Brand Week Istanbul’da dördüncü gün son dönemin en merak edilen isimlerinden biriyle başladı. Televizyon haberciliğine uzun yıllarını adayan ve Türkiye’nin en çok izlenen ana haber bültenini başarıyla sunarken Ağustos 2020’de görevinden ayrılma kararını açıklayarak şaşkınlık yaratan Fatih Portakal, İzmir’deki evinden canlı bağlandığı Inspiration Hall sahnesinde kararının ardında yatan sebepleri, şu anki yaşantısını ve geleceğe dair hedeflerini tüm samimiyetiyle anlattı.
Ayrılığı üzerine çeşitli senaryolar yazanları ikna etmek zorunda hissetmediğini, sağlığını ve ailesini önceliklendirerek aldığı karardan son derece memnun olduğunu belirten Portakal, mesleğinden tamamen kopmadığını da belirtmeden geçmedi. Basılı yayınlara ve televizyona olan ilginin azalsa da bitmeyeceğini fakat yeni medyanın geleneksel medyadan çok daha sınırsız, özgür ve etkileşimi bol doğasıyla öne çıkmaya devam edeceğini düşünen Portakal, haberciliğe İstanbul’daki yorucu rutininin dışında, kendi istediği biçimde devam edeceğini ve haber bültenlerine rakip olacak bir YouTube yayıncısı olmayı temenni ettiğini ifade etti. Portakal, konuşmasının ardından katılımcılardan gelen soruları da içtenlikle yanıtladı.
Kendisini mesleğinde farklı kılan şeyin; dozunu iyi ayarladığı samimiyeti ve özgürlüklerin giderek daraltıldığı bir ortamda sesini çıkarma cesareti olduğunu belirten Portakal, meslek hayatındaki yegâne gayesini ise şu sözlerle özetledi: “Habercilik kariyerimdeki tek amacım insanların sorgulamasını sağlamak oldu ve öyle olmaya devam edecek.”
Etkinliğin dördüncü gününde Digital Future Hub by Garanti BBVA sahnesinin açılışını Google Türkiye Agency Business Manager Selin Kansav, #IamRemarkable workshop’uyla yaptı. 2015’te Google’da çalışan iki kadının başlattığı bir inisiyatif olan #IamRemarkable’ın ardında, kadınların ve yeterince temsil edilmeyen grupların iş yaşamındaki başarılarını daha fazla dile getirmelerini sağlamak var.
Kansav sunumunda, başarılarımızı ön plana çıkarmada kendimizi cesaretlendirmemiz ve bu konudaki önyargı ve sınırları sorgulamamız gerektiğinin altını çizdi. Yaptıkları workshop’larda kişilere “Başarılarınızı neden dile getirmiyorsunuz?” diye sorduklarından aldıkları en sık iki yanıt da dikkat çekici: “Mükemmel olmadığı için söylemeye değer bulmadım”, “Zaten bu benim işim, yapmam gereken bir şeyi yaptım, bunu dile getirmem için bir sebep yok.” Kansav bir araştırma sonucu da paylaşarak, kadınların iş yerlerinde başarılarını ön plana çıkarmalarından ne kadınların ne de erkeklerin hoşlandığını belirtti. Kansav’a göre bunun arka planında kadınlara biçilen ve sorgulanması gereken mütevazılık rolü var. Bu yüzden kendisinin tavsiyesine kulak vermekte fayda var: En başta sesiniz size kötü gelebilir, sevmeyebilirsiniz. Rol modellerinizi, kendini sizden daha iyi ifade eden kişileri inceleyin. Zamanla gelişecek ve kendi sesinizi bulacaksınız.
Kansav’dan sonra söz alan Garanti BBVA Dijital Bankacılık Direktörü Bora Uludüz’ün gündeminde finansal sağlık vardı. Uludüz sunumunun başında “finansal stres” kavramına dikkat çekti. Bu stresin arka planında ise finansal okuryazarlık olduğunu ifade etti. Dünyada finansal okuryazarlık oranı yüzde 33 iken Türkiye’de yüzde 23,6. Bu veriyi takip eden bir başka dikkat çekici gerçek ise Türkiye’nin yüzde 43’ünün borçlu olduğu. Uludüz’ün bu veriler ışığında paylaştığı yol haritasında ise finansal sağlığı oluşturan dört bileşen var: gelir – gider yönetimi, borçluluk dengesi, finansal özgürlük, planlama.
Uludüz sunumunda “Neden bunları şimdi konuşuyoruz?” sorusuna ise, dijital bankacılıkla birlikte ulaşabilecekleri müşteri sayısının büyük ölçüde arttığını, bunun da bir anlamda süreci daha demokratikleştirip farklı finansal düzeyden müşterilere erişimi mümkün kıldığını söyleyerek yanıt verdi. Uludüz temel vizyonlarını ise, “Biz müşterilerimizin finansal sağlık alanındaki ‘personal trainer’ı olmak istiyoruz” diyerek ifade etti.
Türkiye Gündemi serisinde bu kez Psikiyatr Prof. Dr. Yankı Yazgan, pandeminin yarattığı duygulardan bahsetmek üzere bizlerleydi. Pandemiyi bize hissettirdiği duygularla hatırlayacağımızı söyleyen Yazgan, egemen duyguları şöyle sıraladı: korku, kaygı, olmadık şeylerin gerçekleşmesine duyduğumuz öfke, yapmadıklarımız için pişmanlık, hayal kırıklığı ve üzüntü.
Pandeminin yaşattığı en belirgin duygu olan yalnızlığın bu zamana kadar özgürlükle yan yana anıldığının ancak bu dönemde bizi zor durumda bırakan bir duyguya dönüştüğünün altını çizen Yazgan’ın konuşmaya değer bulduğu diğer önemli duygularsa korku ve kaygıydı. Hâlâ ilk 3-4 aydaki duyguların etkisi altında olduğumuzu ifade eden Yazgan, “Bu duyguları ilk kez yaşamıyoruz ama pandemi dönemini diğer felaketlerden ayıran yanı bilinmezlik ve belirsizliğin aynı anda yaşanmasıydı” dedi. Yapmak istediklerimizi yapamamak ve işlerin beklediğimiz gibi olmaması, pişmanlığın yanı sıra yapmayı arzu ettiğimiz ama yeterli zamanımızın olup olmadığı endişesi, hayatın kolayca sona erebileceğini görmekle gelen tatsız bir telaş hatta bazen açgözlülük hissi… Yazgan, tüm bu olumsuz hislere karşılık hayranlık ve sevinç duygularının da baskın şekilde hatırlanacağının altını çizdi.
Yazgan, ikinci karantina sürecine hazırlıkla ilgili ise şu yorumda bulundu: “Gerekli ve zorunlu bir şey yapıyoruz ve bu tartışılacak bir şey değil, gereklerini yerine getireceğiz. Şimdi çok daha tecrübeli şekilde yaşama şansımız var. Ne yazık ki birçok götürüsü olabilir ama insan olduğumuzu hatırladığımız, kırılganlığımızı gördüğümüz bu dönemi, birbirimizle duygularımızı ve imkânlarımızı paylaşarak aşabileceğimizin farkına varmalıyız. Duygularımız hakkında konuşma zamanı.”
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.