McCann Paris Sanat Yönetmeni Lauren Haberfield'den, sektörün en sancılı meselelerinden toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine öneriler.
02.11.2018 - 09:53 | MediaCat
McCann Paris’in sanat yönetmenlerinden Lauren Haberfield, Cannes Lions’ın geleceğin kadın liderlerini bir araya getirdiği oluşumu See It Be It’te yer alan 20 kadından biri. Haberfield, sektörün en sancılı meselelerinden toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki önerilerini Ad Age için kaleme aldı.
Advertising Week’teyiz. Bir araya gelmek ve birbirimizin sırtını sıvazlayarak çeşitlilik sorununu aşmak adına ne kadar kararlı olduğumuz hakkında konuşmak için bir başka fırsat…
Bu iş için özel olarak oluşturulmuş (hepimizin kurulmalarına dair kendimize pay çıkaracağımız) organizasyonlar sayesinde belli bir aşama kaydedildi. 3% verilerine göre bugün ABD’deki kreatif direktörlerin yüzde 29’u kadın. Sektör, nihayet temsil meselesinin önemli olduğunu fark etti ve pek çok şirket çeşitliliğe daha çok kucak açan çalışma alanları yaratmak için anlamlı adımlar atmaya başladı. Ajansların yaratıcı liderlik pozisyonlarına yapılan göstermelik kadın yönetici atamalarını kastetmiyorum.
Aktif bir şekilde kadınları lider rollere taşımak için çaba sarf ettik. Oynanan oyunun şartlarını taraflar için eşitledik ve kadınlar nihayet hak ettikleri değeri görüp fırsat eşitliğine kavuştu. Sorun çözüldü! Şimdi kadınlar olarak yapmamız gereken tek şey sıkı çalışmak ve onlara kim olduğumuzu göstermek. Böylece hepimiz zirveye yükseleceğiz… değil mi?
Üzgünüm ama yazdıklarıma yakın bile değiliz. Evet, belki yukarıya baktığımızda daha fazla kadın görüyoruz ama trans olmayan beyaz erkekler dışında herkes için, bu sektörde başarılı olmanın yaptığınız işin ne kadar iyi olduğu veya ne kadar yetenekli olduğunuzla alakalı olmadığını biliyoruz. Eğer sektörde geçirdiğim süre bana bir şey öğrettiyse o da şu: Seviyesi ne olursa olsun her yaratıcı kadın ilgili ilgisiz bir sürü saçmalıkla başa çıkmak, bunun üzerine de insanların ağızlarını açık bırakacak, aşırı iyi işler üretmek zorunda.
Bu yıl Cannes Lions tarafından oluşturulan ve dünyanın dört bir yanından 20 kadının “geleceğin kreatif
liderleri” olarak tanıtıldığı See It Be It’teki isimlerden biriydim. Kişisel düzeyde danışmanlık aldığım, eğitim gördüğüm, networking ve gelişim imkânı bulduğum, hayatımı değiştirmeye aday bir hafta geçirdim. Festivalden müthiş bir motivasyon, oyunun kurallarını değiştirecek yeni fikirler ve çok gerçekçi bir optimizmle ya da Oprah’ın ifadeleriyle söylemek gerekirse “Ufukta yeni bir gün var!” diyerek ayrıldım.
Festivalin üzerinden dört ay geçti. Hâlâ o günün şafağını bekliyorum.
Peki, bu sorun hakkında nasıl sonsuzluğa uzanan konuşmaları sonlandırabilir ve gerçekten onu aşmak için çalışmaya başlayabiliriz? İlk olarak yapmamız gereken şey şu bilince varmak: Çeşitlilik rakamlar ve yüzdelerle alakalı, istatistiki bir mesele değil; başkalarının farklılıklarını kucaklamak ve zihinlerimizi yeni düşünce yöntemlerine açmakla ilgili bir mesele. Olimpiyat altın madalyası sahibi, aktivist ve kelimenin her anlamıyla efsane Abby Wambach’ın ifadeleriyle: Çeşitlilik azınlıkları masaya davet etmek, dahiliyet ise onların konuşmasına müsaade etmektir.
Masalara daha fazla kadın veya farklı ırklara mensup, farklı yaş gruplarından insanlar davet edebiliriz ama bu, insanların görüşlerinin getireceği farklılıkları kucaklamayacak olduktan sonra bu zahmete girmeye ne gerek var? Yoksa bunu bir önceki Advertising Week’te CEO’nuzun çeşitlilik hakkında söylediği içi boş bir vaadin altını doldurmak için mi yapıyorsunuz?
Sektörümüzdeki eşitsizlikler hakkında hepimiz sorumluluk almak durumundayız. Kendinizi feminist olarak tanımlamanız yeterli değil. Seksist veya ırkçı olmamanız ya da insanları yaşları üzerinden ayrımcılığa tabi tutmamanız, bu işte sorumluluğunuz olmadığı anlamına gelmez. Bu sorun hakkında bir şeyler yapmalısınız.
[…]
Projelerin yönetimini kadınlara mı bırakıyorsunuz? Farklı projeler olmasına özen gösterin. Güzellik veya kadın odaklı bir kampanyadan farklı bir proje seçin.
Panelinizde kadınların konuşmasını mı istiyorsunuz? Bırakın yaratıcılıkları hakkında konuşsunlar, kadın olmak hakkında değil.
Takım içi kimyayı artıracak bir aktivite mi planlıyorsunuz? Bunu öğle saatlerinde yapın ki anneler (ve babalar) çocuklarıyla geçirecekleri zamandan feragat etmek durumunda kalmasın.
Dahiliyet her gün, yaptığımız her hareketin, aldığımız her kararın kalbinde olmalı ve bunun hemen gerçekleşmeye başlaması gerekiyor. Yarışı kaybediyoruz. Eğer kendimizi bir şekilde uyarlamayı başaramazsak, halihazırda danışmanlık şirketleri, teknoloji devleri ve in-house modele geçen reklamverenlerin baskısı altındaki ajanslar olarak rekabet edemeyecek duruma düşeceğiz. İçinde bulunduğumuz dünyayla bağlantı kuracak, yeni bir şeyler yapabilmenin yolunun zihinlerimizi açmaktan ve farklılıkları kucaklamaktan geçtiğini anlamak durumundayız.
[…]
Bir an olsun cinsiyet temelli şu sorunu çözdüğümüzü ve sektörümüzün kenarlarına itilmiş, kırılgan egoların etrafında gezinirken adımlarına dikkat etmek ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak konusunda yalan söylemek durumunda kalan, seksist olduğu aşikâr olan ama “sadece şaka” olan ve o şakaya gülmek zorunda hisseden ve “tehditkâr” görünmek gerektiğini düşünen birbirinden yetenekli kadınların işlerine odaklanabildiklerini düşünün…
Çok daha iyi kampanyalar üretilir, hepimiz çok daha mutlu olurduk.