MediaCat

“Dergicilik bir kas”

“Dergici mantığının günümüzde çok daha fazla ihtiyaç duyulan bir yanı var” diyen Cosmopolitan Türkiye Kurucu Ortağı Ali Tufan Koç’a göre bu ihtiyaç beraberinde “dergi” kelimesi üzerindeki olumsuz algıyı kırmak için harekete geçmeyi gerektiriyor.

"Dergicilik bir kas"

Geçtiğimiz 10 yılda kadın-lifestyle dergiciliği adına neler değişti? Bu alanda içerik üreten yayınların bakış açılarına dair ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz?

Daha da geriye gidersek, Türkiye medyasında bunun atası yapılmış aslında. Duygu Asena’nın Kadınca’sı zamanının çok ötesinde bir yayın. Daha sonra, 1992’de Cosmopolitan Türkiye’ye geliyor. Ardından Harper’s Bazaar, 2000’lerde Vogue… ve tabii Elle, Marie Claire… Tüm bunlar kadından ziyade moda ve yüksek modaya yaklaşan dergiler, dünyadaki konumlandırmaları da öyle.

Kadın meseleleri yayıncılık tarafında ikiye ayrılıyor. Bir uçta haklar ve ciddi meselelerle ilgili sesini yükselten yayıncılık var. Aktivist yayıncılığı, gazeteciliği de kapsayan taraf bu. Öteki uçtaysa biraz daha tüketim ağırlıklı; popüler kültür ve yüksek moda ağırlıklı bir yayıncılık var. Bu ikisinin arası yok. Biz de aslında bu ara formülü tutturmaya çalışıyoruz çünkü özellikle bugünün Türkiye konjonktüründe, popüler kültürde buna ihtiyaç olduğunu hissediyoruz.

Yeni Cosmopolitan Türkiye bir kadın dergisinden ziyade kadın üzerine bir dergi olacak anladığım kadarıyla. Bu durumda hedef kitleniz yalnızca kadınları kapsamıyor, değil mi?

Kesinlikle. Sadece kadınların değil; kendini kadın hisseden herkesin ve toplumda, medyada maalesef yeteri kadar temsil edilmediğini düşündüğümüz kesimlerin de sahiplenecekleri bir yayın olacak. Kadın değil kadın üzerine olması çok güzel bir ayrım çünkü kadın üzerine anlatılan hikâyeleri yeterince önemseyen yayınların sayısı çok az. İşin yayıncılık tarafını anlatmak için sözcülüğü ben üstlensem de ekibimizin tamamı farklı yaş gruplarında ve uzmanlıkta kadınlardan oluşuyor. Kadınların karşı karşıya kaldıkları zorluklardan tutun da özgürce konuşmak istedikleri konu başlıklarına, gerçekten nerede eğlenmek istediklerine, neyi nasıl yapmayı arzuladıklarına dair her şeyi yine onlar, kendi hayatlarından hareketle anlatma gücüne sahipler. Bu da kadın yayını değil kadın üzerine yayın ayrımının altını çizmemizi sağlıyor.

Yeni Cosmopolitan dergiyle sınırlı değil, çok mecralı bir yapı inşa ediyorsunuz. Nasıl bir yapıdan söz ediyoruz?

Cosmopolitan artık kendisini dergi değil platform olarak tanımlıyor. Türkiye’de artık bir dergi markası olarak değil, platform markası olarak konumlanmak istiyor. Geçmişe baktığınızda da medya ve dergicilik her zaman kültürün, toplumun çok ortasında duran ve farklı alanlara sirayet edebilen; kolu bacağı hep farklı yerlerden beslenebilmiş bir organizmaydı. Bugün dünyanın geldiği noktaya ve modern insanın yaşantısını sürdürme biçimine baktığımızda da medyaya ayrılan alanın çok daha genişlediğini görüyoruz. Dergicilik dediğimiz şey fotoğraf ve yazı üretmekten ibaret değil. Dergicilik bir kas. Bu kası çalıştırarak, ulaşmak istediğimiz kitleyle kuracağımız ilişki ve bağı artırabiliriz.

Bugün platform kavramı sosyal medya, dijital ya da derginin ötesinde bir anlam taşıyor; zaman içinde kendi tanımını değiştirebilen bir form kazandı. Telegram, WhatsApp gibi haberleşme amaçlı kullandığımız uygulamalar yayıncılar için birer araca döndü örneğin. Farklı dergi ve gazetelerin bu mecralardaki kanallarına abone olabiliyorsunuz; onlarla bu uygulamalar üzerinden diyalog kurabiliyor, bilgi alışverişinde bulunabiliyorsunuz. Bu mecraların yerini 10 yıl sonra bambaşka mecralar alacak belki… Bizim platformdan kastımız da aslında bu. Ulaşmak, diyalog kurmak istediğimiz; birlikte anlam yaratmak istediğimiz kitle nerede, ne zaman, ne yapıyorsa ona oradan ulaşabilmek, onunla farklı kanallardan kurduğumuz ilişkilerin sayısını artırabilmek ise hedefimiz.

