Dünyanın en ünlü yönetici koçlarından Marshall Goldsmith, MediaCat Kitapları’ndan çıkan Kazanılmış Hayat kitabında bizlere, pişmanlıklardan uzak bir hayat yaşamanın yolunu gösteriyor.
Hepimiz yolumuzu bulmamızı sağlayan dengeleyici özelliklere sahibiz. Bunlar motivasyon, beceri, anlayış ve özgüven gibi, hepimizin içinde bulunan ve doğru koşullar altında uyandırılmayı bekleyen güçler.
Duygusal refahımızın ölçütü mutluluktur. İnsanlar kendilerine sık sık mutlu olup olmadıklarını sorarlar ya da bu soruyu başkalarından işitirler. Öte yandan mutluluk çok kısa süren, en geçici duygudurumumuzdur. Burnumuz kaşınır, onu kaşırız, rahatlar ve mutlu oluruz; ardından odada vızıldayan sinir bozucu bir sineği, doğramalardan içeri sızan soğuk havayı fark ederiz, bir yerlerde sürekli damlayan bir musluğu takarız kafaya. Bu, gün boyunca sürer. Mutluluğumuz her an ve sürekli yok olur. Anlam, amaç, meşguliyet, ilişkiler ve başarı da bir o kadar uçucudur. Uzanıp onları yakalarız fakat endişe verici bir hızla parmaklarımızın arasından kayıp giderler.
Oysa hayat pişmanlık ve tatmin arasında uzanan bir sürem üzerinde yer alır. En zengin insan, diyor Goldsmith, aklı en memnun olandır. O da tatmini azamiye çıkarıp, pişmanlığı asgariye indirmekle olur.
Tatmini artırıp pişmanlığı azaltmak için “kazanılmış” bir hayat yaşamak gerektiğini söylüyor Goldsmith. Kazanılmış hayatın bir de tanımını yapıyor: “Her an yaptığımız seçimler, aldığımız riskler ve harcadığımız çaba hayatımızdaki kapsayıcı amaçla uyum sağlıyorsa, olası sonuç ne olursa olsun kazanılmış bir hayat yaşıyoruz demektir.”
Marshall Goldsmith’e göre kazanılan başarıların “hak edilmiş” olmaları kritik nokta. Hak etmek burada bir his aslında. Hak edilmiş başarı, son dakikada bir talihsizlik nedeniyle elimizden kaçmadığı için hafiften bir rahatlama sağlamanın yanı sıra kaçınılmaz ve adil olduğu hissini de verir. Hak edilmemiş başarıysa ilk başta rahatlama ve şaşırma, ardından şanstan faydalanmanın verdiği yapış yapış bir suçluluk duygusu getirir. Tamamen memnuniyet vermeyen, ikircikli bir histir bu.
“Hak edilmiş” hissi ile “kazanılmış bir ödül”ü birbirinden ayırıyor yazar. Kazanılmış bir ödül ve onun uğruna akıtılan enerji ve terin değerini küçümsemek değil burada amaç. Hedefler koymak ve arzu edilen sonuçlara ulaşmak herhangi bir şeyde başarılı olmanın vazgeçilmez ilk adımlarıdır. Yazarın sorguladığı, hayatı kuşatan daha büyük bir amaçtan uzaklaşıldığında bunların kazanılmış bir hayata ulaşmaktaki işlevleri daha ziyade.
Kazanılmış bir hayatın bizlerden sadece birkaç basit talebi vardır diyen Goldsmith bunları şöyle özetliyor:
1. Kendi hayatınızı yaşayın, bir başkasının versiyonunu değil.
2. Kendinizi her gün bir şeyler “kazanmaya” adayın ve bunu alışkanlık edinin.
3. Kazanma anlarınızı salt kişisel hırslardan daha büyük bir şeyle ilişkilendirin.
Ayrıca ekliyor: “Kazanılmış bir hayatın içinde ödül töreni yoktur. Kazanılmış bir hayat yaşamanın ödülü, böyle bir hayatı sürekli olarak kazanma süreci içinde olmaktır.”
Goldsmith’e göre kazanılmış bir hayat yaşamak için kuracağımız temelin ilk tuğlası, ilhamını Buda’nın şu sözünden alıyor: “Aldığım her nefes yeni bir bendir.” Goldsmith’in yorumuna göre Buda, hayatın bir önceki bizden şimdiki bize doğru, birbirinden ayrı ve sürekli bir reenkarnasyon anları süreci olduğunu söylemektedir. Bir an için, seçimlerimiz ve eylemlerimizle haz, mutluluk, üzüntü ya da korku deneyimleyebiliriz. Fakat bu duygu kalıcı olmaz. Her nefeste değişime uğrar ve sonunda yok olur. Bu duygu geçmişteki siz tarafından deneyimlenmiştir. Bir sonraki nefesimizde, önümüzdeki ay ya da gelecek yıl olmasını umduğumuz şey de farklı bir biz, yani gelecekteki biz tarafından deneyimlenecektir. Kendimizin yegâne önemli inkarnasyonu şu an şu nefesi almış olan şimdiki bizdir.
