Sıradanlık ve yalnızlık. Kişiselleştirerek iki kavrama da olumlu hisler yüklemek mümkün. Hele bu yapay zekâ ve agent’lar çağında, gerçekten de “çok daha mümkün”.
Kişiselleştirme de kişiselleştirme… Yaş gruplarından meslek gruplarına, efendim sonra işte ilgi gruplarına falan derken abarttık; bireysel zevklere, isteklere kadar geldik. Bu her şeyi kişiselleştirme merakı nerden çıktı sahi? Neden başarılı olan yeni nesil hemen her şeyin merkezine kişiselleştirmeyi aldığını görüyoruz? Önemli ve derin bir konuya giriş yapıyoruz, kemerlerinizi takın. Biraz kurcalayalım bakalım şu kişiselleştirme deliliğini.
Yahu ne güzel işte herkes maç izliyordu, arada çıkan reklamlar da akılda kalmayı sağlamayı geçtim ertesi günün sohbetinin ana konusu bile olabiliyordu. Temel fark ne? Hepimiz aynı şeyi izliyorduk, ertesi gün de haliyle sohbetini çevirip sosyalleşiyorduk. Ne konuşacaktık işte, Kurtlar Vadisi, Asmalı Konak, Fener-Galatasaray falan. Aradan zaman geçti, ne artık hep birlikte maç izliyoruz, ne aynı anda izlenen diziler kaldı ne de kendinden bahsettiren, kültürün bir parçası olmayı başarabilen reklamlar… Konu reklamların hikâye anlatış biçimiyle falan ilgili değil. Diyorum ya, öncelikle aynı şeyi izlemiyoruz. Burdan başlayalım.
Hadi bir şey çok tuttu, hepimiz onu izliyoruz diyelim… E bu sefer de aynı anda izlemiyoruz. Hadi aynı anda, aynı şeyi izliyoruz diyelim… Bu sefer de aynı yerden izlemiyoruz. Kimimiz TV’den kimimiz tabletten kimimiz telefondan kimimiz arabasından… Haliyle bu kadar kişiselleşen medya tüketim alışkanlığım ile arama giren reklamın da kişisel olması gerekiyor.
Ya işte geçen Instagram’da bi’ reklam gördüm, güzelcene bi’ takım elbise, öyle tık tık tıklayıp karıştırmadım ha, Story geçerken şöyle baş parmağımla ekrana bi’ basılı tuttum. Story durdu, birkaç saniye baktım hmm güzelmiş diye, sonra ertesi gün bi’ daha karşıma çıktı bu sefer farklı renkte, e bi’ sefer algoritmaya düştük tabii, bu sefer bi’ web sitesine girdim, sepete ekle dediğim anda zaten kayıtlı bütün bilgilerimi Instagram otomatik doldurdu, ben öyle uyumak üzereyken işte birkaç dakika içinde, böyle kaşla göz arasında, ne olduğunu anlamadan bi’ anda takım elbise alıverdim? Dişlerimi fırçalamaya üşendiğim için dakikalardır bilgisayar ekranını kapatıp uykuya geçemeyen ben, nasıl oldu da bi’ anda hiç yokken takım elbise almaya karar verdim hatta aldım? Arka arkaya yazdığım bu virgüllerle ayrılmış, çirkin Türkçeli cümlelerin neredeyse hepsi kişiselleştirmenin reklam dediğimiz şeyi nasıl değiştirdiğine dair güzel örnekler veriyor. Kurtlar Vadisi’nden buraya nasıl geldik anlamadım, bir anda böyle oldu gibi oldu.
Baş parmağıyla basılı tuttu bu diye log’landığın, davranışının takip edildiği kadar kişiselleşti reklam. O yüzden arkadaş “Markaya ne yaptıracağım, parayı koyuyorum Instagram’dan satıyor” diyor. Ona şimdi pazarlamanın temelinden girip uzun vadede marka iletişimi, performans, sadakat falan çok fazla anlatmak lazım ama o kadar vaktimiz yok bu makalede. Hem konuyu iletişimden reklamdan doğru niye aldım ki ben? Mis gibi kişiselleştirme konuşacağız işte, biraz daha genişten alalım. Nike ID ya işte mesela. Ne kadar harika, değil mi? Ayakkabımı tabii ki istediğim gibi kişiselleştirmek isterim. Ya da işte Netflix’in recommender’ı veya bağımlılık yapan sosyal medya algoritmaları… Aslında konu tamamen veri. Veriyi merkezine alarak bir şey üretmek de olayın temeli. Yukarıda belirttiğim gibi, bizim tüketim alışkanlıklarımız kişiselleşti. Haliyle bir şey satmak, bir ürün ortaya çıkarmak, bir iletişim yapmak da artık kaçınılmaz şekilde kişisel olmak zorunda. Bir trend değil yani, bir gerçek.
Bu yazıyı okuyup Spotify kullanmayanınız var mı? Eğer o nadir okurlardan biriyseniz siz de mutlaka müzik zevkinizi kişiselleştiriyorsunuz. Yapay zekâ recommender destekli bir algoritmaya aylık ücret verecek kadar kaşif olmasanız da olur ama her halükârda listeler yapıyorsunuz, sevdiklerinizi loop’ta dinliyorsunuz. Aslında çok da romantikti ama itiraf edelim, belki sevdiğim bir şeyler çalar diye radyo başında bekleyen kimse kalmadı.
Mesela yemek. Hadi müzik zevkimi anlayıp bana yeni şarkı öneren bir şeyler var, yeme içme konusunda olsa ne olurdu? Yahu işte neyi sevdiğimi bilsin, bana etrafta benim sevebileceğim lezzetler önersin, lahmacun listeleri yapayım, bana özel etkinliklere gideyim falan. Bu fikri anlattığım ve iyi fikir demeyen kimseyle karşılaşmadım. O kadar karşılaşmadım ki hatta şu sıralar Gastromind adında tam da bu işi yapan bir mobil uygulama geliştiren bir şirketle uğraşıyorum.
Bir süre önce, fikirlerine çok kıymet verdiğim bir arkadaşım şöyle demişti: Sıradanlık ve yalnızlık… Bu ikisine çare olan her şey büyük patlıyor. Sanki böyle gizli bir kod gibi. Hani AI kız arkadaşlar da buraya dahil, Spotify Wrapped de. Kullanıcısını özel bir yere koyan, ona iyi içerik getirmeye uğraşan ve bunu başaran her şey çılgın büyüyor. Sıradanlık ve yalnızlık. Kişiselleştirerek iki kavrama da olumlu hisler yüklemek mümkün. Hele bu yapay zekâ ve agent’lar çağında, gerçekten de “çok daha mümkün”.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.