MediaCat

Fay hatları ile birlikte kırılan kabuklar

Deeper Pazarlama ve Strateji Lideri Işıl Karaaslan, 11 ili etkileyen depremlerin ardından toplumun markalara, ünlülere, STK’lara ve siyasi figürlere duydukları güvende meydana gelen kırılmaları mercek altına aldı.

Fay hatları ile birlikte kırılan kabuklar

Depremden bir ay sonra gerçekleştirdiği sosyal medya ağ analizinin sonucunda Türkiye’de güven konusundaki dönüşüme dair ilgi çekici sonuçlara varan Deeper’ın pazarlama ve strateji lideri Işıl Karaaslan, “Hiçbir marka, hiçbir ünlü ve hiçbir kurum bulunduğunu sandığı yerde değildi” diyor.

Fay hatları ile birlikte kırılan kabuklar

Toplum olarak çok büyük bir olay yaşadık. Yaşanan deprem ile bireysel olarak hayata bakışımız değişti. Önem verdiğimiz, dert ettiğimiz konuları, ailelerimize olan mesafemizi sorguladık.

Okula gönderdiğimiz çocuklarımız için “Ya böyle bir şey olduğunda onlarla aynı yerde olamazsak” diye yeni korkular kazandık. Sunumlar, e-postalar, performans görüşmeleri, liderlik metinleri, pazarlama okumaları anlamsızlaştı. Hayatın farkına vardık. Kısa oluşunu, anlamsız oluşunu ve kötü şeylerin herkesin başına gelebileceğini anladık. Giydiğimiz çoraptan, içtiğimiz çaydan utandık. Herkes olduğumuzu hatırladık.

Türkiye uzun zamandır değişiyor. Bu değişim; eğitim, kültür, siyaset, spor ve ekonomi dahil pek çok alanda karşımıza çıkıyordu. Fakat üzerinde çok durulmayan bir şey vardı ki o da insanların değiştiği gerçeğiydi. Değişimi hep insanlardan bağımsız ele alıyorduk. Koşullar değişiyor diyorduk. Aslında Türkiye’de insanlar değişiyordu. Yeni nesil eski nesle “taraf” olmanın önemini gösteriyordu.

Taraf olarak güven inşa etmek

Deprem öncesi de hayatımızda olan bir kavramdı “taraf” olmak. Böyle söylenince akıllara ilk olarak siyaset geliyor. Fakat durum bundan daha farklı ve büyük.

Taraf olmak; sosyal medya çağında, herkesin kendini her yerde ifade edebildiği bu dünyada bir gereklilik. Taraf olmak, kendini anlatmak demek. Yapılan her bir reklamın, atılan her bir tweet’in arkasında duyguları olan bir insan olduğunun kanıtı.

Birer sosyal medya kullanıcısı olarak her birimiz kendimizi bu kadar açıyorken; markaların, ünlülerin birer robot gibi hareket etmesi, onları zirveye taşımıyor artık. Tersine yalnızlaştırıyor.

İnsanlar artık neyi sevip neyi sevmediğini anladıkları, hangi konuya nasıl tepki verdiğini görebildikleri kişi ve kurumları takip edip güveniyorlar.

Duyguları olan ve bunları paylaşmaktan çekinmeyenlerle yan yana durmak istiyorlar.

Örneğin, yapılan analizlerin çoğunda ünlüleri “tayfacılık” ile suçlamak karşımıza çıkıyordu.

Platformların günümüzde çok büyük yer teşkil ettiği şu dönemde, film eleştirmenlerinin ya da görsel sanatlarda bir karşılığı olan kişilerin, kendi arkadaşlarının işlerini tarafsızca eleştirmediklerini dile getiriyor takipçileri. Tüketiciler, tükettikleri içeriklerde gerçeklik arıyorlar.

Bu gerçeklik ise üreticileri tanımaktan geçiyor. Kişilerin bir dizi, film ya da kitap için tarafsızca yaptıkları yorumları duymak istiyor takipçileri. Her şeye yorum yaparken bazı şeylere yorum yapmadan sessiz kalmak fenomenleri, güven veren birer içerik üreticisi olmaktan çıkarıyor.

Hiç verilmeyen sinyaller gibi karışık verilen sinyaller de bireylerin karşı tarafa olan güvenini azaltıyor. Çünkü güven duymak karşınızdakini tanımak ile elde edilen bir kavram.

Bireylerin; markalar ve kişilerle kurdukları güven ilişkisi “yorum yapmamak” ve “ortalıkta olmamak” üzerine kurulmuyor artık. TikTok bunu başlatan ilk yerlerden.

