MediaCat

Türkiye’de sorunun adı: Hazır olmak

Teknoloji herkes için refah getirir mi? Makineleri zeki yaparak ekonomik verimliliği gerçekten artırıyor muyuz? Çalışmanın olmadığı bir dünya, düşündüğümüz kadar keyifli mi? Peki ya Türkiye? Nobel Ekonomi Ödülü’nün 2024’teki sahibi Daron Acemoğlu, verdiği yanıtlarla son yıllarda kanıksadığımız fikirlere meydan okuyor.

Türkiye'de sorunun adı: Hazır olmak

Şimdiye dek yaptığınız çoğu çalışmada anaakım ekonominin klasik argümanlarına meydan okudunuz. Teknolojinin zorunlu olarak refah getireceği, devletin müdahale etmediği bir piyasanın tüm sorunları çözeceği… Dünyanın değişimleri yeni kurumlar gerektirirken, tüm aktörlerin sorumlulukları dönüşürken, “yeni devlet”e nasıl bir rol biçiyorsunuz?

Her kitabımız farklı bir konuyu ele alırken, aralarındaki ana nokta kurumların, hukukun ve regülasyonların önemiydi. Sonuçta bizim sömürücü kurumlar dediğimiz şeyler bu hukuku yanlış kullanan ya da hiç kullanmayan, regülasyonları yanlış yaparak gücü kısıtlı bir kesimin lehine kullanıp toplumun aleyhine kullanan kurumlardı. Bu açıdan da devletin rolü bunların içinde çok önemli. Devletin yeni rolüyle ilgili olan fikirler de son kitabımız İktidar ve Teknoloji’de vurgulanıyor.

Niye? Ondan önceki kitaplarda, konularımıza tarihsel olarak baktığımız için en önemli olan değişimler makro düzeydeydi. Yani bazı ülkelerin kurumları o kadar kötü ki, teknolojik gelişmeye, yatırıma alan açmıyor. Yeni kitaptaysa, özellikle Batı ülkelerini inceliyoruz. Dijital çağda, yapay zekâ çağında baktığımız için de teknolojinin önemi daha da artıyor. Bu bağlamda, genel olarak benim sizin sorunuza verdiğim yanıt devletin öneminin daha da arttığı. Ama bir çerçeve olarak bakarsak devletin en önemli rolü hâlâ regülasyon ve hukuk. Onun dışındaysa eğitim ve sağlık gibi yatırımlar yapması. Ama yeni bir şey daha getiriyoruz. Bu da teknolojinin yönüne önem vermesi.

Kitapta kapsayıcı kurumlar var, onları bir çerçeve olarak yerleştirdik. 19’uncu yüzyılı anlamak için “piyasa ne yaparsa yapsın doğrudur” argümanı belki bir başlangıç noktasıydı ama bugünü anlamak için yetmiyor. Çünkü yapay zekânın nereye gideceği birçok toplumun geleceğini, işçilerin geleceğini, ifade özgürlüğünün geleceğini belirleyecek. Ve bu açıdan regülasyonun reaktif değil, proaktif olması gerektiğini söylüyoruz. Proaktif regülasyon da gelen teknolojilerden kimin yararlanacağını, bu teknolojilerin yönünün nasıl belirleneceğini, ne tür kurumlar gerektirdiğini dikkate alan bir yaklaşım.

Bu yaklaşımın hakkını vermek nasıl mümkün olacak, karar masasına kimler oturacak? Teknoloji şirketleri o kadar büyük ki, bildiğimiz anlamda ekonomik aktörler olmanın çok ötesindeler. Bilgiyi üreten ve dağıtan, arzularımızı şekillendiren, her üretim faaliyetinin modelini dönüştüren yapılar haline geldiler. Hatta kimileri bu şirketler için “tekno-feodal” yakıştırması yapıyor.