Buradan hareketle bir “her nefes paradigması” ortaya atıyor Goldsmith. Peki, bu “her nefes paradigması” kazanılmış bir hayat yaşamaya nasıl bağlanıyor?
Yazara göre, öğretmenimizin övgüsü gibi ufak şeylerden iyi bir şöhret ya da sevdiğimiz insanların sevgisi gibi büyük şeylere kadar kazanmış olduğumuz değerli her şeyin, dünyanın rasgeleliğine ve kayıtsızlığına tabi ve geçici olduklarını kabul edecek olursak, o kıymetli varlıkların da sürekli, her gün, her saat, belki de alınan her nefes kadar sık ve baştan kazanılması gerektiğini de kabul etmek durumundayız.
Kazanılmış bir hayat için bir sonraki adım “kendi hayatını yaşamak” ve bunun için de “kendi hayatını yaratmak”tır. Oysa pek çok güç bizi kendi hayatımızı yaratmaktan alıkoyar.
Bunların ilki atalettir. Atalet tembellik anlamında değildir. Değişmek veya gelişmek yerine içinde bulunduğumuz durumda kalmaya ısrar etmektir.
İkinci güç, yetiştirilmeden gelen programlanma şeklimizdir. İnançlarımız, toplumsal değerlerimiz, başkalarına nasıl davrandığımız, bir ilişkide nasıl davrandığımız hatta hangi takımı tuttuğumuz bile programımıza dahildir. Hepsinden öte, öz imgemiz de programlanmıştır. Üçüncüsü, zorunluklarımız bizi umarsız kılabilir. Sürekli kendinden taviz vermek ve fedakârlık yapmak yıkıcıdır. Sürekli herkesi memnun etmeye çalışmak, Goldsmith’e göre, başarısızlık için garantili bir formüldür. Dördüncüsü, hayal gücümüz eksik olabilir. Farklı seçenekler olduğunu hayal edemeyiz bazen. Beşincisi, değişimin hızına ayak uydurmakta zorlanabiliriz. Altıncı güç ise başkasının hayatını yaşamaktır. Çünkü bu bizi uyuşturur. Yazar, sonuncuya “uçuş pistinin sonuna ulaşmak” adını veriyor. “Uçuş pisti” Goldsmith’in terminolojisinde kaderimizi tamamlamak için kendimize biçtiğimiz zaman.
Fakat, diyor Goldsmith, bu engeller aslında bir kenara itip yola devam edebileceğimiz geçici tıkanıklıklardır. Zira hepimiz yolumuzu bulmamızı sağlayan dengeleyici özelliklere sahibiz. Bunlar motivasyon, beceri, anlayış ve özgüven gibi, hepimizin içinde bulunan ve doğru koşullar altında uyandırılmayı bekleyen uykudaki güçler. Sadece arada sırada potansiyelimizin bu yapıtaşlarını kendi faydamız için nasıl kullanacağımızın bize hatırlatılmasına ihtiyacımız var.
Goldsmith kazanılmış bir hayat yaşama konusunda altı öğenin zaruri olduğunun altını çiziyor. Ona göre bunlar motivasyon, beceri (veya yetenek), anlayış, özgüven, dış destek (en az bir birey veya gruptan) ve yapmak istediğimiz şeye bir pazar bulunmasıdır. Yazara göre bu altı faktörün her biri dengede, birbirlerini destekler konumda olmalıdır. İçlerinden bazılarını seçemeyiz. Beşinde güçlü, birinde zayıf olamayız. Ancak bunları sağladıktan sonra hayatımızı kazanmayı bir alışkanlık haline getirebiliriz.
Bütün bunlar çok güzel, ama hayatımızı kazanmak ne kadar sürecek? Goldsmith bu soruya cevaben, bu hayatınız boyunca oynayacağınız en uzun maçtır, diyor ve ekliyor: “Kazanmak, yapmak için yola çıktığımız şeyi başardığımızda ya da dünyada veya kendi içimizde değişen koşullar, yapmakta olduğumuz şeye devam etmeyi gereksiz kıldığında sona erer. Kazanmak, kim olduğumuzu yeniden tanımlamak için hayatımızı yeniden yaratmaya, bu bir başkasının fikri olsa bile hayatımızı kendimizin yapmaya karar verdiğimizde başlar. Başlangıç ve son arasında, birçok şeyi bırakmamız –rolümüz, kimliğimiz, geçmişe olan bağlılığımız, beklentilerimiz– ve bir sonraki şeyimizi bulabilmek için var gücümüzle uğraşmamız gerekir. Hayatımızdaki her yeni başlangıcı işte böyle kazanırız. Hayatımızın bir bölümünün kapısını kapatmalı ve yeni bir kapı açmalıyız.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.