Şarkılar ‘biz’i söyler: Şarkılarla toplumu anlamak (2)

1990-2024 yılları arasında Türkiye’nin en çok dinlenen/sevilen şarkılarını analiz ettiğimiz yazının ikinci ayağında, 2000’lerdeyiz.

Şarkılar ‘biz’i söyler: Şarkılarla toplumu anlamak (2)

1990-2024 yılları arasında Türkiye’nin en çok dinlenen/sevilen şarkılarını analiz ettiğimiz yazının ikinci ayağında, 2000’lerdeyiz. Bu dönemde yaşanan toplumsal değişim, şarkılardaki kadın ve erkek rollerine de yansıyor.

2000’LER: HIRSLI. CANLI. RENKLİ.

2000’ler, Türkiye’nin ekonomiden sosyal hayata her alanda parladığı bir dönem. Eurovision birinciliği, Dünya Kupası üçüncülüğü, Kainat Güzeli, hepsi bu parlak döneme denk geliyor. İstanbul, Newsweek’in kapağına “Avrupa’nın en hip şehrinin belki de Avrupa’ya ihtiyacı yoktur” spotuyla taşınıyor. Beş yıl sonra İstanbul “Avrupa Kültür Başkenti” ilan ediliyor. Bu dönemde şehir, önemli uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapıyor. Dünya starları da birbiri ardına İstanbul’da arzı endam ediyor. Tabii sadece İstanbul değil Kapadokya, Fethiye, Bodrum gibi Türkiye’nin turistik destinasyonları da önemli birer çekim merkezi haline geliyor.

Giderli kadınlar, pleaser ve kırılgan erkekler

2002’ye tarihlenen Hande Yener’in ikinci stüdyo albümü “Sen Yoluna… Ben Yoluma…”da ilk örneklerini görmeye başladığımız kendinden emin, özgüveni yüksek ve kararlı kadın motifi, 2006’da yayınlanan Demet Akalın’ın “Kusursuz 19” albümüyle perçinleniyor. Her ne kadar Demet Akalın’la özdeşleştirilse de “giderli kadın” temasını Bengü, Gülşen, Sıla gibi dönemin popüler şarkıcılarının sözlerinde de gözlemliyoruz.

Kendine güvenen şöyle gelsin
Bıraksın inadı, dile gelsin
Sözünden dönen namert çıksın
Bizde böyle bundan sonra

Sıla, …Dan Sonra,
2007

Sen hep böyleydin, tam bi’ baş belası
Başkaları sürdü, bana kaldı cefası
Senin yaşadığın koca bir hayal dünyası
Gidiyorsan git, şimdi tam, tam sırası

Asuman Krause, Kukla,
2008

Kadın sanatçıların en çok dinlenen şarkılarında kendini tekrar eden bu temanın, 2000’lerde gençlik/genç yetişkinlik yıllarını yaşayan X Nesli’nin karakteristik özellikleriyle benzerlikler gösterdiğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin eğitimli, şehirli, iş ve sosyal hayatta yer edinmeye başlamış ilk kuşaklarından olan X Nesli, kadınların “güçlü kadın” temsilini, popüler kültüre taşıdığı yorumunda bulunabiliriz.

Kadının sosyal hayattaki yeri güçlendikçe şarkılarda ve gerçek hayatta geçmişten (çoğunlukla erkeklerden) hesap soran, zorluklardan güçlenerek çıkan ve kendi yolunu çizen kadın anlatısı daha da belirginleşiyor.

Öte yandan erkek sanatçıların şarkılarında ise “giderli” hal azalıyor ve karşı taraftan (kadından) özür dileyen, rica eden ve ona iltifatlarda bulunan bir erkek figürüyle karşılaşıyoruz. Konu şarkılar ve şarkı söyleyen de erkek olunca yorumcunun “serenat” yapması elbette beklenir.

Ancak bir önceki dönemin baskın türü arabeskin de etkisiyle daha “maço” bir erkek temsilinden daha “şehirli” hatta 2000’lerin popüler tabiriyle “metroseksüel” bir erkek figürüne geçişi, sadece “serenat” temasıyla açıklayamayız. 90’larda başlayan ve 2000’lerde hız kazanan kentleşme ve tüketim toplumuna geçişin, en azından şarkılardaki dediğim dedik erkek figürünü biraz törpülediğini ve erkeklerin görece kentli bir role büründüğünü söyleyebiliriz.

