Tekno-ütopyacılık “cool” bir şey ama ihtiyatlı olmakta fayda var.
Ad Age’in “Media Guy” lakaplı yazarı Simon Dumenco, son dönemde Facebook’un paylaştığı rakamlara ilişkin “şüphe”lerini kaleme aldı.
Şu güncel haberi duymuş olabilirsiniz; hani Facebook’un -Facebook’un dediğine göre- hiçbir zaman olmadığı kadar önem kazandığına, dünyaya egemen olduğuna ve her yerde her zaman hazır ve nazır bulunduğuna yönelik olan haber.
Müthiş, değil mi?
Üzgünüm ama bunun anlamı ne? Bazı spesifik detaylara ve istatistiklere ihtiyaç duyuyorsunuz, değil mi? Seve seve bu talebinizi yerine getireceğim.
Facebook’un -Facebook’un söylediğine göre- günümüz itibarıyla 2 milyar aylık aktif kullanıcısı ya da MAU’su (monthly active users-aylık aktif kullanıcı) mevcut. Facebook’un haziranın son günlerinde böylesi bir kilometre taşını geride bırakması, dünyanın dört bir yanındaki medya organları için sosyal network’ün kanıksanmış ve durdurulamaz yükselişine yönelik iştah kabartan, karşı konulamaz bir fırsat demekti. (Örneğin USA Today’da yayınlanan bir spotta şu cümleler geçiyordu: “Durum güncellemesi: Facebook’un 2 milyar kullanıcısı var. Bunu 3 milyar yapabilecek mi?” Ancak aynı zamanda dev şirketin tekno-ütopyacı dalgası için yeni bir tartışma forumu sağlamış oluyordu. (Forbes, Mark Zuckerberg’in “2 milyar kullanıcı Facebook’un sorumluluklarının arttığı anlamına geliyor” sözlerini sayfalarına taşırken, CNC Media da genç liderin “Facebook bir zamanlar kiliselerin ya da Gençler Ligi’nin oynadığı rolü üstlenebilir” sözlerine yer veriyordu.)
Pek çok yayın, Facebook kurucusu Mark Zuckerber’’in bu başarıya yönelik olumlu sözlerini paylaşmayı tercih etti (“Dünyayı her geçen gün daha da bağlantılı hale getirme sürecimizde aşama kaydediyoruz; şimdi hep beraber insanları daha da yakınlaştıralım. Bu yolculuğu sizinle paylaşmak bir gurur”), ama şirket diğer üst düzey yöneticilerine de konuşma hakkı tanımıştı. TechCrunch’a konuşan Facebook CPO’su (Chief Product Officer) Chris Cox gibi. Cox’un sözleri şöyleydi: “Sosyal medyayı mümkün olan tüm iyilikler için en olumlu güç haline getirebilmemizi mümkün kılacak şeyleri dikkatle incelemeye değer bir büyüklüğe ulaşmak üzereyiz.” (Anladınız, değil mi?)
Facebook’un şanlı geçit törenini sabote etmek istemiyorum ve dürüst olmak gerekirse bu şirketin devasadan da büyük olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Ama altını çizmeden de edemeyeceğim: Facebook’a dair yapılan onca soluksuz haberin arasında basit birkaç sorunun bile ne ortaya atıldığını ya da yanıtlandığını görüyorum. Örneğin, MAU tam olarak ne anlama sahip? “Aktif” kullanıcı olmanın kapsamı nedir? Otomatik log-in’ler burada nasıl bir rol oynar? Hatta ve hatta en temel soru da şu: MAU neden kayda değer bir ölçümleme birimi olarak dikkate alınıyor?
Bu arada, Facebook’u neredeyse tamamen terk etmiş olsam da hâlâ MAU sayıldığıma dair kaygılarım var. (Tüm bunlara bir ekleme daha yapayım. Facebook’un haber akışına, manipülasyonlarına ve ince cinliklerine yıllar içinde şiddetli bir alerji geliştirmeme ilaveten, bugünlerde yakın arkadaşlarımın Facebook’un sahibi olduğu Instagram’da çok daha aktif olduğunu görüyorum. Aynı sıklıkla olmasa da Snapchat’e de göz atıyorlar. Medya insanları da hâlâ Twitter’a bağımlı gibi.) Yine de tahminen bir iki ay içinde, Facebook’a girip bazı sağduyulu aramalar yapacağım (örneğin, işim gereği bazı kaynaklar bulmaya çalışacağım) ya da Facebook’un bana yolladığı tonlarca e-posta üzerine, omuzlarımda büyük bir baskıyla siteyi kontrol etmek zorunda kalacağım. (Bu e-postalarda ne mi yazıyor? “Simon, bakman gereken 73 bildiri; sekiz grup, 75 yakın arkadaş durum güncellemesi ve 10 grup davetin var… Son giriş yaptığından bu yana Facebook’ta pek çok şey oldu.”)
