Sosyal medya popülist siyasetçiler için yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda kitlesel algı yönetimi, kriz yönetimi ve seçmen mobilizasyonunu sağlamada da vazgeçilmez üstünlüklere, birçok avantaja sahip. Fakat sorulması gereken soru; acaba sosyal medya popülist olmayan, dürüst bir siyaset için de aynı paya sahip olabilir mi?
Trump 2024 seçimlerinde rakibine beklenenden de büyük bir fark atarak bir dönem ara verdiği başkanlık koltuğuna yeniden oturacak. Siyasal iletişim uzmanları, Trump’ın bu sonucu almasında birçok faktörün yanı sıra sosyal medyanın da etkili olduğunu söylüyor. Gerçekten de sosyal medya siyasal iletişimde doğru kullanıldığında ve özellikle popülizm üzerinden siyaset yapan liderler için büyük avantajlar sağlıyor.
Öncelikle sosyal medyanın, siyasetçilerin mesajlarını geleneksel medyada olduğu gibi kapı bekçisi dediğimiz aracıların süzgecinden ve onayından geçirme zorunluluğunu ortadan kaldırdığını belirtmek gerekir. Artık siyasetçiler seçmenlerine doğrudan ulaşabiliyorlar. Nitekim Trump da mesajlarını, daha çok kendi kameralarına konuşarak ürettiği video içerikleriyle seçmenlerine ulaştırmanın avantajını yaşadı. Sosyal medyanın anlık mesajlaşma olanağı da Trump’ın olaylara, eleştirilere anında yanıt vermesini, karşı saldırıya geçebilmesinde işini oldukça kolaylaştırdı.
Sosyal medya, genellikle “beğeni” ve “paylaşım” alma olasılığı bulunan, örneğin öfke, üzüntü, korku gibi duyguları tetikleyen sansasyonel içerikleri daha çok öne çıkardığı için seçmenlerin duygusal bir bakış açısıyla karar vermelerini de teşvik etmede epeyce etkili olabiliyor. Trump’ın da seçmenleriyle sosyal medya üzerinden daha çok ve düzenli olarak duygusal mesajlarla iletişim kurduğunu görmek doğal olarak bizleri hiç şaşırtmadı. Bu durum, seçmenlerin sosyal medya üzerinden mobilize olmalarında ve kendi iletişim ağlarını oluşturmalarında da etkili oldu. Böylece, pek çok popülist siyasetçi gibi Trump da “biz ve onlar” karşıtlığı üzerinden kutuplaştırma siyasetini daha güçlü bir şekilde uygulama fırsatı bulmuş oldu.
Trump’ın polemikçi yönü, sosyal medya üzerinden daha da şahlandı. Yaptığı çıkışlarla, tartışmalarla geleneksel medyanın da dikkatini çekerek, Trump’a mesafeli bazı televizyon ve gazetelerde bile haber olmasını bildi. Sosyal medyada yaratılan polemiklerin geleneksel medyada haber olma durumu, adayların popülist söylem ve kışkırtıcı dil kullanmalarının önünü daha da açtı.
Pek çok örnek üzerinden sosyal medyanın, siyasetçilerin gerçekleri kolayca eğip bükmelerinde ve kitleleri manipüle etmede işlerini kolaylaştırdığını iyi biliyoruz. “Post-truth” çağının isim babası sayılabilecek Trump da bu seçim döneminde sosyal medyayı gayet etkili bir şekilde kullanarak geçmişteki performansından bile daha iyi olduğunu kanıtladı ve pozisyonunu sağlamlaştırdı.
Yine bildiğimiz gibi sosyal medya algoritmalarını istenilen içerikleri istenilen seçmen gruplarına iletmede siyasetçilerin elini oldukça kolaylaştırıyor. Trump’ın kampanya ekibi de yaptıkları detaylı veri analizleriyle farklı demografik gruplara neredeyse kişiye özel içerikler üreterek ve özellikle, belirli kelime ve sloganlarla, Trump’ın bazı seçmen gruplarına doğrudan ulaşmasını başarıyla sağladılar.
Malum, liderler sosyal medyada sadece politik söylemleriyle değil, kişisel ve gündelik yaşantılarıyla da boy gösterebiliyorlar. Trump da sosyal medyanın bu avantajını kullandı ve kişisel markasını güçlü bir şekilde yansıtabildi. Ait olduğu sınıfsal özelliklerinin dışında yarattığı halktan yana, tuttuğunu koparan, doğruları söylemekten korkmayan, gözü pek, güçlü bir persona üzerinden neredeyse asla Trump’a oy vermez denilen çok farklı kesimlerin oylarını almada rakibine oranla çok başarılı oldu.
Sosyal medya yapısı gereği, kısa süreli, dikkat çekici içerikleri daha çok ön plana çıkarıyor. Bilgi yüklü, kapsamlı, ayrıntılı içeriklerin uzun vadede etkisi yüksek olsa da anlık etki yaratması oldukça zor. Bu nedenle sosyal medyada duygusal etki yaratan, basitleştirilmiş mesajlar hızla yayılarak geniş kitlelere daha kolay ulaşabiliyor. Bu durum samimi, esprili, saldırgan, günlük popülist bir dil ve üslubun siyaset sahnesinde başat bir dil haline gelmesine de yol açtı. Doğrusu Trump da bu dili ve üslubu kullanmada zaten çok başarılıydı. Bu konudaki ustalığını bir kez daha kanıtlayarak diğer siyasetçilerin açık ara önüne geçmesini bildi.
Özetlemek gerekirse, sosyal medya, popülist siyasetçiler için yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda kitlesel algı yönetimi, kriz yönetimi ve seçmen mobilizasyonunu sağlamada da vazgeçilmez üstünlüklere, birçok avantaja sahip. Bu özellikleriyle sosyal medyanın 2024 ABD Seçimleri’nde Trump’ın zaferinde de önemli bir paya sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat sorulması gereken soru; acaba sosyal medya popülist olmayan, dürüst bir siyaset için de aynı paya sahip olabilir mi?
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.