Türkiye; Avrupa’nın en büyük tır parkına sahip birkaç ülkesinden biri, peki bu merkez üssü olmamız için yeterli mi? Sürat Lojistik Genel Müdür’ü Tarkan Türkel merak ettiklerimizi cevaplıyor.
Türkiye’nin stratejik konumu, onu uluslararası lojistik ve ticaretin kilit oyuncularından biri haline getiriyor. Ancak bu potansiyeli tam anlamıyla kullanmak için atılması gereken adımlar, sektör profesyonellerinin de gündeminde yer alıyor. Bu kapsamda, Sürat Lojistik Genel Müdür’ü Tarkan Türkel ile bir araya gelerek, lojistik sektörünün mevcut durumu, karşılaştığı zorluklar ve gelecek vizyonu üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tarkan Türkel, sohbetimizin satır aralarında Türkiye’nin jeopolitik konumunun sunduğu avantajlardan, özellikle demiryolu ve liman yatırımlarının öneminden bahsetti. Ayrıca, karayolu taşımacılığının sektördeki hakimiyetini, yabancı sermayenin artan ilgisini ve “terzi usulü taşımacılık” gibi Sürat Lojistik’in sektöre getirdiği yenilikçi yaklaşımları da bizimle paylaştı.
Temmuz-Ağustos sayımızda bir haber hazırlamıştım “Türkiye lojistikte merkez olabilir mi?” konu başlıklı. Bu habere dair görüşleriniz neler? Türkiye’nin konumu yalnızca merkez olmak için yeterli mi? Sizce yatırımlar ne durumda?
Türkiye bir geçiş noktası, normal şartlarda herkes ülkemizi tercih eder, bizim bu jeopolitik konumumuzu çok daha iyi kullanmamız ve yatırım yapmamız lazım, özellikle demiryollarına. Her tarafımız denizlerle çevrili bununla birlikte limanlarımıza da yatırımlar artırılmalı. Mesela en basiti boğazımız var. Rusya’ya ulaşmak isteyen herkes İstanbul Boğazı’ndan geçmek zorunda. Rusya şu an ambargo altında savaş sebebi ile fakat devasa bir pazar orası. Bulunduğumuz coğrafya sebebi ile çevremizde sıkıntılar hep olacak, bizim kendi huzurumuzu kendimiz yaratmamız gerekiyor. Kendi huzurumuzu da yaratmak için tercih edilen bir ülke olmak asıl mesele. Bütün ülkeleri birbirine bağlı birer tedarik zinciri gibi düşünün… Bir ürünü istediğiniz kadar üretin, ya da ağacınızda en güzel meyve yetişsin o meyveyi nihai tüketicisine ulaştıramadıktan sonra bir anlamı yok. O dalında çürür… Dolayısıyla bizim lojistik pazarı hiç bitmeyecek bir pazar. Lojistiği hiç bitmeyecek bir alan olarak görenler sebebi ile de bu sektörün eğitim seviyesi gün geçtikçe düşüyor. Bizim sektörümüzdeki potansiyel çok kuvvetli fakat o potansiyeli yaşatacak ve büyütecek eğitim gelmiyor arkadan. Bizim alaylı dediğimiz eskiler aslında bu işin çekirdeğinden gelenler oldukları için sektörün genelde büyük şirketlerinde yer alan patronları genelde oralardan gelen isimlerden oluşuyor. Lojistik okuyan sayısı günümüzde oldukça azaldı, keza okuyan çocuklar da artık ne için okuduklarını bile bilmeden tercih ediyorlar bu bölümü maalesef. Sektörde çok iş var evet fakat böyle olduğu için gelişemiyor bu alan.
Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı verilere göre Türkiye’de toplam taşımacılığın yüzde 90’ını hala karayolu ağırlıklı ilerliyor. Bu oran Avrupa’da neredeyse yarısı seviyesinde…
Bizim de oranımız Türkiye ile benzer şekilde ilerliyor. Karayolu ile yaptığımız taşımacılık ciromuzun yüzde 80-85’lik bir payına sahip. Bunu azaltmaya çalışıyoruz, ancak maalesef Türkiye’de ticaretin içerisinde yer alacaksanız durum bu. Çünkü Türkiye, Avrupa’nın en büyük tır parkına sahip ülkelerinden biri. (Birinci sırada Polonya yer alıyor)
Havayolu taşımacılığı genelde acil durumlar için kullandığımız bir yöntem. Deniz taşımacılığında ise durum daha farklı. Örneğin, Fas’tan çıkan bir gemi Türkiye’ye 20 günde gelirken, karayolu ile geldiğiniz zaman 6-7 günde geliyorsunuz. Bir de fiyatı daha ucuza verirseniz elbette karayolu taşımacılığını tercih ediyor tedarikçiler. Türkiye’deki çok yoğun araç filosunun sürekli çalışma ihtiyacından dolayı tedarikçilerden inanılmaz düşük rakamlar elde edilebiliyor.
