Tarımın çevresel maliyeti giderek artıyor ancak akıllı tarım, biyoekonomi ve sürdürülebilir tedarik zinciri uygulamalarıyla bu tabloyu tersine çevirmek mümkün mü?
Günümüz tarım sistemleri, küresel çevre krizinin en önemli tetikleyicilerinden biri olarak öne çıkıyor. Tarım, yalnızca gıda üretiminin değil, aynı zamanda ekosistemlerin ve sürdürülebilirliğin de temel taşı. Ancak, mevcut üretim yöntemleri çevreye ciddi zararlar vermekte ve bu durum, sürdürülebilir tarım uygulamalarının önemini her geçen gün artırıyor.
Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıkladığı rapora göre, dünya genelinde tarım sektörü, sera gazı emisyonlarının yüzde 21’ini oluşturuyor. Belirtilene göre bu emisyonların büyük bir kısmı hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklanırken, özellikle metan ve azot oksit gazları, küresel ısınmaya önemli ölçüde katkı sağlıyor. Ayrıca, tarım alanlarının genişlemesi için yapılan orman tahribatı, biyolojik çeşitliliğin kaybına ve ekosistem hizmetlerinin azalmasına da yol açıyor. Sürdürülebilir tarım uygulamaları, bu olumsuz etkileri azaltmak ve çevreyle uyumlu üretim yöntemlerini benimsemek için kritik öneme sahip. Bu bağlamda, tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliği de önemli bir başlık olarak çıkıyor karşımıza.
Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact), şirketlerin tedarik zincirlerinde insan hakları, çevre ve etik standartlara uymalarını teşvik etmek adına döngüsel ekonomi ve biyoekonomi kavramlarını hayatımıza katarak, tarım sektöründe sürdürülebilirliği destekleyen önemli modelleri bizlerle buluşturdu. Döngüsel ekonomi, kaynakların verimli kullanımını ve atıkların en aza indirilmesini amaçlarken; biyoekonomi, biyolojik kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılmasıyla ekonomik değer yaratmayı hedefliyor. Tarım sektörü de bu iki modelin birleşimiyle, daha az kaynakla daha fazla üretim yapıp, çevresel etkileri de azaltabiliyor. Bu bağlamda Avrupa Yatırım Bankası (EIB); tarım, balıkçılık, gıda ve ormancılık değer zincirlerindeki projeleri finanse ederek gıda kalitesi ve güvenliği, sürdürülebilir kırsal kalkınma, iklim açısından akıllı üretim, inovasyon ve kaynak verimliliğine odaklanmak adına ciddi bir yatırım ayırdığını açıklamıştı. Yine EIB, yenilikçi ve sürdürülebilir biyo-kaynak yollarını teşvik etmek adına 2024 yılında tarım ve biyoekonomi alanlarında 6,4 milyar euro tutarında finansman desteği sağladığını açıkladı. Bu finansman, genç çiftçileri “yeşil yatırım” gibi sürdürülebilir projelere yönlendirmek adına önemli bir adım olarak nitelendirildi.
Peki gelecekte bizi ne bekliyor? Konuya ilişkin görüşlerini bizimle paylaşan Bunge Türkiye Pazarlama ve Ticari Pazarlama Lideri Pınar Nokay’a göre hem yerel hem de küresel boyutta gıdanın nasıl üretildiği ve tüketildiği, iklim eylemi alanında en kritik başlık. Gıda ve arazi kullanımının küresel sera gazı emisyonlarının 3’te 1’inden sorumlu olduğunu belirten Nokay, “Bunun yanında tarım ve gıda sistemlerinde, dünya için en kritik kaynaklardan su kullanımı çok fazla. Tarımsal üretimin her alanında kullanılan plastikler ve kimyasal maddeler, toprakta birikiyor. Bu temel sorunlar, yine hem yerel hem de küresel ölçekteki en büyük risklerin başında gelen biyoçeşitlilik kaybına da yol açıyor. Bu yönüyle bakınca tarımsal üretimin doğaya minimum zarar verecek şekilde planlanması ülke çapında bir tarım stratejisi ile mümkün. Geleceği ise şu anda zaten yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıl, bu sorunlar yaşanıyordu, bu yıl da aynı durumdayız. Gelecekte bizi bekleyen başka şeyler var mı, kritik bir eşik mi beklemeliyiz demeye gerek kalmayacak kadar krizin içindeyiz. Gıda sistemlerinin iklim krizindeki hem sorun yaratan hem de çözümü de içeren rolü, sürdürülebilir tarım ve dirençli gıda sistemleri inşa etmenin önemini ortaya koyuyor. Türkiye dahil dünyanın dört bir yanında gıda sistemleri; kuraklık, sel, aşırı sıcaklık ve iklim krizinin diğer artan etkilerine karşı özellikle savunmasız. Bu yüzden sürdürülebilirliği sağlamak için tarım ve gıda sistemlerinde verimliliği sürdürülebilir bir şekilde artırmak, suyun entegre yönetimini güçlendirmek, arazi ve doğal ekosistemleri korumak ve restore etmek, sera gazı emisyonlarını azaltmak, tarım ve gıdanın merkez bir rol oynadığı küresel iklim eyleminde hedeflere ulaşmak için en önemli başlıklar. Biyoçeşitlilik bloklarının kırılmamasına yönelik tüm önlemlerin sorumluluğunun alınması şart” diyor.
Dünya Bankası’nın açıkladığı verilere göre; emisyonları azaltmak, dayanıklılığı artırmak ve üretkenliği yükseltmek gibi üç temel hedefe odaklanan “İklim dostu akıllı tarım” (Climate-Smart Agriculture-CSA) stratejisi, gıda güvenliğini sağlarken, düşük emisyonlu ve dayanıklı kalkınmaya geçişte kritik bir yol haritası sunuyor. Ancak tarım-gıda sistemi, hâlâ küresel iklim finansmanının yalnızca yüzde 4,3’ünü alıyor. Sektördeki çok sayıda paydaş arasında etkili bir işbirliği sağlamak ise önemli bir zorluk oluşturuyor.
Dünya Bankası, Paris Anlaşması’ndan bu yana iklim açısından akıllı tarıma yönelik yatırımlarını 2023 mali yılı itibarıyla sekiz kat artırarak yıllık yaklaşık 3 milyar dolara çıkardı. 2024 mali yılında ise tarım ve gıda sektöründeki kredilerin yüzde 62’si iklim finansmanından oluştu. 2024 itibarıyla aktif Dünya Bankası projeleri, 4,7 milyon çiftçinin iklim dostu tarım teknolojilerini benimsemesine katkı sağladı. Dahası, iklim değişikliği tarım ve gıda üretimini dünya genelinde tehdit etmeye devam ediyor; milyonlarca insan yoksulluk ve gıda güvencesizliği riskiyle karşı karşıya. Bu nedenle, iklim değişikliğinin küresel gıda arzı üzerindeki etkilerini sınırlamak, gıda sistemlerinin dönüşümünü zorunlu kılıyor. Ayrıca yine açıklanan Dünya Bankası verilerine göre bugün dünya genelinde hükümetler, tarım sektörüne yılda 650 milyar doları aşan kamu desteği sağlıyor.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.