MediaCat

Bırak dağınık kalsın

İçinde bulunduğumuz dönem ve zamanın ruhu, dağınıklık sayesinde ortaya çıkan yaratıcılığın aleyhine çalışıyor. Ve bu tüm sektörü daha donuk, daha heyecansız hale getiriyor.

Bırak dağınık kalsın

Nudgestock’un bu yılki başlığı “Messy” idi. Rory Sutherland yine heyecan verici ve zihin açıcı bir sunum yaptı. Bu dağınıklık konusuna ara ara değinmeye çalışıyorum. En son “Kaotik zamanlarda başarılı olma sanatı” başlıklı yazımı bu konuya ayırmıştım. İçinde bulunduğumuz dönem ve zamanın ruhu, dağınıklık sayesinde ortaya çıkan yaratıcılığın aleyhine çalışıyor. Ve bu tüm sektörü daha donuk, daha heyecansız hale getiriyor. Şirketler bu veri zengini dönemde işlerini “şansa” bırakmamaya çalışıyorlar ve kesinlik baskısı, daha doğrusu kesinlik illüzyonu için daha fazla para harcıyorlar. Üst yönetimlerin ve diğer birimlerin pazarlama bölümleri üzerindeki bu baskısı daha muhafazakâr planlamalar, daha defansif kararlar, bandwagon etkisi ile herkesin aynı pazarlama modasına yazılıp aynılaşması, daha az yaratıcılık, görünürde daha az risk gerçekte daha fazla öngörülebilirlik ile sonuçlanıyor. Ve doğada ne kadar öngörülebilirseniz yaşama şansınız o kadar azdır.

Rory’nin sunumundan ilhamla, işimizi yaparken dağınıklığı artıracak doğru soruları/yaklaşımları listelemeye çalışacağım. Umarım hepimize faydası olur.

Tartışma vs. problem

Bir sunum hazırlarken özellikle kurumsal dünyada temel problemi çözmeye değil, şirket içi bir tartışmayı kazanmaya odaklanmak çok olası. Var olan iş ortamı içindeki “seçilim” mekanizmaları problem odaklılardan ziyade tartışma kazanma odaklıları destekliyor gibi duruyor. O zaman belki de sık sık bu soruyu sormalı ve sordurtmalıyız: “Problem mi çözmek istiyoruz, tartışma mı kazanmak istiyoruz?”

Hangi veri?

Elimizdeki veri üzerinden problemleri ve fırsatları bulmaya çalışmak bizi fasit bir dairenin içine hapsediyor olabilir mi? Fıkrada geçtiği gibi acaba cüzdanımızı, kaybettiğimiz yerde değil sokak lambasının aydınlattığı yerde arıyor olabilir miyiz? Sutherland “The Big Short” filmini örnek verir. Finans kulelerinden çok rasyonel ve güvenli gözüken veriler, Mark Baum ve arkadaşlarının saha ziyaretinde tuzla buz olmuştu. Dolayısıyla sorunu veya potansiyel sorunu tespit edip ona uygun veriyi toplamaya çalışmak bugün her taraftan üzerimize veri akarken daha önemli hale geliyor.

Newton vs. Darwin

Öngörülebilir, kesin sonuçlar üreten Newtoncu bir anlam dünyası içerisinde yaşıyoruz. Ama hayat bizi doğrulamıyor. Hayata ve işimize daha Darwinci bir perspektiften bakmaya ihtiyacımız var. Rekabet evrenlerini ekosistemler olarak görmeye, bugün bize sağkalım avantajı sağlayan bir özelliğin yarın çevre/bağlam değiştiğinde tam tersi işleve sahip olabileceğini anlamaya, köprü veya gökdelen yapmamızı sağlayan bilim ile insanları ikna etmeye yarayan bilimin kurallarının birbirinden çok ayrı olduğunu anlamaya ve karar vericilere anlatmaya ihtiyacımız var.

Satranç vs. tavla

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, strateji sunumlarında, danışmanlık şirketlerinin internet sitelerinde… bolca satranç görseli çıkar karşımıza. Hatta şimdi üşenmeyin ve Shutterstock veya muadili bir stok görsel sitesine girin “strategy concept” yazın ve sonuçlara bakın. Halbuki içinde bulunduğumuz rekabet ortamı tavlaya daha fazla benzer. Satranç kapalı kurallı zihnimizdeki Newtoncu tasarıma uygun bir oyundur. Halbuki tavla temel kuralları olan ama her aşamada şansın devrede olduğu, karmaşık sistemlere daha yakın bir anlam dünyasına sahiptir. Geleceği kurgularken bunu da akılda tutmakta fayda var.

Ortalama vs. segmentasyon

Mark Ritson şöyle diyor: “Ortalama, pazarlamacının düşmanıdır. Çoğunlukla yanlış sonuca götürür ve her zaman sıkıcıdır.” En büyük hedef kitleyi, en verimli ürünü, en geçerli konumlamayı… bulmaya çalışırken kendimizi ortalamaya hapsediyoruz. Ritson kendine has sivri üslubu ve bu yaklaşım ile ortalama İngiliz tüketicisinin bir testisi olduğu sonucuna varılacağını söylüyor. Yapmamız gereken, segmentasyonu mümkün olduğu kadar artırmaktır. Motivasyon ve okazyon temelli segmentasyonlar tüketici evreninin karmaşıklığını ortaya çıkarır ve özellikle merkezin uzağındaki segmentler, geleceği kurmak için bize müthiş içgörüler verebilirler. “Değişim merkezden değil çevreden gelir” başlıklı yazımda bunu detaylı işlemeye çalışmıştım.

Bu başlıkları yakınsak vs. ıraksak çözümler, yukarıdan aşağı planlama vs. aşağıdan yukarı örgütlenme, pürüzsüz planlar vs. “Little little into the middle” taktikler ile uzatmak mümkün…

Şöyle bir örnekle bitireyim, başarılı bulduğunuz bir süreci geriye dönük analiz ettiğinizde karşınıza Süveyş Kanalı gibi bir mühendislik harikası değil Kızılırmak gibi dolambaçlı, çevresiyle etkileşim içinde, hedefine direkt değil dolaylı yoldan ulaşan, daha doğrusu vardığı yer hedefi olan bir iş çıkacaktır.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.