Sagmeister hakkında merak ettiğim her şey

Stefan Sagmeister, bana ve birçoğumuza ilham olmuş en önemli isimlerden biri. MediaCat, Sagmeister ile röportaj ihtimalinden bahsedince soruları tabii ki zevkle ve heyecanla hazırladım. Ve işte buradayız.

Tasarımcı olmak istediğinizi ne zaman fark ettiniz? Küçük yaşlardan beri farkında mıydınız, yoksa tesadüf eseri mi oldu? Geç verilmiş bir karar mıydı?

15 yaşımdayken Alphorn isimli küçük bir dergi için yazmaya başlamıştım. Kısa süre içinde yazmaktan ziyade sayfa tasarımı yapmayı daha çok sevdiğimi fark ettim.

Tasarımcı olmaktaki amacınız neydi?

İnsanlara keyif verecek ve yardımcı olacak hizmetler ve tasarımlar yaratmaktı diyebilirim. 40 yıl önce yeni başladığımda da böyleydi, şimdi de geçerli.

Bu işin size en zevk veren kısmı hangisi – fikir bulmak mı uygulamak mı?

Biraz yavan bir cevap gibi gelebilir ama gerçekten ikisini de seviyorum. Sadece fikirleri hayata geçirmek zorunda olmak beni mutsuz ederdi, aynı şekilde sadece fikir üretip onların uygulanmasından sorumlu olmamak da bana göre değil.

Sagmeister ismindeki “Meister” bana her zaman “The Design Master” (Tasarım Ustası) gibi tınımıştır. Bir şeyin ustası olarak adlandırılacaksanız, sizce bu ne olurdu?

“Nezaket Ustası” olmayı çok isterdim ancak bu konuda gidecek çok yolum var.

26 harf içinde sizin favoriniz hangisi? Benimki J mesela. Şekli, sesi, akışkanlığı ve yazım şekliyle bana hep çok özel gelmiştir. Hatta ilk kızımın ismini koyarken de J ile başlıyor diye Jülide seçmiştim.

R harfi. Simetrik değil, dile dolanıyor ve düzgün telaffuz edemiyorum. Bu yönüyle benim için bir meydan okuma da barındırıyor. Ayrıca tabancalardan (revolvers) hoşlanmasam da hem kelimeyi hem de patlama sesinin tınısını seviyorum. Bir de Beatles albümünü.

Grafik tasarım dışında kendinizi yakın hissettiğiniz belirli bir tasarım disiplini var mı?

Kesinlikle! Mimari, ürün tasarımı, film, resim, enstalasyon ve heykel. Bu seri her saat başı değişiyor.

Ekiple mi çalışmayı tercih edersiniz, yalnız mı? Tecrübelerinize göre hangisi daha iyi sonuç veriyor?

Yine klişe bir cevap vereceğim ama her ikisini de seviyorum. Şu an Meksika’da akademik izindeyim ve bahçeye açılan kapılar açık halde, sessizlik ve huzur içinde tek başıma çalışmanın keyfini çıkarıyorum. Ama ekim ayında ekiple yeniden bir araya gelip çalışmak için sabırsızlanacağımı da biliyorum.

“İşim benim hayatım” der misiniz?

Evet, işimi sevdiğim gibi hayatımı da seviyorum.

İş dışında nelerden hoşlanırsınız?

Aslında sıradan şeyler: Arkadaşlarla yemek, şehir dışına hafta sonu gezileri, stüdyo, galeri ve müze ziyaretleri, bahçede oturmak ve okumak.

Yapay zekâ sizi rahatsız ediyor mu? Nasıl bir ilişki içindesiniz yapay zekâyla?

Geçmişte yeni ve muhtemelen dominant teknolojileri öngörme konusunda başarılı olamadım. Yapay zekâ, bizim uzmanlık alanımız için büyük bir rol oynayacak, muhtemelen bazı segmentleri yok edecek. Şu anda ortalama web siteleri tasarlıyorsanız dikkatli olun.

Bir yıl çalışıp bir yıl ara verdiğiniz doğru mu?

Hayır, doğru değil. Yedi yıl çalışıp bir yıl ara veriyorum. Şu anda ise dördüncü akademik aramın tam ortasındayım.

Düşünce tarzınızı şekillendiren beş kahraman sayar mısınız?

