MediaCat

Depremle ortaya çıkan 3 gerçeklik

Bir bağlam, bir belirsizlik, bir de beklenti…

Depremle ortaya çıkan 3 gerçeklik

6 Şubat depremi sonrası gözüme çarpan üç gerçekliği paylaşmak istedim. İlki sesine geri kavuşan beyaz yakalılar, diğeri Türkiye’de geleceğe dair tahmin yapmanın önündeki zorluk, sonuncusu da en gerçek hayal kırıklığımız üzerine…

Bir bağlam: Yaşananlara tepkili beyaz yakalılar

Deprem felaketi ile birlikte insanların yaşadığı duygusal çöküntünün ilk görüldüğü yer kuşkusuz siyasilerin sosyal medya hesapları oldu. Bu durum, olumsuz yorum yapılmaktan çekinilen siyasilerin hesaplarına kadar etki etti. Tüm bu etkileşimlerdeki insanların kimler olduğunu Platon.Ai’ın yapay zekâ destekli analiz aracı yardımlarıyla incelediğimizde, negatif yorumda bulunanların yüzde 92’sinin gerçek insan olduğunu görüyoruz. Sosyal medyaya girip tepkisini, çoğunlukla kavgaya girmeden tek bir yorumla dillendiren, tekil kullanıcılar bunlar. Ciddi bir çoğunluğu orta-orta üst gelire sahip, ağırlıklı olarak maaşlı beyaz yakalılardan oluşuyorlar.

Bir süredir kendi görüşlerini ifade etmekte çekingen davranan influencer’ların ve ünlülerin politize oluşunu zaten gözlemliyorduk. Bu duruma artık yıllar içerisinde sessiz kalmayı tercih eden apolitik beyaz yakalıların da katıldığını görüyoruz. Türkiye ortalamasının üzerinde kültür-sanat ve kurumsal mizah gibi niş alanlara ilgi duyan, tüm kaslarıyla şehirli yaşama adapte olmuş bir kitleden bahsediyoruz. Diğer bir bakış açısıyla ekonomik krizin sıkıştırarak hayallerini hırpaladığı, ev ve araba sahibi olma arzularını bilinmezliğe ertelemek zorunda kalan, dışarıda yemek yeme frekansını azaltan, zorunda kalmadıkça minimum masraf çıkartan, yurtdışına kimlerin gidebildiğini merak eden, geleceği konusunda aktif söz sahibi olmak dışında başka çıkış yolu göremeyen gerçek insanlardan bahsediyoruz. Bu kitlenin takip ettiklerinin bir karmasını yaptığımızda @tarkan, @bikotbitisortmag, @merikkeskin, @dincerisgel, @secularturkey, @zaytung, @kafadergisi gibi hesapları görüyoruz.

Bir belirsizlik: Türkiye’yi günden güne okumak gerek

Türkiye’deki marka profesyonelleri dünya ortalamasının çok üzerinde bir belirsizlikle sınanıyor. Pandemi ile hayatımıza giren “Bizi şimdi ne bekliyor?” sorusu pandemi sonrasında hiç hızını kesmeden hayatımızdaki önemini korumaya devam ediyor. Böyle durumlarda gözler haliyle pozisyonu gereği stratejik düşünmesi gereken insanlara çevriliyor. Biz de Rafineri’de stratejik tecrübemizden yola çıkarak belirli öngörüler yaptık. Gündemin deprem acısından arınacağı normalleşme başlangıcını, en yakın bulduğumuz senaryoda, aşağıdaki tabloda 3 numarayla ifade ettiğimiz Ramazan Bayramı dönemine koymuştuk. Sonra ne oldu? EYT’nin hızla yürürlüğe girmesi, Meral Akşener’in açıklamaları, o dönem hala açıklanmamış olan seçim tarihinin kesinleşmesi… Deprem gündem tam dağılmasa da silikleşti. Türkiye bir kez daha krizlere karşı ne kadar bağışıklık geliştirdiğini ispatladı. Acı içimize işliyor ama üstümüze yapışmıyor gibi adeta. Grafikte ibre hızla 4 numaraya kaydı. Bu yüzden 20 Mart haftasına girdiğimiz bu günlerde son derece normalleşmiş bir reklam kuşağı ile karşı karşıyayız. Markalar seçim öncesi son ticari kozlarını oynuyorlar. Neşeli ve canlı ses tonlarını tercih eden markalar dahi görüyoruz kuşakta ve tüm bunlar bize bir kez daha hatırlatıyor: Türkiye’yi çoğu zaman günden güne okumak gerek.

Bir beklenti: Ne yaptığını bildiğini gösteren kurum, kuruluş ve markalar

İnsanlar bu tarz dönemlerde kuşkusuz güven arıyorlar. Araştırmalara baktığımızda güven yaratmanın net bir yolu olduğu çarpıyor göze: İnsanlara ne yaptığını bildiğini göstermek. Bu sebepten, deprem sonrası Ipsos araştırmalarına göre, Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur gibi isimler ilk andan itibaren sosyal medyayı kullanma güçleriyle güven toplamış görünüyorlar. Bu yüzden, LC Waikiki’nin deprem olur olmaz “Kışlık kıyafetlerle tırları yola çıkardık” paylaşımı markayı takdir edilen markalar arasında konumlandırıyor ya da ETİ’nin doğal afetler ve acil durumlardan etkilenenler için geliştirdiği bisküvisi kendi adına konuşan bir ürüne dönüşüyor. Tam da bu sebepten, Starbucks ve Netflix gibi lovemark’ların tereddütlü davranması insanlarda hayal kırıklığı yaratıyor. Beklentimiz ne kadar büyükse, hayal kırıklığımız da o kadar büyük oluyor. Bu da bizi markaların önümüzdeki dönem büyüyen beklentilere nasıl cevap vereceği gerçekliğine götürüyor.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.