Metaverse ve NFT ile ilgili beni heyecanlandıran tek bir şey var: Bu kavramların hayal gücünü müthiş bir hızla tetikleyecek olması ve buna bağlı olarak yeni sanat ve tasarım akımlarının ortaya çıkma ihtimali.
Metaverse ve NFT… Hayatımıza aniden giren, anlamaya ve geleceğini öngörmeye çalışırken bolca kafamızı kaşıdığımız iki konu…
Her ikisinin de heyecanlandıran, endişe ettiren, sorgulatan tarafları var. Kimi gerçek dünyada bulamadığı huzuru sanal evrende bulabilmeyi umuyor kimi metaverse’teki Ayasofya’yı biri satın alır da onu kiliseye çevirirse ne yaparız diye dertleniyor. Kimi “sıkılmış maymun” avatarlarının yüzbinlerce dolara satılmasına tepki gösteriyor kimi kendi avatarlarını yapıp bütün kariyeri boyunca kazanamadığı parayı bir hafta içinde kazanmanın şaşkınlığını yaşıyor.
Beni ise tek bir şey heyecanlandırıyor: Metaverse ve NFT kavramlarının hayal gücünü müthiş bir hızla tetikleyecek olması ve buna bağlı olarak yeni sanat ve tasarım akımlarının ortaya çıkma ihtimali.
NFT formunda karşımıza çıkan eserlerin bazılarında şimdiden özgün ve ortak bir dil görebiliyoruz. Fütüristik çizgiler, cesur yaklaşımlar, normalde eşine pek rastlamadığımız sessiz, kısa, hareketli videolar, 3B öğelerden oluşan sürrealist kompozisyonlar, neon renkler ve dahası… Elbette bu “şekillenme” sürecinin henüz çok başındayız ve an itibarıyla bir akımdan söz edemeyiz ancak potansiyeli sezmek pek de zor değil.
Aynı potansiyel, daha çok erken olsa da, metaverse için de geçerli. Bir mimarsanız, çok iyi bilirsiniz ki gerçek dünyada üretebileceğiniz yapıların belli sınırları vardır. Arsanın şekli, zeminin özellikleri, belediyenin izinleri, maddi şartlar, yapısal sınırlar ve bunun gibi birçok etken hayal gücünüzü törpüler, tasarımınızı sınırlara hapseder. Bu, iç mimaride de moda tasarımında da grafik tasarımda da böyledir. Profesyonel bir tasarımcının kariyeri, belli sınırların içinde en iyisini yapmaya programlı bir kariyerdir.
Peki bir sabah uyandığımızda bütün bu kurallar ortadan kalksa; hepimiz, hayal ettiğimiz tasarımları yapabileceğimiz bir dünyada gözlerimizi açsak nasıl olurdu?
Küre şeklinde, cam bir bina tasarlamışsınız. Tavan yüksekliği 300 metre… 24 saat gün ışığı alıyor ama tamamı cam olmasına rağmen ısınmıyor. İçindeki eşyalar, ruh halinize göre renk değiştiriyor. Konsept olarak çizdiğiniz ama gerçek hayata geçirirseniz tanesini 500 bin dolardan satmanız gerekeceği için asla üretmediğiniz o koltuk ünitesi evin orta yerinde duruyor… Üzerinizde evde otururken giymeyi hayal bile edemeyeceğiniz hatta giyseniz de ağırlığından dolayı taşıyamayacağınız, kendi zevkinize uygun, eşi benzeri olmayan kıyafetler…
Ve asıl çarpıcı olan, sizin kendi hayal gücünüzle var ettiğiniz bu küçük dünyadan milyonlarca var. Bir başka tasarımcı arkadaşınıza misafirliğe gidin ve kendi gözlerinizle (ya da gözlüğünüzle) görün! Bir eşyasını çok mu beğendiniz? Ödünç alıp kendi evinize koyun. Ya da satın alın!
Metaverse, sadece gerçek hayatı taklit ettiğimiz ikinci bir dünyayı değil, gerçek dünyada deneyimlemediğimiz birçok şeyi deneyimleyebileceğimiz bir alternatif dünyayı da vadediyor. Öyleyse, onca bilinmeyenin ve yanlış bilinenin arasında, olacakları beklemek dışında yapabileceğimiz tek bir şey var: Hayal gücümüzü fiziksel sınırların dışına çıkarabileceğimiz bir alternatif dünyada nasıl bir hayat sürerdik; neler üretir, neler tasarlardık, bunu düşünmeye başlamak… Yani hayal gücümüzün yeni sürümünü keşfetmek… Nasıl? Heyecanlı, değil mi?
Not: Bu arada konudan bağımsız olarak Facebook’u da tebrik etmek lazım. Bir tanıtım etkinliği ve bir isim değişikliğiyle metaverse kavramını tümüyle sahiplenmiş oldular. Artık her “Metaverse” dediğimizde Facebook’un reklamını yapıyoruz. Dahiyane bir marka stratejisi adımı.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.