Evet, bir zamanların East Indian Company’sinden çok daha önemliler hatta belki 20’nci yüzyılın başındaki dünya ekonomisine baktığınızda Standard Oil Company’den bile daha büyükler. Böyle büyük güçleri düzenlemek çok zor. Özellikle ABD gibi son 30 senede regülasyonu bırakan, regülasyon kaslarını kullanmayan bir ülke için. Ama bir açıdan daha yeni bir regülasyon kavramı getirmek lazım.

Sizin de söylediğiniz şey çok önemli, İktisat ve Teknoloji kitabında vurguladığımız şey de o: Kimlerin masada olduğu çok önemli. Bundan iki sene öncesine bakarsanız ABD’de masada bir tek başkan, belki birkaç tane senatör ve teknoloji şirketleri vardı. Ama masada olması gereken -en azından üç tane- çok önemli grup var. Birincisi işçiler. Artık bu sendikalar şeklinde mi olur, başka bir kurum vasıtasıyla mı olur… Çünkü eşitsizliğin geleceği, işçilerin ve işin niteliğinin geleceği bu teknolojiler tarafından belirlenecek. Yani işçilerin masada olmaması mümkün değil.

İkincisi sivil toplum çünkü dediğiniz gibi bilgiyi kontrol eden toplumu kontrol ediyor. Politikayı kontrol ediyor, demokrasiyi kontrol ediyor. Sivil toplumun olması lazım ama bu çok zor bir şey. Sivil toplum kim? İşçilerin en azından sendikalar gibi bir temsilcisi var ama sivil toplum için bunu belirlemek kolay değil.

Masada olması gereken üçüncü grup ise gelişmekte olan ülkeler. Çin, Avrupa ve ABD’yi dışarıda bıraktığınızda 6 milyardan fazla insan var dünyada. Bu 6 milyar insan yapay zekâ tarafından çok derin bir şekilde etkilenecekler. Ama hiçbir sesleri yok, onların da bir şekilde masaya gelmeleri lazım. Tabii onları kim temsil edecek, bu da çok zor bir soru. O aslında bence bir tek teknoloji şirketlerinin ve ABD’nin suçu değil, gelişmekte olan ülkelerin de biraz kusuru var burada. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin buna önem vermeleri ve kendi aralarında bir organizasyon kurarak bu konuya ses getirmeleri lazım. Ben bu yüzden BRIC konusunda çok negatifim. BRIC kesinlikle bu rolü oynayamaz. BRIC, Çin’in ve kısmen de Rusya’nın etkili olduğu bir şey. Çin burada gelişmekte olan ülkelerin sesini duyuramaz çünkü Çin teknolojileri halihazırda çok kullanan ve garip bir şekilde kullanan bir ülke. Burada Türkiye’nin, Brezilya’nın, Endonezya’nın, Malezya’nın, Fas’ın ve Hindistan’ın da bir rol oynaması ve böyle bir grubun ortaya çıkması lazım.

Teknoloji ve teknoloji geliştirme tarihinin hep makine zekâsına (machine intelligence) odaklandığını söylüyorsunuz. İnsan gibi zeki, otonom makineler yaratmaktansa makine yararlılığı (machine usefulness) kavramını öne çıkararak işin niteliğini artırırken insanı da geliştirecek teknolojiler geliştirebilirdik diyorsunuz. Bu kadar hız odaklı bir ekonomide makine yararlılığını önceliklendiren tasarımlara yer açılabilir mi dersiniz? Böylesi uzun vadeli paradigma değişiklikleri cesaret ve zaman gerektirmez mi?

Bence zaman olmaması önemli değil. Önceki problemi çözersek, yani masada çok ses olursa, bence en önemli adım o. Çünkü bu makine faydası ortaya çıkarsa, yani insanlara hizmet eden ve insanların istediklerini yapmaya imkân sağlayan bir yapay zekâ geliştirilirse, bunun ekonomik getirileri de daha büyük olacak. O yüzden buna hepimizin vakti var. Hepimiz böyle bir yapay zekâ kullanabilirsek işimize yarar. İşsiz olmak yerine yapacağımız işlerin değerinin arttığı bir dünyadan bahsediyoruz. Ama burada da biraz önceki sivil toplum hikâyesi karşımıza çıkıyor.