Ben içimde hep seni
Sen ise hep ayrılığı taşımışsın
Senden son bir ricam var
Şu hesabı kes de üstü kalsın

Gökhan Özen, Tövbeliyim,
2007

Biri bana gelsin, o da sensin
Beni kırmış olsan da
İkimiz de âşık bir tek farkla
Benimki senden biraz fazla

Ferhat Göçer, Biri Bana Gelsin,
2008

Erkeklerdeki bu dönüşümün ilk sinyallerini erken 2000’ler döneminde alıyoruz. 2000’lerin başında Türk pop müziği, “erkekler ağlamaz” klişesini yerle bir eden bir akım başlatıyor. Artık sahnede “Pamuk kalbim kırıldı” diyen, “Gözyaşlarımdan sel oldu” diye haykıran erkekler görüyoruz. Bu dönemin erkekleri, kalplerinin kırılganlığını saklamadan “Benim de içim paramparça” diye şarkılar söyleyerek “Ben de hassasım, çocukluk yaralarım var” itirafında bulunuyorlar.

Kendi küçük dünyalarında büyük dramalar yaşayan bu erkekler, müzikle terapi yaparcasına içlerini dinleyicilerine döküyorlar. Dinleyicilerse erkeklerin de kırılabileceği, duygularının dalgalanabileceği, kısacası erkeklerin de insan olduğu gerçeğiyle karşılaşıyor.

O güne kadar kadınların repertuarında görmeye alıştığımız bu şarkılar, kırılgan erkeklerin bayrağını dalgalandırıyor.

İnan ki ağlamadım
Hüzünlüyüm sadece
Gözlerimdeki nemler çığ gibi
Yağar böyle her gece

Hakan Taşıyan, Güz Gülleri Gibiyim,
2000

Takatim yok, yine de telefona sarıldım
Son bir özür için tüm sevdiğim kadınlardan
Aradım, mesajlar çıktı kapattım
Telesekretere konuşamayanlardanım

Teoman, Paramparça,
2000

Sosyal, flörtöz, enerjisi yüksek bir gençlik

Demet Akalın’ın “Dans Et” şarkısında özetlediği gibi 2000’ler, başta İstanbul olmak üzere, metropollerde sosyal hayatın canlandığı, dışarıda yeme-içme kültürünün zirveye ulaştığı bir dönem. Bu duruma paralel olarak 2000’lerde, bilhassa Boğaz hattındaki gece kulüplerinde çalınmak üzere popüler şarkıların “club mix”lerinin hazırlandığını gözlemliyoruz. 2005’te Newsweek kapağına “Cool İstanbul” olarak taşınan şehrin müzikleri de kendisi gibi bu dönemde oldukça hareketli. Günümüzde ise kozasına çekilen, temposu düşen, evde tek başına dinlemelik şarkıların popüler hale gelmesi iki dönem arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koyuyor.

Çöpçatanlık uygulamalarının henüz hayatımızda olmadığı bu semi-dijital dönemde gençler fiziksel ortamlarda bir araya geliyor. Flörtleşmeler Instagram’da hikâyelere ateş emojisi göndererek değil, göndermeli şarkılara eşlik ederken karşı tarafa kaçamak bakışlar atarak yaşanıyor. Bu “eski usül” analog flörtleşme şarkılarda da kendine yer buluyor.

Üzgünüm ama ilk kez tanıştığım birine telefonumu veremem
Yanlış anlama, sorun sen değil,
biraz aşk tecrübem var
Zaten içmişim, biraz sarhoşum,
daha yeni ayrılmışım
Kendini biraz rahat bırak ve etrafına bak

Demet Akalın, Dans Et, 2008

Aman da hadi kalk kaynaşalım kız
Çakkıdı çakkıdı oynaşalım kız
Azıcık alttan azıcık üstten
Hoppidi hoppidi
Hoplatalım kız

Kenan Doğulu, Çakkıdı,
2006

Ortam renga-rengarenk

Henüz algoritmaların müzik dinleme alışkanlıklarımızı yönetmeye başlamadığı bir dönem olan 2000’lerde “yılın en çok dinlenen şarkılarında” önemli bir janr çeşitliliği olduğunu görüyoruz. Pop, alternatif rock, alaturka hatta elektronik altyapılı şarkılar aynı anda en çok dinlenenler listesinde kendine yer bulabiliyor. Günümüzün kendi içinde tektipleşen, dış çeperde ise kutuplaşan popüler kültürünün aksine 2000’lerde daha renkli ve çok sesli bir ortamla karşılaşıyoruz. Bu dönemi ucundan yakalamış Z Nesli ve aslında hiç yaşamamış Alfa Nesli’nin 2000’lere beslediği sevginin bir sebebi de bu kültürel çeşitlilik ve çok seslilik olsa gerek.

Yazan: Can Çalışkan, Berkant Avcı

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.