SXSW 2023’ün ilk gününden notlar

SXSW, ilk gününde pek çok ilgi çekici içeriğe sahne oldu. Bugüne kadar ajanslar ve sektör dernekleri tarafından düzenlenen yerel etkinliklerden Cannes Lions ve The Great Escape Festival gibi küresel çaplı festivallere kadar pek çok organizasyonu takip etme zevkini yaşadım fakat daha önce SXSW’a katılmadığım için açıkçası ne beklemem gerektiğini tam olarak bilmiyordum.

Etkinliğin programı oldukça yoğun. Sivil katılım, medya, eğlence, müzik, film, teknoloji, reklam ve pazarlama SXSW’nun kapsadığı alanlardan yalnızca birkaçı. Dolayısıyla akış, heyecan verici konuşmacılar ve içeriklerle dolu. Bunun yanı sıra, SXSW Eş Başkanı ve Baş Programlama Sorumlusu Hugh Forrest’ın deyimiyle ‘Magic March’ da şehri markalar için bir oyun alanına dönüştürüyor.

Forrest, karşılama konuşmasında, katılımcılara festivalin kapsamlı içerik yelpazesi arasından özellikle bilmedikleri alanlarda olabildiğince çok içerik tüketme çağrısı yaptı. SXSW’nun yeni bağlantılar kurmak için de benzersiz bir alan sunduğunun altını çizen Forrest, bu yıl dünyanın farklı yerlerinden gelen katılımcıların festivalin toplam katılımcılarının yüzde 30’unu oluşturduğunu (geçtiğimiz sene bu oran yüzde 25’ti) da sözlerine ekledi.

İlk günün açılış konuşmacısı, Aspen Enstitüsü Din ve Toplum Programı İcra Direktörü ve The Light We Give: How Sikh Wisdom Can Transform Your Life kitabının yazarı Simran Jeet Singh’di. Teksas’ta büyümenin zorluklarından bahseden Singh, her gün ırkçılığa uğramanın yarattığı öfkeyle başa çıkmak için nasıl yeni bir bakış açısı geliştirdiği üzerine duygusal bir açılış konuşması yaptı ve nefret yerine dünyadaki iyiliğe odaklanmanın önemini vurguladı. Singh’in izleyiciye dokunmayı başaran sözleri ayakta alkışlandı.

Günün en yoğun oturumlarından biri OpenAI Kurucu Ortağı ve Başkanı Greg Brockman’ın Dot Dot Dot Media’dan Laurie Segall ile yaptığı sohbetti. Brockman, OpenAI kurucularının insanların ‘çözülemeyen sorunları’ çözmelerine yardımcı olacak bir ‘makine’ geliştirmek için nasıl bir araya geldiklerini ve kısa süre sonra ihtiyaç duydukları finansman miktarının kâr amacı gütmeyen modelle elde edilemeyeceği sonucuna nasıl vardıklarını anlattı. Kendisini ‘iyimser bir realist’ olarak tanımlayan Brockman, üretken yapay zekânın ‘hayatın her alanını’ güçlendirmek için kullanılacağına ve başta içerik üretimi olmak üzere pek çok alandaki gelişmelere öncülük edeceğine inandığını ifade etti. Bununla birlikte, OpenAI’ın yol açabileceği potansiyel zararları veya üretken yapay zekânın etik açıdan sorumlu bir şekilde geliştirilmesini sağlamak için ne yaptıkları sorulduğunda ‘her şey masada’ gibi oldukça belirsiz yanıtlar verdi.

Oturumdan, OpenAI’nin dezenformasyon, otomasyon ve eğitim amaçlı kullanılan yaratıcı çalışmaların bedeli gibi konular hakkında derinlemesine düşündüğüne inanarak ayrılmış olsam da kayda değer bir eylemde bulunma konusunda isteksiz oldukları hissine kapılmadığımı da söyleyemem.

Cory Doctorow ve Rebecca Giblin’in son kitapları Chokepoint Capitalism üzerine konuştukları oturum da günün dikkat çekenleri arasındaydı. Doctorow ve Giblin, müzik, streaming ve yayıncılık gibi alanlardaki tekelleşmenin yaratıcılara verdiği zararları masaya yatırdı. Müzik yayıncılığının üç şirket tarafından yönetildiğini belirten ikili, Google’ın aramayı, toplamda iki reklam teknolojisi şirketinin ise dijital reklam pazarının büyük kısmını domine ettiğini hatırlattı.

Doctorow ve Giblin, tekelleşmenin neden olduğu yapısal sorunların bir yandan üretkenliği artırırken, diğer yandan C-suite ve yatırımcı sınıfı dışındaki herkesin ücretlerini düşürdüğünün altını çizdi. Olası faydaları alaycı bir yaklaşımla ele alan Doctorow, yapay zekâyı geliri işçilerden hissedarlara kaydırmanın bir başka yolu olarak gördüğünü söyledi. Durum vahim görünse de Giblin ve Doctorow’un bir şeylerin değişebileceğine dair umutlu göründüğünü söyleyebilirim. İkilinin, kreatif işgücü piyasasının lehine işleyeceğini düşündükleri şeffaflık ve kullan ya da kaybet yasaları gibi bazı yapısal değişiklik önerileri var.