“İllegal Hayatlar: Meclis”in yaratıcıları Mahsun Karaca ve Cenk Çelik ile birlikteyiz. Filmin gişe başarısının ardındaki dinamiklerden, sinema salonlarının ve Türk sinemasında mizahın akıbetine doğru uzanıyor sohbetimiz.
2023’te başlayan İllegal Hayatlar yolculuğu, mizahı meclise taşıdığı devam filmiyle geçen yılın en çok izlenen yapımlarından biri oldu. Yönetmen Cenk Çelik’e göre izleyicinin hayatta kalma refleksine dokunan ve içinde kendisini gördüğü bir hikâye bu. Filmin “Mahsun Başkan”ı Mahsun Karaca ise anaakımdaki siyasi mizah eksikliğinin başarılarındaki etkisine değinerek esnaf çıkışı yaşadığı bir olayla özetliyor düşüncelerini…
Cenk Çelik: Öncelikle işimize yaklaşımımıza bağlıyorum. Bir işi yaparken samimiyseniz ve yüksek bir heyecanınız varsa bu dolaylı yoldan seyirciye de geçiyor. Bu yüzden sektöre girdiğimden beri, beni heyecanlandırmayan projelerde çalışmamayı tercih ettim. Mecbur kalıp çalıştıysam da ilk fırsatta oradan uzaklaştım. İnanmadığım bir senaryoya seyirciyi de inandıramam. Ayrıca bu başarıyı halkın siyasi hicve olan açlığına da bağlıyorum tabii ki. Filmi, sadece bir eğlence aracı olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir yansıma ve eleştiri platformu olarak konumlandırmaya çalıştım. Bu, izleyicinin kendini filmde bulmasını, gülüp düşünmesini sağladı. Sanırım “İllegal Hayatlar: Meclis” izleyicinin hayatta kalma refleksiyle paralel bir yerden sesleniyor. İnsanlar her zaman hayatın kaosuna, düzenin absürtlüğüne dair bir şeyleri anlatan hikâyelere çekiliyor. Biz de bu hikâyeyi anlatırken dürüst olmaya çalıştık; sistemin alayını alaya alırken bile onu anlayışla kucakladık. İzleyicinin ilgisini çeken şey tam da bu: Kendilerini gördüler. Bu biraz kahkahanın iyileştirici gücüyle ilgilidir, biraz da herkesin kafasında gizlice dönüp duran soruları dillendirme cesaretiyle.
Mahsun Karaca: Anaakımda siyasi mizahın uzun zamandır yapılmaması çok etkili oldu bence. Tabii filmimizin herhangi bir siyasi görüşe yakın durmaması da çok önemliydi. Zaten amacımız da siyaseti, aslında can sıkıcı olan yanlarıyla tiye alarak seyir zevki olan, eğlenceli bir film yapmak, aynı zamanda insanlara ülkenin temel sorunlarını hatırlatmaktı. Bunun bizi başarıya ulaştırdığını düşünüyorum.
MK: Markaların siyasi içerikli bir işe yanaşmayacağını düşündüğümüz için hiç denemedik bile. Bence deneseydik de olmazdı.
CÇ: “Marka güvenliği” reklamverenin çok önemsediği bir konu. Elbette büyük oranda haklılar. Özellikle büyük şirketlerin tek bir yanlış hareketle milyonlarca dolar kaybettiği birçok örnek var. Fakat iş “efsane reklam kampanyaları” başlığına gelince herkesin ballandıra ballandıra anlattığı başarılı örneklerin hepsi, aynı zamanda müthiş bir cesaret örneğidir. Burger King reklamında küflenmiş hamburger kullanarak “bizim ürünlerimiz doğal” mesajının verilmesi fikrine kaç marka ikna olur mesela? Ya da KFC’nin yaşadığı tedarik sorunuyla ilgili özür dilemek için markasını “FCK” olarak değiştirip reklam vermesi fikrine?.. Bunlar büyük markalar için kolay kararlar değil. Üstelik bizim ülkemizde hiç kolay değil. Bu yüzden İllegal Hayatlar gibi bir içerik sözkonusu olduğunda reklamverenlerle ilişkimiz kısa süreli oluyor. Bir tür “one night stand” diyebilirim. Birbirimizden çok memnun kalıyoruz ama daha sonra görüşmüyoruz.
MK: Geçen yine bir esnaf ziyareti çıkışı, çöpten ekmek toplayan teyzeyi ve onun uyuşturucu bağımlısı çocuğunu gördüm. Teyzenin elini öptüm. “Var mıdır benden bir isteğin?” dedim. “Ne isteyeyim ki evladım?” dedi. “Bizde neden ortalama bir mizah yapılıyor? Neden siyasi mizah yapılmıyor?” dedi… Ben o teyzeye hiçbir şey söyleyemedim!