Sivil toplum kim? Sivil topluma şu anda hiç kimse aktif olarak yatırımda bulunmuyor çünkü giderek sosyal medyanın yarattığı bir dünyada daha çok atomize bir hale geldik. Kimse artık demokratik vatandaşlık görevlerini oynamıyor. Şimdi buradaki zorluktan bir tanesi de teknolojinin insanların değerini gören bir ideolojiye sahip olmaması. Dijital ideolojiler her zaman insanlara ne kadar az bağlı bir üretim süreci geliştirilirse o kadar iyi olacağı fikriyle hareket etti. Yapay zekâyla birlikte bu daha da arttı. Bu ideolojiye karşı bir ses getirmek için çoklu, çoğulcu bir sistemin masada olması lazım.

Orta sınıfların geleceğini nasıl görüyorsunuz bu tabloda?

Orta sınıf tabii ki biraz zor bir kavram. Türkiye’de orta sınıf dediğimiz şey, Çin’de ve ABD’deki orta sınıftan farklı. ABD’de orta sınıf dediğiniz zaman işçilerden bahsediyoruz. Çin’de orta sınıf dediğiniz zaman daha çok şehirlerde yaşayan ve son 30 senedeki büyümeden çok pay alan bir kesimden bahsediyoruz. Ama işçiler ve köylüler bu kesimin içine girmiyor kesinlikle. Çünkü onların refahlarına bakarsanız çok büyük bir iyileşme olmadı. Türkiye’de de biraz değişik. Türkiye’de nüfusun yüzde 50’si asgari ücretle çalışıyor.

Orta sınıf kim Türkiye’de? Gerçek bir orta sınıf yaratmak için yapmamız gereken, onların geniş bir alanda birbirinden farklılaşan uzmanlıklarını ve yeteneklerini artıran bir teknolojiye yatırımda bulunmak. Nedir bu? Siz eğer gazeteciyseniz, gazeteciliğinizi daha iyi yapabilmenize imkân sağlayan bilgi teknolojileri kullanmak… Yapay zekâ bunu çok rahat bir şekilde yapabilir. Eğer elektrikçiyseniz, elektrikçi olarak sizin yeteneğinizi artıran teknolojileri yaratmak. Bu ikincisi daha zor ama yazdıklarımda da bunun nasıl mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Bunları yapabilirsek tüm çalışan sınıf, bu işçi sınıfı ve beyaz yakalı iş yapan herkes orta tabaka haline gelebilir.

Orta sınıf inovasyonları tetikleyen, yeni ürünleri satın alan bir grup olarak düşünülür. Otomasyonun yanı sıra reel ücretler de neredeyse 1980’lerden beri düşüşte. Bu açıdan yorumlamanızı istesem?

Tabii o da var. Ama şu anda gördüğümüz şeyi düşündüğümüzde, mesela ABD’de çok bozuk bir sistem var. Ama bu bozuk sistemin içinde görüyorsunuz ki, orta tabakanın ya da işçi tabakasının geliri çok artmasa da başka şekilde tüketim artıyor. Nasıl artıyor? Çok zenginler için sağlık hizmetleri artıyor. Çok zenginlerin kendileri için özel trainer’ları var. Ya da daha çok pahalı şarap tüketiyorlar. Talep açısından bunun makro ekonomik dengelere etkisi olmayacağını söylemiyorum ama bu sistemin yeterince zenginlere yönelik yeni tüketim eşyaları bulacağına inanıyorum. Ama bu sistemin, böyle bir şey yapsa bile, çok tıkalı ve kötü bir yere gittiği gerçeğini değiştirmediğini söylüyorum. Çünkü talepte bir eksiklik olmasa bile çok zenginlerin kendi lüks hayatları var, diğer herkes ise geride kalıyor. Bu mutluluk verici bir tablo değil.

Kreatif endüstrilerdeki teknolojik dönüşüm özelinde bir çalışmanız oldu mu?

