Pandeminin etkisiyle “yeni nesil” ideolojiler günlük hayatımızda ve tüketici davranışlarında gittikçe daha fazla vücut bulurken, bizlerden önce bu konulara yıllarca mesai harcamış filozofların teorilerine bakıp tüketici tutumları üzerine sağlıklı öngörülerde bulunabilmek büyük fırsat.
Bizim ofiste -artık video konferans üzerinde- her salı sabahı ajansın haftalık toplantısı oluyor. Bu toplantının stratejik planlama departmanına ayrılan bölümünde her hafta farklı bir stratejik planlama yöneticisi beş dakikalık bir sunumla ajansın kafasını açacak bir konudan bahsediyor. Önümüzdeki hafta sıranın bende olması üstüne, Eylül yazımın teslim zamanı da geldiğinden, bu ayki yazıda ajansa da sunum yapacağım “yeni nesil” ideolojik çatışmaların ortasında reklamcılık yapmaktan bahsetmeye karar verdim.
Benim üniversite yıllarımda, ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın Soğuk Savaş gibi küresel bir ideolojik çatışmanın son bulmasıyla “tarihin sonu” geldiği üzerine yazdıkları oldukça popülerdi. Fukuyama’nın iddiası insanlık tarihinin gelişiminin farklı ideolojiler arasındaki çekişmeyle gerçekleştiği üzerineydi. Bu yüzden kendisi 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasını sadece Soğuk Savaş’ın değil, aynı zamanda Batı’nın liberal demokrasi sisteminin küreselleşmesiyle insanlığın ideolojik evriminin ve tarihsel gelişimin sonu olarak da yorumlamıştı. Her ne kadar Küba ve Kuzey Kore gibi istisnalar olsa da veya Çin gibi yükselen alternatif bir küresel güç ortaya çıksa da Soğuk Savaş’tan beri global bir ideolojik mücadele olmamasından dolayı Fukuyama’ya bir nebze haklılık payı verebiliriz. Ancak vatandaşların farklı ahlaki argümanlarla, bu seneki COVID-19 salgınına verdikleri tepkiler, uzun zamandır unuttuğumuz ideolojik farklılıkları yeniden su yüzüne çıkardı.
Asya CSO’su arkadaşımın tavsiyesiyle okuduğum, Hindistan’daki The Economic Times’da yayımlanan How Coronavirus is Shaking Up the Moral Universe adlı makale, henüz Mart ayında, bu salgının toplumları, ahlaki değerleri açısından ciddi bir sınava tabi tutacağını öngörüyordu. Zira hayati tehlike teşkil eden salgının ortasında günlük kararlar almaya çalışan insanlar, aynı zamanda kendi varoluşları ve toplumla birey ilişkisi üzerine derin sorulara da cevap verip tercihler yapmak durumunda kaldılar. Oysa bu derin soruların cevapları geçmişte siyaset felsefesinin önde gelen düşünürleri tarafından farklı şekillerde cevaplanarak, bugün su yüzüne çıkan “yeni nesil” ideolojik kamplaşmaların kutupları yıllar öncesinde belirlenmiş.
Bir tarafta John Rawls’un Adalet Teorisi, salgını yönetirken, toplumda dezavantajlı durumdakilerin yararını gözetmeyi savunanların söylemlerinde yeniden vücut buluyor. Diğer tarafta sürü bağışıklığı taraftarları, toplumun çoğunluğu için daha büyük bir fayda yaratmak adına bireyleri feda etmeyi savunan, utilitarizm felsefesinin en somut örneklerini sergiliyor. Üniversiteli bir gencin “korona kaparsam kaparım” sözlerinde liberteryen yaklaşımı; bireysel özgürlükleri önceliklendiren Amerika için kendi hayatını riske edeceğini söyleyen Teksaslı Cumhuriyetçi valide ise komüniteryen yaklaşımı görmek mümkün. Zaten bahsettiğimiz ahlaki değerler sistemleri ve siyaset felsefesi kuramları, günümüzde net bir şekilde belirli siyasi cenahlarla örtüşmediğinden, bunları “yeni nesil” ideolojiler olarak görüyorum. Ancak bugün oluşan yeni cephelerde saf tutup sosyal medya üzerinde birbirini linç edenlere sorsanız, çoğu Utilitarian, Communitarian, Rawlsian ve Libertarian kelimelerini Game of Thrones’taki rakip aile isimleri sanabilirler.
Bu noktada mühim olan tüketicilerin siyaset felsefesi kuramlarına hâkim olması veya kendi düşünce ve davranışlarının hangi değerler hiyerarşisiyle örtüştüğünü bilmeleri değil. Markalara yön veren profesyoneller olarak bizlerin tüketici deneyimini, onların beklentilerinin ötesinde tasarlamamız daha elzem. Tam da özendiğimiz markaların başardığı şekilde, tüketici tam olarak ne istediğinin farkına varmaya çalışırken onun hayranı olacağı ürün veya hizmet deneyimini sunmanın sırrı tüketiciden birkaç adım önde olmak. Ne yazık ki çalıştığımız markaların çoğunda, bu arzulanan durumun aksine, tüketici beklentileri almış başını giderken arkadan koşup bir şekilde onlara ayak uydurmaya çalışıyoruz. İşte bu yüzden global pandeminin etkisiyle “yeni nesil” ideolojiler günlük hayatımızda ve tüketici davranışlarında gittikçe daha fazla vücut buluyor. Bizlerden önce bu konulara yıllarca mesai harcamış filozofların teorilerine bakıp tüketici tutumları üzerine sağlıklı öngörülerde bulunabilmek ise büyük fırsat.
Her ne kadar sektörün kârlılık sorunu ve bu yüzden omuzlarımızda gittikçe artan iş yükü bizleri daha yüzeysel bakış açılarıyla seri üretim yaratıcı stratejiler üretmeye itse de pes etmemeliyiz. İçine hapsolmuşuz gibi görünen reklamcılığın kısır döngüsünü bu gibi derin düşünce mesaileriyle kıracağız.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.