Öncesinde de demiryolu taşımacılığı tecrübem var. Çok istiyorum o alanın daha çok gelişmesini. Bir blok tren dediğimiz yapı, 36 tane tırı trafikten çeker, keza 36 kişinin de istihdam yükünü ortadan kaldırır. Her şeyden öte, “yeşil lojistik” dediğimiz o 36 tırın etrafa verdiği fosil yakıt zararı bir tren bloğu ile hallolabiliyor. Fakat maalesef mevcut altyapımız denizyolu taşımacılığı için yeterli değil. Bir deniz ülkesi olmamıza ve birçok limanımız olmasına rağmen, limanlardan demiryolu bağlantıları henüz yeterli değil.
Sektördeki rekabetin yapısı nasıl değişiyor? Uluslararası dev oyuncuların pazardaki etkisi ile yerli firmaların rekabet gücünü nasıl karşılaştırırsınız?
Türkiye’de lojistik sektörü yüzde 40 ila 45 oranında yabancı sermayenin elinde bulunuyor. Türkiye’nin en büyük lojistik şirketlerinin çoğunun en az yüzde 50’si ya da tamamı yabancı şirketlere ait. Bu yabancı şirketler, Türkiye’nin potansiyelini görüyor ve bu yüzden ülkemize yatırım yapıyor. Döviz kurlarının etkisiyle bu durumu bir fırsat olarak değerlendiriyorlar.
Nüfus olarak birçok Avrupa ülkesini geride bırakmamız, buradaki insanların tüketime fazlasıyla devam edeceği anlamına geliyor. Ayrıca Türkiye’yi, Avrupa’ya geçiş yapabilecekleri stratejik bir nokta olarak gördükleri için yatırımlarını artırıyorlar ve ben bu yatırımların daha da artacağını düşünüyorum. Biz Sürat Lojistik olarak şu an yüzde yüz yerli bir şirketiz, yabancı ortağımız yok. Fakat ileride böyle bir şey olur mu bilemem, bu yolda belli olacak bir durum.
Bir de Çin meselesi var aslında… Son yıllarda, özellikle Çin merkezli e-ticaret platformları aracılığıyla yapılan düşük değerli ancak çok yüksek hacimli alışverişlerde büyük bir patlama yaşandığını görüyoruz. Bu durum, bir yandan devasa bir paket hacmi ve potansiyel yaratırken, diğer yandan gümrük prosedürleri, vergilendirme politikaları ve son kilometre teslimatındaki zorluklar nedeniyle bu potansiyelin tam olarak değerlendirilemediği yönünde bir algı sözkonusu. Siz bu tabloyu nasıl okuyorsunuz?
Bu durum daha çok kargo firmalarını etkiliyor, bizden ziyade. Biz daha çok B2B çalışan bir yapıyız. Tabi Çin’in dünyaca ünlü e-ticaret pazarının bir ayağında lojistik muhakkak bulunuyor. Çin’den gelirken kargo firmaları getiriyor fakat ondan sonra B2C dediğimiz yapı devreye giriyor. Örneğin, siz alışverişinizi yapıyorsunuz, bunun size gelene kadar arka planda yaşananlardan haberiniz yok haliyle; aslında ne hikayeler var arkasında…
Bugün Türk üreticiyi desteklemek için çok rahat ulaşmanızı engellemek adına vergi kotası konulan bu e-ticaret devlerine şaşırmıyorum, ama gerçekten aynı kalitede üretebiliyorsak bu değerli.
Bir de duyduğuma göre “terzi usulü taşımacılık” diye bir kavramınız var şirket içerisinde…
Bizim Sürat Lojistik’te kullandığımız bir tabir var: “terzi usulü taşımacılık”. Aslında terzi usulü dediğimiz şey tam olarak şu: herkesin lojistik ihtiyacı farklı sonuçta. Mesela, iki ayrı marka için düşünün; aynı yerde aynı koşullarda üretilen ürünler. Ama sizin ürününüz daha hassas olduğu için bizden talep ettiğiniz şey ne ise ona göre bir çözüm üretiyoruz. Buna biz terzi usulü diyoruz. Siz gidip bir gömleği herhangi bir yerden alabilirsiniz, ama bir de terzinize gidip tam üzerinize olacak şekilde diktirebilirsiniz. Bizim amacımız her müşterinin ihtiyacına yönelik bir lojistik strateji üretmek. Yoksa ben diğerlerinden nasıl farklı olacağım?
En önemlisi satış bir kere yapılır, yani gömleğin dikimi esnasında ben sizin üzerinizdeki ölçüyü tek seferlik alırım ama onu öyle bir yapmam lazım ki siz bana tekrar geliyor olun. Yoksa sektörde alternatif çok…
Here you'll find all collections you've created before.