MediaCat

“Dünya, bir güldüren aynalar galerisi”

Usta İşi’nde Dilan Bozyel’in konuğu Usta Sanatçı ve Yazar Özen Yula.

“Dünya, bir güldüren aynalar galerisi”

Kendisine ne sorarsam sorayım, anlamlı ve yol gösteren bir cevap vereceğini bildiğimden, sorularımı hazırlarken hayli titiz düşünmek için gayret gösterdim. Usta Sanatçı ve Yazar Özen Yula, Usta İşi’nin konuğu oldu. Cevaplarıyla, hassas ve nazik fakat bir o kadar güçlü ruhuyla beni kendine bir kez daha hayran bıraktı. Dilerim sizler için de güzel bir yolculuk olur bu söyleşi…

Türk tiyatro ve edebiyat tarihine isminizi yazdırmış bir usta sanatçı olarak dünü, bugünü ve yarınıyla dünyayı seyrederken nasıl buluyorsunuz bu hayat oyununu?

Öncelikle değerlendirmeniz için teşekkür ederim. Oyun kavramı hep önem taşıdı benim için. Ama yarışma içeren, dolayısıyla hırsı ön plana çıkaran gündelik oyunlar değil de sıradan hayatın sıradan oyunları. Her zaman keyif almak için oynadım oyunlarımı. Bu “başarı” kavramı çok yanlış öğrendiğimiz bir kavram bence. Yahut çok yanlış yerden baktığımız bir kavram. Başarı ve hırsa endekslenmiş insanlar hem kendilerinin hem de çevresindekilerin hayatlarını mahvediyorlar. O zaman da oynanan oyunun bir güzelliği varsa bile çok geri planda kalıyor. Oysa dünya, oturup elinizi suya değdireceğiniz, İstanbul sokaklarında yasemin, ıhlamur kokuları duyabileceğiniz bir yer. Tadını çıkarmak gerek.

Sosyal medya platformlarını bir nevi günlük gibi kullanıyorsunuz. Takip ettikçe sizi gördüm ki yazdığınız gibi yaşıyorsunuz. Yani bir persona yaratıp, vitrin oluşturmuyorsunuz. Hayatı dikeniyle de çiçeğiyle de seviyor gibisiniz. Peki ya ayna? Aynaya baktığınızda neler geçiyor aklınızdan?

Aynaya bakınca alnımdaki çizgilerin artık derinleştiğini görüyorum. Demek çok düşünmüşüm, çok hırçın zamanlardan geçmişim, yaşamak ihtimalini seçmişim hep. Kendimle barışık bakabiliyorum, iyi bu.

Üzüntüler, kızgınlıklar, kırgınlıklar varken, sanat dışavurum metotlarınızda acılar mı sevinçler mi yoksa sakinlik mi ağır basıyor?

Dışavurumda sakinim. İçimde de olmaya çalışıyorum. Ama bazen fırtınalı olabiliyor içim. Onun durulması gerek. Sakin olmadan dışavurursanız dışa vurmaya çalıştığınız her neyse onu kendinizle karıştırabilirsiniz; edebiyatı- estetiği tamamen göz ardı edebilirsiniz. Bu durumları savuşturmak için çok serinkanlı yazmak ve yeniden gözden geçirmek zorundasınız. İç dökümü yerine edebî yazmak gerek.

Yeni romanınız doğmak üzereyken hazırlık aşamasını merak ediyorum. Romandan yola çıkarak genel bir soruya çevireyim hatta; ritüelleriniz var mı çalışırken? Ya da alışkanlıklarınız, mesela hep dinlediğiniz bir müzik ya da masada hep duran sade Türk kahvesi gibi…

Masada, içine bol limon suyu sıkılmış demli çay olur. Arada müzik olabilir. Ama yazılanın ritmini etkilemesin diye genelde müziği kapayıp yazıyorum. Sadece hayatın sesleri gelir, bir sokak satıcısının, sokakta sırnaşan kedilerin, ağlayan bir çocuğun sesi gibi.

Yeni romanınızın heyecanını sormak istiyorum size. Şu an ne hissediyorsunuz romanla ilgili ve bize romandan nasıl bahsetmek istersiniz?

Roman beni özgürleştirdi. Her Zerre Kara bugünün İstanbul’unu ve insanlarını anlatıyor. Hepsi yaman bir tecellide birleşiyor. İlk defa bir romanımı bu kadar yanımda tuttum, sevdim, dokundum ve bir eser olduğu için önem verdim ona. Kendi yazdığımı azımsamamayı öğretti bana bu roman. Ya da belki bunu ancak anlayacak yaşa geldim. Eskiden yazdıklarımı herkes istese yazabilirmiş gibi geliyordu bana. Yaptıklarım konusunda alçakgönüllü olmaya çalışırken, bu çabamın yazdıklarımı önemsememe durumunu dayattığını anladım. Bu da garip iç çatışmalar yaratıyordu. Dolayısıyla büyük bir hatanın ucundan döndüm. 30 yıldır profesyonel anlamda yazıyorum ve artık, yazdıklarımı herkesin yazamayacağını biliyorum.

Hem sanat hem reklam hem hayat tecrübelerinizi bir masaya dizersek; başarının anlamı sizde nasıl? Nedir başarı dediğimiz kavram?

Başarı bence çok sade şeylerde. Reklamcılıktaki gibi bir şeyi zamanında yetiştirmek bir başarı kabul edilebilir mi? Kapitalist sistemde elbette. Ama bence sadece bir insanı ya da canlıyı yaşatabiliyorsanız… Zaman faktörü başarının parçası olabilir. Onun dışında, hayatın tadını çıkarabilmek başarı, kendini akışa bırakabilmek başka bir başarı. Dünyevî ve başarı denilen hırs içeren durumların bununla alakası olmadığını düşünüyorum. Nefes almak da başarı.

Bu hayatta hiç zorlandığınız oldu mu ya da her şeyden vazgeçtiğiniz? Ben ne yapıyorum, ne için uğraşıyorum diye sorduğunuz dönemler oldu mu mesela?

Zorlandığım çok oldu. Kurosava’nın bir sözü var: “Aynı yerde yedi defa düşebilirsin. Sekizinci kez ayağa kalkarsan kazanırsın” demiş. Eskiden böyle düşünürdüm. Ama yıllar geçtikçe düştüğüm yerde kalabileceğimi, bunun hayattaki en elzem durum olmadığını öğrendim. Yeniden kalkılırsa iyi olur ama kalkılmasa da olur. İkisi de ayrı seçimler. En önemlisi artık ne biliyor musunuz? Düşünce yanınıza sakince uzanacak birisi. Ya da kalkmaya çalışırken elinizden tutacak kararlı birisi.

Sizinle ilgili, zihninizdeki kapalı kapılar ardındaki odalarla ilgili en direkt ipuçlarınızı hangi eserinizde buluyoruz sizce?

Sanırım son romanım Her Zerre Kara’da. Daha önce de Buğuevi ve Tanrı Kimseyi Duymuyor’da.

Dünya ve insanlık, kötülüklerden sıyrılıp iyileşir mi sizce?

Dünya çok acayip bir güldüren aynalar galerisi. Sağı solu belli değil. Aynaya bakıp da “şeklim böyle” diye kendine acıyabilirsin yahut çok eğlenebilirsin o şekille. Derken bir gün o şekil silinir galeriden. Başka şekiller gelip bakar kendilerine. Kötülük ve iyilik sadece o aynaya bakma şeklimizde. Onun için ikisi de dünyanın son ânına dek bizimle olacak.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.