MediaCat

Eurovision da bize karşı boş değil

Sertab Erener’in Eurovision 2024’te sergilediği performans yarışmanın fanlarını heyecanlandırdı. Türkiye’nin yarışmaya dönmesi halinde neler kazanacağı ise konuşulmaya değer.

Everyway That I Can ile 2003 yılında Eurovision’da birinciliği ilk kez Türkiye’ye getiren Sertab Erener’in İsveç’in Malmö kentinde düzenlenen 2024 Eurovision Şarkı Yarışması’nda bir performans sergilemesi, yarışmanın takipçilerini bir hayli heyecanlandırdı. Yarışma hakkında gerçekleşen tartışmalar, 2012 yılına kadar genellikle hangi sanatçının nasıl bir şarkı ile katılacağı hakkındayken; 2013 ve sonrasında yaşananlar, bu heyecanın kaynağını oluşturdu.

Yarışmayı düzenleyen Avrupa Yayın Birliği’nin (EBU) Türkiye’den tek üyesi olan, dolayısıyla Eurovision süreçlerini yöneten TRT, bir açıklama ile Türkiye’nin 2013 ve sonrasında düzenlenecek olan yarışmalarda yer almayacağını duyurmuştu. Bu karara gerekçe olarak, izleyici oylaması ile belirlenen sıralamanın, yapılan bir değişiklikle yüzde 50 izleyici, yüzde 50 jüri puanlamaları etkisinde gerçekleşeceği gösterilmişti. TRT, yarışmada yapılan bu değişikliğin, son dönemde yarışmada bir varlık gösteremeyen fakat bir taraftan da yarışmaya en büyük finansal katkıyı sağladığı için doğrudan finale çıkma hakkı olan ve bu sebeple “Büyük Beşli” olarak anılan ülkelere bir avantaj sağlayacağının altını çizerken; kararın belirtilmeyen ideolojik gerekçelere dayanıyor olabileceği de konuşulmuştu. EBU ise Türkiye’nin bu kararına saygı duymakla birlikte, yarışmaya geri dönme talebini olumlu karşılayacağını belirtiyordu. Dolayısıyla Erener’in açıklaması, her yıl Eurovision’u takip etmeyi bir alışkanlık haline getiren izleyicide Türkiye’nin yarışmaya dönebileceği intibasını oluşturdu. Bu da bazı takipçilerin Eurovision’a katılmasını istedikleri müzisyenleri paylaşmaları için yeterliydi. Özellikle Edis ve Mabel Matiz başta olmak üzere son dönemin başarılı sanatçılarından bazılarının adları sıkça telaffuz edildi.

Önemsemiyoruz ama dilimizden de düşüremiyoruz

Eurovision, her ne kadar Türk toplumunun takip ettiği diğer uluslararası etkinlikler arasında gözle görülür bir ilgiye mazhar olamasa da Sertab Erener’in, Şebnem Paker’in, Athena’nın, Hadise’nin, Kenan Doğulu’nun ve daha nice sanatçının performansları, başarıları ülke moralini yükseltmede bir hayli etkiliydi. maNga’nın 2010’da We Could Be The Same ile elde ettiği ikincilik ise sadece Türk toplumunda değil, uluslararası izleyici kitlesinin önemli bir kısmında grubun çalışmasına haksızlık edildiği düşüncesine yol açtı.

Eurovision, kimi ülkelerin rekabete yönelik çalışmalarını sergilemeleri kimi ülkelerinse sahnede var olmaktan öteye gitmeyen hamleleri ile önemli olup olmadığı ikiliğini yaratırken, Türkiye’nin katıldığında ne kazandığı, katılmadığında ise nelerden mahrum kaldığı tartışılmaya devam etti. TRT’nin kararının doğruluğunu tartışmak bir yana, yarışmada yer almanın ülkeye ve topluma olumlu bir etkisinin olup olmadığı da sorulması gereken bir soru. Bir başlangıç noktası olarak, yarışmanın hem ülke içinde hem de dünyada nasıl yankı uyandırdığına bakmak yeterli.