Cosmopolitan Türkiye çatısı altında hayat bulacak bir sosyal kulüp de gündemde. Kulüpleşme niyetinin ardında nasıl bir motivasyon var?

Sosyal kulüp de aslında bu platform mantığının bir uzantısı. Dergiciliğin ve gazeteciliğin bugüne kadar geldiği noktada karşı karşıya olduğu bence en büyük kriz, okurlarından ve kitlesinden çok kopuk bir yayıncılık yapmış olması.Teknolojiye ve yeni mecralara rağmen sadece kendisinden bahseden ve bu yeni mecraları sadece kendi yayınlarını okutmak adına kullanan bir yayıncılık anlayışı vardı. Türkiye’de de dünyada da bu böyleydi. Sosyal medyanın güçlenmesiyle birlikte kartlar yeniden dağıtıldı; okur, kitle ve takipçi de bu güçlenişe paralel ölçüde güç kazandı… Ve bunca süre kitlesine tepeden bakmış medya markalarına dair ciddi bir tepki oluşmaya başladı. Artık kitle onunla aynı seviyede duran ve onunla birlikte içerik üreten, onun merak ettiği hikâyeleri merak eden bir yayıncılık anlayışı istiyor. Bu istek kitle yayıncılığını getirdi. Kitle yayıncılığının göbeğindeyse sosyal kulüpler, üyelik modelleri var.

Cosmopolitan’ı bir sosyal kulübe dönüştürüyoruz. Anlatmak istediğimiz hikâyeler, sağlamak istediğimiz bilgi, deneyim ve fayda haberlerle sınırlı değil. Bir hikâyeyi anlatmanın artık çok farklı yolları var. Bir atölye de düzenleyebilirsiniz, marka işbirliğiyle bir ürün entegrasyonu da gerçekleştirebilirsiniz veya konferanslar, etkinlikler yapabilirsiniz. Özetle, dergiciliğin alanı genişledikçe okurla kurulan ilişkinin alanı da genişledi. Bu noktada kulüpleşmek çok daha ideal ve doğal bir yöntem.

Basılı yayıncılığın akıbeti görece uzun süredir tartışılıyor. Siz bu tartışmanın neresinde duruyorsunuz?

Gazetecilik, dergicilik dediğimiz o meret öncelikle o kadar önemli bir zemin hazırlıyor ki insana… Bize bir hikâyeyi anlatmanın; giriş, gelişme, sonuç bağlantısı kurmanın temelini veriyor. Gazetecilik nasıl bize bu bağlantıyı kurmayı öğretiyorsa, dergicilik de kürasyonu, aynı zamanda biraz eğlendirmeyi, biraz hayal kurdurmayı, biraz da vizyon sunmayı öğretiyor. Bugüne kadar bu üretimin tek aracı matbu ürünlerdi. Şimdi farklı platformlarda da yapılmaya başladı. Ancak matbudan bence hiçbir zaman vazgeçilmeyecek, kitaptan neden vazgeçmediysek dergiden de bu yüzden vazgeçmeyeceğiz. Bana kalırsa modern insanın basılı herhangi bir üründen kolay kolay vazgeçmesi mümkün değil, bir duygunun kopması anlamına gelir vazgeçmek. Ama şu var, “anlam”ı değiştirmemiz gerekiyor. Eskiden dergi ve gazetelerin kullanım amacı farklıydı, örneğin gündemi oradan takip ederdik. Artık gündem takip kaynaklarımız farklı, öyleyse dergiye daha saklanabilir, kıymetli içerik kaynağı olarak anlam yüklemek gerekir.

Medya ve dergi markalarına da bakışın değişmesi gerekiyor artık. 90’larda, 2000’lerde dergicilik yapmış -hem Türkiye’deki ama özellikle Amerika’daki- isimlere baktığınızda Netflix’ten Apple’a ve Spotify’a, aklınıza gelebilecek birçok platformun çok önemli pozisyonlarında yer aldıklarını göreceksiniz. Yani dergicilik öyle bir meslek ki hem kürasyon becerisi hem de hayatı sosyal, kültürel, psikolojik çerçevelerde analiz etmeyi öğretiyor. Dergici mantığının günümüzde çok daha fazla ihtiyaç duyulan bir yanı var. Bu kasa herkesin ihtiyacı var. Bu nedenle hep beraber “dergi” kelimesi üzerindeki olumsuz algıyı yavaştan kırmamız gerekebilir. Biz de Cosmopolitan ile oluşturmayı hedeflediğimiz çok kollu medya platformuyla bu algıyı kırmak için çalışıyoruz.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.