2 milyarlık haber perdesini dikkate alınca, medyanın paylaştığı istatistikleri geri çekmek konusunda pek istekli görünmediğini söyleyebiliriz. Facebook bazı rakamlar paylaştı ve bu rakamlara göre neredeyse hepimiz Facebook’u her an dur durak bilmeden kullanıyoruz. TechCrunch’tan bir alıntı daha yapalım: “İnsanların Facebook’u daha az kullandığını da iddia edemeyiz. Aslına bakılırsa, Facebook’un aylık kullanıcılarının yüzde 66’sı gün içinde network’e hep geri dönüyor. Bu, 1 milyar kullanıcısı olduğu günlerdeki yüzde 55’lik geri dönüş oranıyla kıyaslandığında kuşkusuz bir ilerleme sayılmalı. Eğer ergenliğinin doruğundaki sosyal network artık ergenlere çekici gelmiyorsa bile, bu durum istatistiklere henüz yansımamış gibi.”
Bildiğim tek şey, Facebook’un ortalığa saçtığı tüm kullanıcı istatistikleri tamamen, yüzde 100 doğru ve kuralına uygun ve hatta üzerinde oynanmamış ya da manipüle edilmemiş durumda. Benzer şekilde, diğer önde gelen dijital platformların paylaştığı bilgiler için de aynı durum söz konusu. Ama geçmişinde pek çok rodeo müsabakasına katılmış bezgin bir medya emektarı olduğum için şüphelerimi ve ajanslarla markaların platformlar tarafından paylaşılan uluslararası ölçümleme raporlarına koşulsuz şartsız güven duymalarına gıcık olmamı da hoş görüverin. Özellikle yakın tarihin gelişmeleri ortadayken… (Hatta yayıncılığın ve platformların, dahası insan doğasının tarihi ortadayken…)
The Wall Street Journal’ın geçtiğimiz eylül ayındaki manşetini hatırlamanız yeterli: “Facebook iki yıl boyunca video ölçümlerini yüksek gösterdi.” (Alt metin: “Sosyal network kullanıcılarının platformda video izlemekle geçirdikleri zamanı yanlış hesapladı.”) Facebook sonra özür diledi ve şunu ekledi, “Tutarsızlıkları fark ettiğimiz anda düzeltmek için önlemler aldık.”
Aranızda bu açıklamayla tatmin olanlar varsa, sizi Jessica Davis’in yakın zamanlı Digiday makalesine davet ediyorum: “Facebook video reklamlarının izlenirliği, ajansların söylediklerine bakılırsa, yüzde 20 ‘sularında’ seyrediyor.” Davis şöyle yazıyordu makalesinde: “Son altı ayda neden olduğu ölçümleme hatalarının ardından sosyal medya şirketi medya satınalmacıların baskılarına boyun eğmek zorunda kaldı ve üçüncü parti denetçilerin rakamlarını kontrol etmesine izin verdi.” Acı ama gerçek, asıl rakamlar da pek hoş görünmüyordu.
Ve şimdi 2017 yılında yine benzer bir senaryoyu yaşıyoruz -yine abartılı bir gündem, aşırı güven, ani şüpheler ve sonrasında dış odakların denetimine gönülsüz bir onay vermenin izlediği alçakgönüllülük. Bu döngü sahiden sıkıcı olmaya başladı.
Bu abartılı gündemin önemli bileşenlerinden biri de tabii ki tekno-ütopyacı anlatı. Sağlıklı, istikrarlı bir şekilde gelişen rakamları yalnızca kaçınılmaz bir veri olarak göstermekle kalmıyor bu anlatı; aynı zamanda tüm meseleyi kutsal bir inanç paradigmasına dönüştürüyor.
Sosyal olarak bağlantılı, şanlı bir geleceğe inanıyor musunuz? Siz de bu “yolculukta” bizimle misiniz yoksa değil misiniz? (Benzer türde bir zihniyetle ve satın alanları pişmanlığa sürükleyen şişirilmiş faktörlerle, bugünlerde Snapchat’in halka açılmasıyla belirlenen hisse senedi fiyatlarında da karşılaşıyoruz.)
Medya dünyasının bir üyesiyseniz, bu şarkıya katılmamanız neredeyse imkânsız. Ne de olsa, tekno-ütopyacılık alımlı, cazip bir şey; tıpkı The Lego Movie’deki Tegan ve Sara parçası gibi:
Everything is awesome, everything is cool when you’re part of a team
Everything is awesome, when you’re living out a dream
Everything is better, when we stick together
Side by side, you and I are gonna win forever
Let’s party forever
(Her şey harika, sen takımın bir parçasıyken her şey müthiş
Her şey harika, sen hayallerini sonuna kadar yaşarken
Her şey harika, birbirimize kenetlendiğimiz zaman
Sen ve ben yan yanayken, zafer sonsuza dek bizim olacak
Hadi, sonsuza dek partiye devam edelim)
En azından parti bitene kadar…
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.