğünde satışlar canlandı. Mehmet Doğan’ın “pürüzlü mükemmellik” olarak adlandırdığı bu içgörü geçerliliğini koruyor ve çoğu hamur işi karışımına bugün de bir yumurta ekleniyor. Yani işin sırrı, bireyi makineye anlamlı ve aktif bir şekilde dahil edebilmekte!

Makinelerim, bireyselliğim ve ben

Bireyi makineye dahil etme sırrı, akıllara Modern Zamanlar’da tüm mesaisi makine vidalarını sıkmaktan ibaret olan fabrika işçisi Charlie Chaplin’in yabancılaşmasını getirmemeli. Bireyler, yapmaktan keyif aldıkları ve uğruna kan, ter, gözyaşı dökmekten imtina etmedikleri alanları makinelere terk etmek istemiyorlar. Makinelerin işlerini kolaylaştırmasını bile talep etmiyorlar.

Şimdi de General Mills’in ilk kadim günahını, günümüzde işleyen bir bisiklet markasını düşünelim. Pahalı bir otomatik vites değiştirme cihazını Avrupa pazarında tanıtmak isteyen markamız, mekanik aletlerle haşır neşir olan, iyi bir sürüş deneyimi için daha fazla para harcamaya yatkın bisiklet tutkunlarını öncelikli hedef kitlesi ola
rak belirlemek gibi bir hataya düşer. Bisiklet tutkunları oralı olmaz zira bu cihazın bisiklet keyfinin anlamlı bir parçasını ortadan kaldıracağını düşünürler. Eğer markamız günlük bisiklet kullanıcılarını hedeflese ya da cihazı sürücülere daha fazla kontrol hissi verecek şekilde tasarlasaydı, başarısını ertelemek durumunda kalmayacaktı.

Düşünmelerini değil, hissetmelerini sağlamak

Yukarıdaki örnek, uzun zamandır teknolojinin psikolojik etkileri üzerine çalışan The Wharton School’da yapay zekâ pazarlama profesörü Stefano Puntoni’nin “How AI Affects Our Sense of Self” makalesinden. Puntoni şirketlerin çalışanları, markaların da müşterileri için otomasyonun psikolojik etkisi üzerine düşünmesinin zamanının geldiğini belirtiyor. Zira günümüz otomasyon söylemi tek bir meseleye indirgenmiş durumda: İşinden ya da deneyiminden olmak. Halbuki odak noktamız tasarım, pazarlama, iletişim ve hizmet süreçlerinde bireyi makineyle birlikte geliştirmek olmalı. Puntoni’nin liderlere ve yöneticilere önerisi, tüketicilerin yapay zekâyı insanlara tercih edip etmeyeceği, yapay zekâ sistemlerinin adil ve etik davranabileceğine ikna olup olmayacakları ya da yaratıcı süreçlerin otomasyonuna direnç gösterip göstermeyecekleri gibi “düşünsel” detaylara odaklanmaktansa, bu teknolojilerle birlikte yaşamak konusunda nasıl “hissedeceklerini” anlamaya çalışmak.

Bu argümanı karamsar bir tabloyla çerçeveleyerek güçlendirelim. Twilio’nun 2023 tarihli “The State of Personalization” raporuna göre, bugün her 10 şirketten 9’u yapay zekâ temelli otomasyon teknolojilerine yatırım yapıyor. Ancak süreç pürüzsüz ilerlemiyor. Yöneticilerin karşılaştığı en büyük zorluklar dijital yetkinlik yoksunluğu (yüzde 42), veri güvenliği endişeleri (yüzde 36), organizasyon süreçlerinin zayıflığı (yüzde 34) ve kaliteli veriye erişim (yüzde 31). Tüketicilerin yarısından fazlası (yüzde 56) kendilerine özel hissettiren deneyimlerle karşılaştığında, bu deneyimi sunan markalardan yeniden alışveriş yapma eğiliminde oluyor. Olumsuz bir deneyimse, özellikle gençler nazarında affedilmez nitelikte. Yüzde 49’u olumsuz bir deneyim karşısında alışveriş yapmayabileceğini, yüzde 27’si bu olumsuz deneyimi aile ve arkadaşlarıyla paylaşacağını ifade ediyor. Yani aşılacak çok fazla engel, insanileşecek çok fazla süreç ve büyüme fırsatları sunan vaat edilmiş bir senaryo var.