CÇ: Türkiye’deki mizah, uzun zamandır kalabalığa hitap etme kaygısıyla şekilleniyor, bu da doğal olarak daha “ortalama” mizahı getiriyor. Ama yeni nesil mizahçılar, özellikle sosyal medyada, küçük ama sadık kitlelere hitap ederek büyüyor. Bu cesaretin beyazperdeye taşınması biraz zaman alabilir. Çünkü sinema daha büyük bir yatırım; insanlar hâlâ “gişe korkusuyla” cesur adımlar atmakta zorlanıyor. Şu anki ekonomik ve kültürel iklim göz önüne alındığında, yatırımcıların cesaretini artırmak için bu yeni mizahın hem sanatsal hem de ticari başarısını kanıtlamak önemli. Ben, mizahın evrim geçireceğine ve sinemanın bu değişimi yansıtacağına inanıyorum.
CÇ: Salonların geleceği tartışmasında, ben optimist taraftayım. Sinema salonları toplumsal bir deneyim, bir ritüel; streaming platformları ise bireysel ve evsel bir deneyim sunuyor. Her ikisinin de kendine has değeri var. Fakat sinemanın atmosferi, izleyicilerin bir araya gelmesi ve ortak bir hikâyeyi paylaşması, bana göre hâlâ eşsiz. Pandemi sırasında hepimiz evde izlediğimiz içeriklerle vakit geçirdik, ama dürüst olalım: O his, o toplu heyecan eksikti. Ben streaming platformlarını da seviyorum çünkü hikâyelerimizi daha geniş kitlelere ulaştırıyor. Ama sinema salonlarının yeri başka. İnsanlar sadece filmi değil, bir deneyimi satın alıyorlar. Salonlar hayatta kalacaktır, sadece kendilerini dönüştürmeleri gerekecek.
MK: Ben sinemanın geleceği açısından karamsar olan taraftayım. Streaming platformlarının sinemayı ağır bir şekilde yaraladığını ve bunun büyüyeceğini düşünüyorum. Böyle olmasını istemezdim. Sinema benim için de çok kıymetli bir mecra. Tamamen biteceğini düşünmüyorum ama çok niş bir kitleye hitap eden lüks bir etkinlik şekli olacak gibi geliyor bana.
MK: İlk tanıştığımızda Cenk’in daha önce yaptığı bir internet dizisi ve bir de sinema filmi vardı. Ben de o zamanlar YouTube’a 1 dakikalık mizah videoları çekiyordum. Birlikte bir şeyler yapmayı denedik ve frekansımız uyuştu. Onlarca video yaptık ve bu birliktelik sinema filmine kadar ilerledi. Dostluk ilişkisi kurduğun birisiyle çalışmanın olumlu yanları çok. Mizahın dili uyuşuyor. Bu da hem güven ortamı sağlıyor hem de işin kalitesini artırıyor. En basitinden; bir repliğin ya da bir hareketin bende nasıl duracağını benim kadar iyi bilen birisiyle çalışıyorum. Bu büyük bir konfor alanı yaratıyor. Olumsuz yanı ise dostluk ve iş ilişkisi dengesini düzgün kuramazsanız avantaj olan şey bir anda dezavantaja dönüşebiliyor. Şimdiye kadar dengeyi iyi kurduğumuzu düşünüyorum.
CÇ: Bir dostla iş yapmak bıçak sırtı bir durum aslında. Dengeyi koruyamazsanız ikinizden biri düşer. Ama bizim yolculuğumuzun özü, birbirimizi tamamlamakta yatıyor. Biz ilk tanıştığımızda Mahsun’un çok az takipçisi vardı. Yeni başlamıştı bu işlere. Sonra birlikte bir şeyler yazmaya ve çekmeye başladık. Çektiğimiz o videolar sayesinde daha iyi tanıdık birbirimizi. Birbirimizi tamamlayabildiğimizi gördük. Böyle bir dost ile iş yapmanın başlıca avantajı, aramızda kurduğumuz derin güven ve anlayış. Bu, yaratıcı süreci hızlandırıyor ve işin kalitesini artırıyor. Bazen hiçbir şey söylemeden bir bakışla bile anlaşabiliyoruz. Zorlukları ise; dengeyi korumak bazen zor olabiliyor. İş ortaklığı, birbirimize karşı dürüst ve açık olmayı gerektiriyor, bu da bazen dostluk ilişkisindeki konfor alanını zorlayabiliyor. Yine de bu yolculuğun bize getirdiği ortak başarı ve öğrenme çok değerli.
CÇ: Yeni bir komedi dizisi üzerinde çalışıyorum. Ayrıca çok sevdiğim bilimkurgu ve fantastik türlerinde işler de var yapmak istediğim. İllegal Hayatlar’ın devam filmi de gündemimizde ama bunu konuşmak için henüz erken.
MK: Ben şu anda bir dijital platform dizisi yapıyorum zaten. Sonrası için de yapmak istediğimiz birçok proje var. Şimdiden bunları anlatmak işin büyüsünü bozabilir. O yüzden “Bekleyin ve görün!” diyerek artistlik yapmak istiyorum.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.