Belirsizlik artışının kazananı olmayacak

TCMB eski baş ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara ile Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan siyasi sürecin ekonomik tahribatını ve küresel belirsizlik döneminin Türkiye yansımalarını konuştuk.

19 Mart Vakası” olarak anılan (Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptaliyle başlayan, kendisi dahil birçok yetkilinin tutuklanmalarıyla devam eden) süreç için ne tür kısa ve orta vade etkiler öngörüyorsunuz?

19 Mart vakası kısa vadede riski artırarak döviz talebi yarattı. Merkez Bankası beş haftada 50 milyar dolar satmak durumunda kaldı. Bunun yüzde 60’ının yabancı talebi, gerisinin yurtiçi yerleşiklerin talebi olduğu tahmin ediliyor. Bu gelişmeler sonrasında Merkez Bankası faiz indirimlerine ara verdi hatta son toplantıda politika faizini 350 baz puan artırdı. Banka mevduat ve kredi faizleri de yukarı geldi. Döviz kuru ise döviz müdahaleleri ve yüksek faizlerle kontrol altında tutuluyor. Enflasyon düşük düzeylere inene kadar da bu şekilde gidilmesi planlanıyor. Bununla birlikte kur tahminleri bir miktar yukarı güncellendi çünkü hem sermaye akımları yavaşladı hem de yurtiçinde döviz talebi arttı. Ayrıca kredi koşullarındaki sıkılaşma ve küresel ticaret savaşları bu sene büyümeyi olumsuz etkileyebilir. Uzun vadede ise bu süreç not artırımlarını yavaşlatacağından, kaliteli sermayenin ve doğrudan yatırımların gelmesi için ilave adımlar gerekecektir.

Bu sürecin ve küresel belirsizliklerin sektörler/aktörler/ülkeler bazında kazananları ve kaybedenleri kimler olacak?

İçerideki risk ve belirsizlik artışının ya da dışarıda ticaret savaşlarının kazananı olmayacak gibi görünüyor. Sadece bazı kesimler diğerlerinden daha az olumsuz etkilenecek. Örneğin mal üreticileri hizmet sektörüne kıyasla daha olumsuz etkilenecek çünkü henüz hizmet sektöründe ticaret savaşları başlamadı. Aynı şekilde büyümesi ihracata bağlı ve iç pazarı küçük ve borçluluğu yüksek ülkeler daha fazla kaybedecek. İçerideki gelişmelerden ise borçluluğu yüksek ve stokla çalışan, sanayi gibi sektörler daha olumsuz etkilenebilir.

Türkiye halkına ve iş dünyasına bu sürecin hane içindeki ya da yönetim kurulundaki idaresi yönünde önerileriniz neler olurdu?

Hane halkının ve şirketlerin nakit akışına dikkat etmesinde ve gereksiz harcamalarını kısmasında fayda var. Likit kalmanın önemli olduğu dönemlerdeyiz. Ayrıca döviz cinsi borçlanma konusunda dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Döviz geliri olmayanların döviz borçlanmaması veya koruma enstrümanları kullanmalarında fayda var.

Uzun yıllardır enflasyonist ve belirsizlik odaklı bir ortamda hayatta kalmayı başaran Türkiye’nin Batı’ya ihraç edebileceği fikirler olabilir mi bu süreçte?

Türkiye özel sektörü belirsizlik altında yaşamayı bilen, beklenmedik durumlar altında hızlı çözüm üretebilen, esnek ve çevik bir yapıya sahip. Bu özelliğimizin, yaşadığımız coğrafyada ekonomimizin her durumda bir şekilde ayakta kalmasına katkısı büyük. Artık dünya da uzun süreli bir belirsizlik döneminden geçiyor. Buna uyum sağlayamayan şirketler zorlanacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin deneyimlerine her zamankinden fazla ihtiyaç olacak diye düşünüyorum.

Sizin ifadenizle “Türkiye’nin küçük Amerika olduğu düşünülürken, ABD büyük Türkiye’ye dönüşüyor”. Burada tüketici davranışları mı kastediliyor?

Tarife haberleri sonrası ABD’de ithalat ciddi anlamda arttı. Şirketler ve hane halkı gümrük duvarları uygulamaya koyulunca fiyatların artacağını düşündüğü için talebini öne çekiyor. Bu durum bizim 2021 sonrasında yüksek enflasyon döneminde yaşadığımız “bugün al yarın bu fiyata bulamazsın” sürecini andırıyor.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.