Benim bir numaralı tasarım kahramanım Tibor Kalman’dır. Tasarım hayatımda en büyük etkiyi yaratan kişiydi. 35 yıl önce, NYC’de öğrenci olduğum dönemde altı ay boyunca her hafta arardım onu, M&Co resepsiyonistiyle çok iyi tanış olmuştum. Sonunda benimle görüşmeyi kabul ettiğinde, portfolyomdaki bir taslağın, o dönem M&Co’nun üzerinde çalıştığı bir fikirle çok benzer olduğunu gördü. Hızla prototipi gösterdi çünkü ileride “benim taslağımı çaldı” dememden korkuyordu. O kadar gururum okşanmıştı ki…

Beş yıl sonra orada çalışmaya başladığımda fark ettim ki, Tibor’un stüdyosunu diğerlerinden ayıran şey, her şeyden önce onun inanılmaz satış yeteneğiydi. Muhtemelen Tibor kadar zeki başka insanlar da vardı (ve kesinlikle daha iyi tasarımcılar da) ancak başka hiç kimse bu fikirleri neredeyse hiç değişiklik yapmadan satmayı başarıp insanların görüşüne sunmaya cesaret edemezdi. Kimse onun kadar tutkulu değildi. Bir patron olarak ne müşterilerini ne de çalışanlarını üzmekten imtina ederdi. (Bir keresinde haftalarca üzerinde çalıştığım ve çok gurur duyduğum bir logo için verdiği tepkiyi hatırlıyorum: “Stefan, bu KORKUNÇ, gerçekten korkunç, çok hayal kırıklığına uğradım.”)

Yine de kocaman bir kalbi vardı. Her şeyi riske atma cesaretine sahipti. M&Co’da ünlü bir mimarla işbirliği yapıp bir yıl boyunca üzerine çalıştıkları çok büyük bir mimarlık projesine tanıklık etmiştim. Tibor, “bunu kim müşteriye sunacak” sorusuna karar veremediği için her şeyden vazgeçmeye hazırdı. Tavsiye verme ve bilgelik kırıntılarını dağıtma konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahipti, bu kırıntılar daha sonra sert bir dil olan “Tiborizmler” olarak anıldı. Bana kendi küçük stüdyomu açtığımda, “Bir tasarım şirketini ayakta tutmanın en zor kısmı büyümemek” demişti. Leo Burnett için bir tasarım stüdyosu açmak için Hong Kong’a taşındığımda, “Aldığın ödemeleri harcayıp durma yoksa hayatının geri kalanında reklam ajanslarının şamar oğlanı olursun” demişti. Bu içgörüler M&Co’nun basın tarafından neden bu kadar ilgi gördüğünü de açıklıyor; gazeteciler sadece onu arar ve yazacakları yazının tüm yapısını ve alıntılarını ondan temin ederlerdi. Her zaman mutlu biriydi ve bir alandan diğerine atlamaya hazırdı; kurumsal tasarım, ürün tasarımı, şehir planlama, müzik videoları, belgesel filmler, çocuk kitapları, dergi editörlüğü… Bunların hepsini “her şeyi iki kez yapmalısın, ilkinde ne yaptığını bilmezsin, ikincisinde anlarsın, üçüncüsünde artık sıkıcılaşmıştır” anlayışıyla ele aldı. İyi insanlar için iyi fikirleri içeren iyi işler yaptı.

Şu aralar etkilendiğim isimler ise muhtemelen daha çok sanat dünyasından: James Turrell, John Baldessari, Ellsworth Kelly ve 18’inci yüzyıl Cusco sanat okulunun etkilerini hissediyorum.

En sevdiğiniz beş filmi sorsam…

Pek sıradışı bir zevkim yok: Exit Through the Giftshop, Rivers and Tides, Searching for Sugarman, My Rembrandt, Birdman.

En sevdiğiniz beş kitap peki…

Brian Eno – A Year With Swollen Appendices, Edward DeBono: Thinking Course, Jonathan Franzen – Freedom, David Foster Wallace – A Supposedly Fun Thing I’ll Never Do Again, Steven Pinker – Enlightenment Now.

Favori beş müzisyeniniz…

King Crimson, Lou Reed, Nick Cave, Radiohead, Jay-Z.

En severek takip ettiğiniz üç Instagram hesabı…

@Baroqueblockbuster, @Medievalwounds, @OurWorldinData

Sizin için “tatil”in zihninizde ideal bir resmi ya da tanımı var mı?

Dağlar ve şehirler, tercihen dağlarla çevrili şehirler.

Sizi neler korkutur?

Tanımadığım insanlarla konuşmak ve gereksiz tantanalar. Maalesef.

Bu hayatta en sevdiğiniz şey?

Partnerim ve kız kardeşim.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.