Monokültürün yitimi

Geçtiğimiz yıl Cannes Lions’ta “Is Popular Culture Dead?” başlıklı bir oturumda söz alan VML CSO’su Ellie Bamford, insanların belli başlı etkinlikler için ekran başına geçmeye hazır olduklarını verdiği dizi finali izlenme sayıları ile katılımcılara aktardı. Bamford’ın asıl argümanı, yıllar ilerledikçe ve platformların sayısı arttıkça izlenme sayılarının azalmaya başladığıydı. Döneminin en çok izlenen dizi finallerini sıralayan Bamford, M*A*S*H’in finalinin 1983’te 106 milyon, Seinfeld’in finalinin 1998’de 76,3 milyon, Friends’in finalinin 2004’te 52,5 milyon, Game of Thrones’un finalinin 2019’da 19,3 milyon ve Succession’ın finalinin 2023’te 2,9 milyon kişi tarafından canlı ya da yayınlanır yayınlanmaz izlendiğini belirtti. Bamford bu sunumu her ne kadar ABD menşeli rakamlara dayandırsa ve rakamlar geç izlenmeler hesaba katıldığında artsa da altını çizdiği nokta bir hayli önemli. İzleyicinin sezonlarca vaktini ayırdığı dizilerin finalleri geçmişte olduğu kadar etkili değil. Zira çeşitlilik, geçmişin monokültürünün kırılmasına yol açıyor.

Yine de bir monokültür öğesi olarak ortaya çıkan, izleyiciyi sadece belli sınırlar içerisinde değil, bölgesel hatta küresel çapta etkilemeyi başaran bazı yayınlar var. Spor müsabakaları, en dikkat çekenleri. 1,5 milyar kişiye ulaşan FIFA Dünya Kupası en belirgini olmakla birlikte, bu liste Kriket Dünya Kupası, Tour de France, NBA All-Star Finali gibi müsabakaları içeriyor. Yalnız bir müsabaka var ki hem ortaya çıkardığı yaratıcılık hem de oluşturduğu reklam bütçe hacmi ile sözkonusu etkinlikler kadar izleyici almasa da her yıl dünyanın dört bir yanında konuşuluyor. Sözkonusu müsabaka, NFL tarafından 2023 yılında 123 milyon kişi tarafından izlendiği açıklanan Super Bowl.

Bir spor müsabakası olmasa da Eurovision’u bu çerçeve içerisinde değerlendirmek mümkün. Zira Karla Adam tarafından Mayıs 2023’te Washington Post için kaleme alınan bir makaleye göre, 2022 yılında 160 milyon kişi tarafından izlenen Eurovision, Super Bowl’u bir hayli geride bırakıyor. Dahası, önceleri sadece EBU üyesi ülkelerin katılımı ile gerçekleşen, dolayısıyla Avrupa ile sınırlı olduğu söylenebilecek olan yarışma, ülkede 1983’ten beri devam eden yayınlar sayesinde hatırı sayılır bir takipçi kitlesine ulaşan ve bu sebeple yarışmaya davet edilen Avusturalya’ya kadar ulaşıyor. İsrail, Fas, Ermenistan gibi ülkeler de her ne kadar Avrupa sınırları içerisinde yer almasalar da zaman zaman rekabete katılan ülkelerden bazıları.

Kore dalgasından çıkarılacak dersler

Eurovision’u bu noktada, sadece birinciliğe oynanan bir platformdan fazlası olarak görmek mümkün. Müziğin ve kültürel motiflerin yayılması için bir aracı kabul edilebilecek olan yarışma, Türkiye’nin sporcuları, dizileri, savunma sanayii başta olmak üzere teknoloji şirketleri ile yakaladığı başarıyı desteklemede önemli bir rol oynayabilir. Her ne kadar Eurovision’da yer almasa da Türkiye için rol model olabilecek ülke, “Hallyu”, yani “Kore Dalgası” akımıyla küresel çapta bir kültürel ekonomi yaratabilen Güney Kore. Teknoloji şirketleriyle öne çıkan, K-Pop ile müziğinden dünya çapında söz ettiren, dizileri ve filmleri ile küresel medya sektörünü etkileyen Güney Kore, sistemli ve bütüncül yaklaşımının karşılığını alıyor. Türkiye ise bir yandan uluslararası platformlarda başarılı olmanın yollarını ararken diğer yandan Eurovision gibi bir fırsatı tepiyor.

Tüm bunların yanı sıra yine Bamford’ın monokültür konseptinden yola çıkarak, Eurovision ve benzeri uluslararası etkinliklerin kişileri birbirine yaklaştırdığını söylemek mümkün. Türkiye’de en çok izlenen spor dalı olan futbolun abonelik ile erişilebilir olduğu, Eurovision’un yayınlanmadığı, kanal ve platform çokluğundan dolayı filmlerin ve dizilerin izleyiciyi birleştiremediği bir ülkede, ortak nokta bulmanın zor olduğu aşikâr.

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.