Var, henüz hayali bir çalışma. Bu konuda daha soyut olarak yazdığım şeyler var. Niye bunun böyle olabileceğini çünkü önemli olan diyorum ki yapay zekâ sonuçta bir bilgi teknolojisi. Bilgi teknolojisi olarak da uzman olan kreatif endüstri insanları için yeni bilgi alanları yaratabilir, daha zor problemlerin, yeni soruların üretilmesine ve çözümünde kolaylaştırıcı bir araç olabilir. Bunu yapmıyoruz ama yapabiliriz. Bu konuda da şu anda birkaç tane araştırmam var, teknoloji şirketleri geliştirmedikleri için biz arkadaşlarla kendimiz teknolojileri geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin eğitim alanında ya da hukuk alanında, örnek olsun diye.

Marx’tan Keynes’e birçok ekonomist boş zamanı yüceltti, çalışmanın olmadığı ya da azaldığı bir dünya hayal etti. Bunun insan yaratıcılığına katkısı olacağını iddia etti. Teknoloji de bunu kolaylaştıracaktı. Sizin fikriniz nedir?

Evet, ben bunu kabul etmiyorum. Sosyologlara bakarsanız -onların yaklaşımını daha çok beğeniyorum- insanlar topluma bir katkıları olmadığını düşündükleri zaman çok büyük bir boşluğa düşüyorlar. Bence bu büyük bir tuzak. İnsan tabiatı toplumsal tarafıyla var. Ayrıca evrensel temel gelir konusuna da gelebiliriz buradan. Böyle bir sistem yarattığınız zaman büyük bir statü hiyerarşisi yaratıyorsunuz.

Bir yanda üretenler var, nüfusun yüzde 5 ila 10’unu oluşturan teknoloji sektöründe çalışanlar… Onlar her şeyi üretiyorlar, geri kalan yüzde 90 ise tamamen alıcı, tüketici… Teknoloji şirketlerinin gözünde de böyle bir model var. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sındaki Alfalar (liderler) ve Epsilonların (vasıfsızlar) daha kötüsü haline geliyor. Bunu engellemek için ne yolumuz var? Yine söylediğim gibi: makine yararlılığı. Yani makineleri insanlara uygun bir hale getirirsek, o zaman işçilerin, elektrikçilerin, gazetecilerin uzmanlıklarını artırmak yoluyla onları da daha üretken hale getirebiliriz ve zenginliğe onların da katkı sağlamasını sağlayabiliriz.

Tüm bu tarihsel ve makro gelişmeler arasında Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz? Problemin adını koysanız, hangi ifadeyi kullanırdınız?

“Hazır olmak.” Türkiye şu anda yapay zekâya hazır değil. Birkaç tane şirket yüksek yatırımlarda bulunuyor, gazeteler bunu konuşmaya başladılar ama Türkiye buna hazır değil. Türkiye nüfusunun değişimine de hazır değil. Demografik büyük bir değişimden geçiyor Türkiye, yaşlanmaya başlayacak. Küreselleşme değişiyor, Türkiye buna da hazır değil. İklim değişikliği oluyor, Türkiye buna da hazır değil.

Bunlara hazır olmak için geleceğe yönelik insan kaynaklarına daha çok yatırımda bulunan, teknolojiyi Türkiye’nin içine sindiren ve yönünü Türkiye için belirleyen bir politikaya ihtiyaç var. Şu anda Türkiye’deki konuşulan tek şey enflasyon bir puan arttı, bir puan azaldı. Çok kısa vadeli problemler, faiz problemi, Ortadoğu problemi… Ama Türkiye’nin önündeki fırsatlar penceresinin kapanması, gelecek 10-15 sene içinde yaşayacağımız bir şey. Pencere kapanmadan, Türkiye hâlâ gençken, teknolojik olarak hâlâ çok geride kalmamışken, hâlâ eğitim sistemi tamamen çökmemişken bu geleceğe doğru hazırlanmak çok önemli ve bunu yapmıyoruz şu anda.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.