Film büyük bir tutkuyla hayat bulmalı

“Yazan, yöneten filmiyle hemhal olmalı; gönlünü montajın son karesine kadar filme bırakmalı. Böyle biri provalarda finali görür. Oyuncu da ruh ateşini gördü mü semaya hazırdır” diyor Uğur Yücel. Bu yıl Brand Week Istanbul’un onur konuğu Yücel ile geçmiş ile bugünü harmanladığımız bir sohbette buluşuyoruz.

Film büyük bir tutkuyla hayat bulmalı

Milyarder’in Halis’i, Selamsız Bandosu’nun Musa’sı, Balalayka’nın Necati’si… Ama en çok da Muhsin Bey’in Ali Nazik’i, Arabesk’in Ekrem’i ve Eşkıya’nın Cumali’si…

Yapımcı, yönetmen ve oyuncu Uğur Yücel kariyeri boyunca hayat verdiği karakterler ve ürettiği, katkıda bulunduğu eserlerle Türkiye’nin birden çok nesline sesini duyurmuş duayen bir sinemacı. İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim alan ve konservatuvar yıllarında Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Haldun Taner, Ahmet Gülhan, Ertem Eğilmez, Şener Şen ve Yavuz Turgul gibi isimlerle çalışan Yücel, mesleğe ilk adımı 1977 yılında atmış.

Talebelik döneminde bir arada bulunduğu isimler arasından özellikle Yavuz Turgul ve Şener Şen ile kurduğu bağın ne denli özel ve güçlü olduğunu pek çok kez dile getiren usta sinemacı, sinemada takımlaşmanın sağlıklı olduğunu düşünüyor ve takım arkadaşları Şener Şen ile Yavuz Turgul’un onun hayatındaki yerlerini şöyle özetliyor: “Her ikisi de hayatımda yer ettiler. Değerli insanlar. Şener Şen ustamdır. Yavuz Turgul anlaşılması zor bir insandır. Kendisini çabuk anlayan sadık oyuncularla çalışmak ister her yaratıcı. Biz öyleydik. Birlikte çalışmadığımız zamanlarda da görüşüyorduk.”

Yücel, bugün Türkiye sinemasında keyifle takip ettiği benzer takımlaşmalar olup olmadığı sorusunu ise “Şimdi pek farkında değilim takımlar var mı? Ha, Cem Yılmaz da takım yapıyor. Uzaktan sevimli geliyor onun tutkusu da. Birilerini atlıyor muyum bilmem… Evet BKM’de var. Ama sanırım benim gördüğüm en takımlaşmış yapımcı Ertem Eğilmez ve Arzu Film” diye yanıtlıyor.

“Hayal ettiğim sinemaydı sadece”

Nefes Nefese dizisinde Ayaz Kıran karakteriyle ekranlara dönüşü vesilesiyle Milliyet’e verdiği bir söyleşide 20’li yaşlarındaki sinema düşüncelerini, öykü ve senaryo hayallerini gerçekleştiremediğini söylüyordu Uğur Yücel. Peki neydi bu hayaller, neden gerçekleşememişti? Duayen isim, sözlerinin üzerinden geçen beş yılın ardından gelen bu yeni soruyu şöyle cevaplıyor: “Hayal ettiğim sinemaydı sadece. Yazıp yönetmek. Oyunculuk düşünmüyordum. Şovmenlik hiç mizacım değildi. Sinema için aldığım notları kaybettim gençken. Kaybolmuş, parçalı bulutlu bir bilinç akışıydı art arda gelen görüntüler. Çok da iç açıcı değildi. Bergman, Tarkovsky hatta Buñuel gençlik sarsıntılarımdı. Endülüs Köpeği ve Buñuel’in Dali’yle yola çıkışındaki motto, bu filmde gerçek hayata dair hiçbir fikir olmamasıydı. Beni zıvanadan çıkartıyordu bu düşünce. Uzatmayayım, o yola giremedim.”

“Sonra, pişman olurum”

Yıl 1996. Gecenin bir yarısı, gözler Okan Bayülgen’de. Türk televizyon tarihinin en müstesna programlarından Televizyon Çocuğu’nu izlemek için ekranların başına ve stüdyoya toplanan kalabalık, kulisten çıkacak çok kıymetli iki ismi bekliyor: Şener Şen ve Uğur Yücel.

Eşkıya’nın beyazperdede boy göstererek izleyicilerin kalbinde fırtınalar estirmesinin ardından konuk olduğu Televizyon Çocuğu’nda, Eşkıya’dan önceki 10 yıllık arada “Oynasaydım ne kadar iyi olurdu, neler kaçırmışım” dediği hiçbir film olmadığını söyleyen Yücel’in fikri, aradan geçen 27 yılda değişmiş: “Ben iri laflar ederim bazen. Sonra, pişman olurum. Ama geriye bakıp derin üzüntü yaşamam… Çünkü geçmiştir.”

O dönem, Ali Nazik karakterinden Cumali karakterine geçişi sosyolojik bağlamda şiddetin yön değiştirmesi olarak tanımlayan Uğur Yücel, bugün, Cumali ile yüzünü mafyaya dönen şiddetin Türkiye’de durduğu yeri “sineması yapılmaz, romanı yazılmaz” bir yer olarak tanımlıyor.

“Ruh ateşini gören oyuncu semaya hazırdır”

Pişmanlıkları bir yana, acaba neden derin üzüntü yaşamamıştır Yücel? Cevap, aslında, sorulmayı gerektirmeyecek kadar ortada. Eşkıya öncesi dönemdeki çalışmalarından 1987 tarihli Muhsin Bey’deki Ali Nazik rolüyle Antalya Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, 1988 yapımı Arabesk’teki Ekrem rolüyle ise Sinema Yazarları Derneği En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödüllerine layık görülen Uğur Yücel, Eşkıya sonrası dönemde de İkinci Bahar, Hayatımın Kadınısın, Ejder Kapanı, Benim Dünyam gibi yapımların yönetmenliğini üstlendi. Yazı Tura’da hem senarist hem yönetmen olarak imzası bulunan Yücel, ayrıca, Hırsız Polis, İçerde, Kırmızı Oda ve Uysallar gibi yapımlarda yer almakla kalmayıp 1999 tarihli Gemide filminin müziklerinin yapımında da rol oynadı. Pişmanlığa yer bırakmayacak nitelikte ve nicelikte bir iş ve kendisini nesiller boyu kanıtlayan bir yetenek…

Yeteneği bir yana koyalım. Oyuncuya performansını en üst noktada sergileten kıvılcımın, film üretim sürecinin tam olarak hangi aşamasında çaktığı sorusuna Uğur Yücel’in cevabını dinleyelim: “Filmin büyük bir tutkunun elinde olması gerek. Yazan, yöneten filmiyle hemhal olmalı; gönlünü montajın son karesine kadar filme bırakmalı. Böyle biri provalarda finali görür. Oyuncu da ruh ateşini gördü mü semaya hazırdır.”

İlgili İçerikler

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.