Bir tasarımcı için dünya standartlarında iş üretmenin veya dev şirketlerin radarına girmenin yolu, var olan eğilimleri doğru kavrayıp uygulayabildiğini kanıtlamak mıdır? Gelin biraz düşünelim.
Her yıl tasarım dünyasını meşgul eden trend, yani eğilim konusu, kaçınılmaz bir şekilde 2022 için de bolca konuşulacak. “İllüstrasyon kullanımı revaçta olacak”, “Büyük tipografi dünyayı sarsacak”, “Renk geçişleri geri dönecek”, “Üç boyutlu düğmeler diğerlerini sollayacak”, “Retro-fütürist afişler dört bir yanı saracak” gibi başlıkları birçok yerde görmeye başlayacağız. Peki, bir tasarımcı için dünya standartlarında iş üretmenin veya dev şirketlerin radarına girmenin yolu, var olan eğilimleri doğru kavrayıp uygulayabildiğini kanıtlamak mıdır? Gelin biraz düşünelim.
Tasarım eğilimlerinden haberdar olmak her tasarımcı için önemlidir. Profesyonel bir tasarımcı, sektöründe olup biteni algılayabilmeli, bu alanda öncü, eğilim belirleyici markaları yakından takip edebilmelidir. Apple gibi bir dev, bugün imzası haline gelmiş olan beyaz ağırlıklı tasarım dilinden uzaklaşmaya karar verip bir anda siyaha dönecek olsa, geniş bir kitle hiç düşünmeden arkasından gidecektir. Çoğu marka siyaha yönelecek, bazıları da Apple’ın boşalttığı alana, yani beyaza hücum edecektir. Bu durumda “siyah”, bir anda “yılın tasarım eğilimleri” arasındaki yerini alacak, listenin başına eklenecektir. Birçok tasarımcı, nedenini sorgulamadan, faydasını ya da zararını yeterince irdelemeden bu yola girecek, birçok müşteri de “Apple gibi” tasarımları olduğu için gururlanacaktır.
“Logo sadeleştirme” eğilimi de benzer bir yolda gidiyor. Özellikle dijital markaların kimlikleri her geçen gün birbirlerine benzemeye başlıyor. Sadeleşmenin elbette belli teknik faydaları var ancak bu, modaya dönüşmeyi gerektiren bir durum değil. Çünkü her markanın temsil ettiği değerlerin görsel karşılığı birbirinden farklı. Dünyaca ünlü A markasının, sans-serif yazı tipinden serif yazı tipine geçmesi, B markasının “ayak uydurmasını” gerektiren bir gelişme olarak algılanmamalı.
Eğilim takıntısının belki de en net biçimde kendini gösterdiği, neredeyse bir karikatüre dönüştüğü alan… Dribbble’a girin ve arama kutucuğuna “UI” yazın. Karşınıza çıkan ilk 50 işe hızlıca göz atın. Nasıl da hepsi aynı elden çıkmış gibi görünüyor değil mi? Oysa karşınızda 40-45 farklı tasarımcının işleri duruyor. 40’tan fazla tasarımcı ve birbirinden tümüyle farklı 50 proje… Hepsinin aynı görsel dili konuşması, kullanıcının zihninde aynı duyguyu tetiklemesi mantıklı mı? Elbette değil.
Peki, ne yapmalı? Belki de ilhamı tasarım eğilimlerinde değil, işin kendisinde aramalı. Tasarımcı bir projeyi tasarlamaya başlamadan önce, o alanda en son yapılmış işlere göz atmak yerine, projenin kimler tarafından, ne tarz ortamlarda, hangi koşullarda kullanılacağını sorgulamalı. Markayı tanımalı, ürettikleri ürünü kullanmalı, onunla yatıp kalkmalı. Beğendiği bir eğilimi taklit edebilecek teknik beceriye sahip olduğu için değil, yepyeni bir kullanıcı deneyimini hem markanın ihtiyaçlarına en uygun hem de görsel olarak özgün bir değer taşıyabilecek biçimde yorumlayabileceğini düşünerek gururlanmalı. Böyle düşünenler, en kötü ihtimalle özgün işler tasarlayan başarılı tasarımcılardan olurlar. En iyi ihtimalle ise eğilimleri düşünmeden takip eden değil, düşünmeden takip edilen o eğilimleri yaratan tasarımcılara dönüşürler.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.