Dünyası olanlar yeni bir dünya kurabilir

Peki, bir sanatçının otomasyona dahil olma süreci nasıl olmalı?

Adobe’un ChatGPT, Midjourney ve Dall-E henüz doğmadan beş yıl önce illüstrasyon, tasarım, animasyon ve UX/UI disiplinlerinde çalışan 75 kreatifle yaptığı söyleşiler sonrasında yayımladığı “Creativity and Technology in the Age of AI” raporu şu mesajla başlıyordu: Yaratıcılık ne yaptığın kadar, neden ve nasıl yaptığınla da ilgilidir. Ankete katılan kreatiflerin yapay zekâdan bekledikleri şey işin tekrara dayalı, mekanik süreçlerini sahiplenmesi ve yaratıcılığa karışmaması. Ancak yolun sonunda yaratıcı sürece de dahil olacak makine ve tasarımcı, görevi sorgulamak, yönlendirmek ve karar vermek olan bir kreatif direktöre dönüşecek. Bu gücün makinelere kapalı olduğu konusunda hemfikir kreatifler.

Yaratıcılık kavramı, zincirleme olarak başka kavramları da doğuruyor kreatiflerin zihninde. Merak, ilişkisellik, özgünlük, kendiliğindenlik, sürpriz vb. gibi ancak dünyayla etkileşim içinde olunduğunda anlaşılabilecek ve icra edilebilecek yaratıcı etkileşim yetileri. Bu dünya yalnızca ihtiyaçlarını anlamaya çalıştığınız müşterilerden ya da yapıtınızı beğenisine sunduğunuz tüketicilerden oluşmuyor. Beslendiğiniz kaynaklardan, tarihsel bağlamlardan, tercih ettiğiniz ya da içine fırlatıldığınız durumlardan, varlığını hissettiğiniz ya da yokluğuyla ilişki kurabildiğiniz deneyimlerden, kısaca verili ve her gün yeni bir şekilde verilmekte olan bir olasılıklar birikiminden oluşuyor.

Bir sanatçının sorgulamaları

Ben kimim? Nefret mi sevgi mi, hangisi daha uzun sürer? Kapitalizmin bir gün sonu gelecek mi? Yalnızca rakamları kullanarak bir gündoğumu nasıl tarif edersin? Mültecilerin güvenli rotalar bulmasına yardımcı olur musun? Çin ve ABD arasındaki savaşı kim kazanır? Edward Snowden suçlu mu masum mu?

Çinli sanatçı Ai Weiwei ve yapay zekânın aynı anda yanıt arayacağı bu ve benzeri sorular ocak ayında CIRCA’da başlayan “Ai vs. AI: 81 Gün 81 Soru” sergisinin omurgasını oluşturuyor. 81 gün ve 81 soru fikri, Weiwei’nin Çin’de 81 gün tutuklu kaldığı ve sonu gelmez sorgulamalara maruz bırakıldığı dönemden alıyor kaynağını. Mahkûmiyeti döneminde soru sormak ve insan olmak arasındaki ilişkinin anlamları üzerine düşünmeye başlamış sanatçı. Tüm otoriter rejimler hatta dini öğretilerden eğitim kurumlarına ve ulusal mitlere kadar tüm bilgi fabrikaları, büyük soruları “doğru yanıtlar”a sıkıştırmaya çalışırken, gerçek yaratıcı üreticiliğin ve özgürlüğün sorularda yattığını keşfetmiş. Weiwei makinelerin dünyasız, geçmişsiz ve hikâyesiz olduğunu düşünmekle birlikte potansiyellerini küçümsemiyor ancak üretim performansının tek bir yanıt (buna imitasyon ya da türev varyasyonlar da denebilir) formuna hapsolmasından çekiniyor. Ancak soru sorma gücünü ve özgürlüğünü sınayabilmesi için sanatçıya yeni bir mecra ya da tuval sunmasından memnun. Yani insan yalnızca makine karşısında değil, makineyle beraberken de özgün ve özel. Ancak otomasyonu insanın görevlerini makinelere devredecek yönde geliştiren ekonomik ve politik irade karşısında her zamankinden daha kırılgan ve önemsiz.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.