TikTok’ta “de-influencing” akımı ile 160 milyondan fazla içerik yayınlandı. Hesaplar tavsiye ettikleri değil, tavsiye etmedikleri ürünleri anlatıyorlar. Bunu ilk başlatan oyun dünyası oldu. Hangi oyunu alıp almamanız gerektiğini anlattılar. Bu akım zamanla moda ve güzellik alanlarına da yayıldı. İnsanların neyi sevdiği kadar neyi sevmediği de onları tanımak için önemli bir gösterge. Türkiye’de insanlar artık bunu görmek istiyor. Bir yemeği ya da şarkıyı sevmemek, gündemde olan bir konuya kendi bakış açınız ile yorum yapmak, Türkiye’de insanların kurum ve ünlüleri tanımasını sağladığı ve güven geliştirmesine katkı sağladığı için eskisinden daha önemli. Bu değişimin farkındaydık fakat Türkiye’nin Ağ Haritası’nda -77 milyon bağlantı ile hazırlanan- belirgin bir şekilde karşımıza çıkmıyordu. Çünkü değişimlerin ağlar üzerindeki etkisini tespit etmek için zamana ihtiyaç vardı.

Ta ki 6 Şubat 2023 tarihine kadar.

Toplum kime güveniyor?

Yaşanan büyük felaket ile bilinen bütün kodlar yıkıldı. Tanıdığımız kişilerin farklı yönlerini gördük. Zaten tanıdıklarımızı neden tanıdığımızı hatırladık. Bazı kişi ve kurumları aslında hiç tanıyamadığımızı fark ettik. Deprem öncesine kadar sosyal medya takipleri üzerinden yaptığımız analizlerde karşımıza çıkan bu dip dalga bir anda gözle görülür bir hale geldi.

Depremden bir ay sonra yaptığımız ilk sosyal medya ağ analizinde kişi ve kurumların değişimleri, Türkiye’de güven konusunun nasıl dönüştüğünün en büyük kanıtıydı. Artık hiçbir marka, hiçbir ünlü ve hiçbir kurum bulunduğunu sandığı yerde değildi. Birini unutmak “takipten çıkar” butonu kadar yakın, alışkanlıklar telefondaki bir “uygulamayı sil” komutu kadar hızlı değişebilirdi.

Ünlüler dünyasında büyük kaymalar yaşandı. Sadece “dizi oyuncuları” segmentinde ve etki alanı da kısıtlı olan isimlerin merkeze çekilerek, etki alanlarının genişlediğini gözlemledik ve bu kişilerin toplumun pek çok kesimi tarafından takip edilmesi ile oluşturdukları güven duygusu, işbirliği içerisine girecekleri markaları da merkeze çekecekti.

STK’ların değişimini gözlemledik. Ahbap gibi deprem dönemi çok göz önünde olanların dışında, belirli STK’ların hangi marka ve kişilere yakın durduğunu gördük. Deprem öncesi STK demeyeceğimiz kurumların STK’laştığını ve tahmin edilmeyen kurumların tahmin edilmeyen etkileri olduğunu belirledik.

Siyasi figürlerde önemli değişimler gözledik. Kimisi kendini periferiye iterken kimisi kadın dünyasına çok yaklaştı. Etki alanları değişti. Yeni haber kaynakları ortaya çıktı. Medya organlarının ve bazı gazetecilerin etki alanları o kadar genişledi ki Haluk Levent gibi güven duygusunun merkezinde olan isimlere yaklaştılar.

Farklı sektörlerin ve bu sektörlerdeki markaların süreçteki güven dengesi değişti.

Gıdadan perakendeye, bankacılıktan e-ticarete açık ara lider olanlar geriye düşerken, bazı markalar kendini güven dünyasının merkezine taşıdı. Analiz sonucunda deprem sonrası aksiyon almış kurumun pek çok eskisine göre hiç yer değiştirmediğini de tespit ettik. Bireyler için inandırıcılığı olmayan hiçbir iletişim yerine ulaşmadı. Çünkü tüketicilerin artık çok daha katı kuralları var. Değişim o kadar güçlü ki markaların ve kişilerin bundan sonrası için stratejilerini çok doğru belirlemeleri ve deprem sonrası analizlerindeki konumlarını iyi anlamaları önemli.

Ağ içinde kiminle yan yana durduğunuzu görmek, tüketicilerin sizi nerede gördüğünün en büyük kanıtı. Sosyal veriyi doğru okumadan atılan adımlar bu süreçte pazarlama dünyasının en büyük tehdidi. Kurumların kendilerini gördükleri yer ile tüketicilerin onları gördükleri yer çok farklı.

Bizi ne bekliyor?

Türkiye’de yaşayan 18-35 yaş arasındaki insanlar Türkiye’nin geri kalanına, ağızlarının tadının arada bozulması gerektiğini; üzüntünün ve sevincin gösterilmesi gerektiğini anlatıyor artık.

Liderlik konuşmaları yapan fakat liderlik yapmaya cesaret edemeyen şirket yöneticileri ile çalışmak istemiyorlar. Arkası kollansın istenen ama hiç arka kollamayan markalar ile yan yana durmak istemiyorlar. Kendisini hiç açmadan, sizin kendinizi açmanızı bekleyen ailelerin parçası olmak istemiyorlar. Klanların üyeleri olmak, koşulsuz takip, koşulsuz güven beklensin istemiyorlar. Bu nesle kulak vermek önemli. Çünkü bundan sonrasını bu nesil sürdürecek.

Türkiye değişiyor ve kırılan sadece fay hatları değil.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.