Brand Week Istanbul, altıncı yılında sınır tanımayan fikirler temasıyla katılımcılarına kapılarını açtı. Ana sahnede Yekta Kopan’ın katılımcıları karşılamasının hemen ardından İngiltere Hükümeti’ne Bağlı Behavioral Insights Team Direktörü Simon Ruda, kamu politikalarında davranışsal bilimin nasıl etkili bir şekilde kullanılabileceğine odaklanan konuşmasında küçük değişikliklerin insanlar üzerinde nasıl büyük etkilere yol açtığını anlattı.
Beyinde yavaş düşünme ve hızlı düşünme olmak üzere iki sistem olduğunu belirten Ruda, bireylerin çevresindekilerin arzu ettiği şekilde davranışlar sergileyerek, kendi davranışlarını etrafındakilere beğendirmeyle güdümlü olduklarına dikkat çekti. Kamu politikalarında davranış bilimleri üzerine çalışmaların teoriden çok pratik uygulamalar üzerinden ilerlediğini söyleyen ve şu an Türkiye’de de bir proje üzerinde çalışan Ruda, böylelikle oturumlara ev sahipliği yapan ilk günün açılışını yapmış oldu.
“Nörobilim Kullanın; Tüketicileri Kendilerinden İyi Tanıyın” başlıklı sunumuyla sahneyi devralan Kellogg School of Management, Nörobilim ve İşletme Profesörü Prof. Dr. Moran Cerf, marka yöneticilerinin aklındaki “Nörobilimciler markalara nasıl yardımcı olur?” sorusuna yanıt verdi. “Hangi film izleyici için daha çekici?” sorusundan yola çıkarak aslında beynimizde tek bir kısmın bununla ilgilenmediğini, bir şey izlerken verdiğimiz tepkinin beynimizde karmaşık bir organizasyon yapısı ortaya koyduğunu ifade eden Cerf, şunları söyledi:
“Nörobilimciler olarak sadece beyne bakarak tüketicinin izlediği şeyi ilginç bulup bulmadığını anlayabiliyoruz. Baktığımızda beyin aktiviteleri aslında çok benzer. Ancak tüm beyinleri iki gruba ayırabilir miyiz diye sorduk, sonuçta benzer ve farklı olarak kümelendirmenin mümkün olduğunu gördük. Örneğin beş saniyelik beyin aktivitesine bakarak reklamınızın YouTube’da ne kadar süre kalabileceğini bilebiliyoruz. Kısacası nörobilim bize araçlar veriyor. Buna göre ne satar ya da satmaz, tüketici neyi önemser ya da önemsemez anlayabiliyoruz.”
Cerf sahneyi bir sonraki konuşmacıya bırakmadan nörobilim-pazarlama ilişkisine dair öngörüsünü de paylaştı: “Benim öngörüm de önümüzdeki 10 yıllık süre içinde markaların nörobilimcilerle olan işbirlikleri ve diyalogları giderek artacağı yönünde.”
Brand Week Istanbul’un ilk gün oturumlarından Yeni Nesil Teknolojiler ve Strateji’de, Yandex Kurucu ve CEO’su Arkady Volozh MediaCat Yazı İşleri Müdürü Haluk Kasarcı’nın sorularını yanıtladı. Etkinliğin beklenen isimlerinden Volozh, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla vuku bulan siyasi ve ekonomik değişimle temelleri atılan Yandex macerasına dair kişisel ve profesyonel detayları izleyicilerle paylaştı. Volozh, markanın 2011 yılında Türkiye pazarına girmesinin ardındaki gerekçeyi ülkenin “yeterince büyük, yeterince küçük; doğru ebatta” olan pazarı olduğunu belirtti.
Yandex’in Rusya’daki hedef kitlesine sunduğu hizmetleri Türkiye’ye getirmeye devam edeceklerini söyleyen Volozh, şirketinin Türkiye’ye yatırım yapıp yapmayacağı sorusunuysa şöyle yanıtları: “Bir ülkeye yatırım yapmak oraya para götürmek demek değil; o ülkede daha fazla para üretilmesini sağlayacak bir şeyler yaratmaktır. Hizmetlerimizi Türkiye’ye getirmeye devam edeceğiz.”
Discovery Channel ile birlikte Amazon’da günlerini geçiren, doğa ananın hırçın hamlelerine karşı dimdik ve cesurca ayakta duran Ed Stafford da Brand Week Istanbul sahnesinin önemli konuklarından birisi. Stafford, Yokluk Paradoksu isimli oturumunda Amazon’da kaldığı günleri, yolculuğuna ilk çıkarken herkesin ona ölüme gidiyormuşçasına davrandığını anlattı.
Bireylerin şehir yaşamında çok rahat bir yaşam sürdüklerini ve bu rahatlık içerisinde yaşama içgüdülerini kaybettiklerini belirten Stafford, doğada yaşamın daha heyecanlı, daha gerçekçi ve daha dürüst olduğunun altını çizdi. Doğaya çıkmak isteyenlere engel olanlara da bir mesajı var Stafford’un:
“Onları ölmekten kurtarmıyorsunuz, yaşamaktan alıkoyuyorsunuz.”
Ed Stafford’la imkânsızlıkların sınırlarına dair konuşulan Brand Week Istanbul sahnesinde bir sonraki oturum, sınırsız imkânın yarattığı sorunlara odaklandı. MediaCat Kitapları’ndan Bolluk Paradoksu ismiyle yayımlanan uluslararası çok satan kitabın yazarı Profesör Barry Schwartz, katılımcıları seçimler, karar mekanizmaları ve mutluluk üzerine çarpıcı bir yolculuğa çıkardı.
Seçim yapabilmenin her zaman iyi olduğunu ancak sadece iyi olmadığını vurgulayan ve hem pazarlamacıların hem de insan psikolojisine dair çalışan akademisyenlerin bunu uzun yıllar yanlış olduğunu vurgulayan Schwartz, bizi asıl mutlu edecek şeyin aşırıya kaçmayacak sayıda tercih hakkına sahip olmak olduğunu belirtti.
Kitap misali kalın bir menüye sahip olan restoranlarda sipariş vermenin, neredeyse sonsuz sayıda ürünü aynı anda sunan süpermarketlerden istediğiniz ürünü almış ve mutlu bir şekilde ayrılmanın zorluğu ve sonunda yeni bir şeyler izlemek yerine iyi olduğundan emin olduğunuz ancak daha önce izlediğiniz filmleri izlemekle yetindiğiniz Netflix gibi servislerin dünyasında Schwartz’ın mesajları katılımcılar tarafından kolaylıkla anlaşıldı ve takdir topladı.
Schwartz’ın sahneden ayrılmadan önceki mesajı da oldukça netti: “Her balığın bir akvaryuma ihtiyacı var, belki de halihazırda içinde bulunduğundan daha iyisine. Ama bir akvaryum muhakkak olmalı.”
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.
