Antroposen’den “Androsen”e doludizgin!

Teşbihte hata olmaz, şu ünlü “Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete” deyişini yaşananlara uyarlayalım: İnsanlık, yapay zekâ alâmetine binmiş, küresel iklim krizi kıyametine doludizgin yol alıyor.

“İnsan bilinci, evrimde kocaman, trajik bir hatadır. Doğa, kendinden bağımsız bir ‘boyut’ yarattı. Doğa kanunlarına göre, normal şartlarda insan var olmamalıdır. Bir benliğimiz olduğu yanılgısı içinde yaşayıp gidiyoruz. İstisnasız herkes bir birey olduğuna inanmaya programlanmış. Ama gerçekte herkes bir hiç. Türümüzün yapabileceği en onurlu şey, bu programlanmamızı reddetmektir. Üremeyi durdurmaktır. El ele verip kendi soyumuzu tüketmektir. Ve böylece insanlık bu haksızlığa bir son vermiş olur.”1

Sene başında bu sayfalarda kaleme aldığım yazıda2, an itibarıyla insan kültürel kapasitesinin geleceğe dönük ürkütücü dinamikler de barındıran başlıca iki çıktısından söz etmiştim: Yapay zekâ (YZ) ve küresel iklim krizi/kıyameti (KİK). İkisi de artık her daim bizimle. Öyle ki bir yandan Grok gibi halen uygulamada olan YZ sürümlerinin gerek Türkiye’de gerek dünyada hoşa gitmeyen paylaşımları nedeniyle erişim engeline uğradığını görüyoruz. Bu şimdilik mümkün ama yakında böyle bir engelleme de olanaksız hale gelebilir. Bu söylediğimle bağlantılı şekilde diğer yandan, yeni ve daha yetkin YZ sürümlerinin öngörülerden de erken zamanda aramızda olacağına-olduğuna dair güncellemeler anbean önümüze düşüyor. Örneğin bu yıl OpenAI ve Google Deep Mind, Uluslararası Matematik Olimpiyatları’nda altın madalyayı kaptılar; oysa uzmanlar bunu 18 yıl sonra beklemekteydi.3 Daha çarpıcı örnek, bir YZ sisteminin virüs bilimcilerin performansına ne zaman ulaşabileceği sorusu üzerinden şekillenmekte. Uzman görüş birliği bunun 2030 başlarında mümkün olabileceği noktasında. Halbuki OpenAI 03 modeli üzerinde bir test, onun bu performansa halihazırda sahip olduğunu ortaya sermiş.4 Yani öngörülenden yaklaşık 10 yıl önce bugün YZ ölümcül bir pandemiye yol açacak virüsü üretebilme yetkinliğine sahip.

Bindik bir alâmete…

Sonuçta tüm bilişsel etkinliklerde ortalama insandan daha ileri düzeyde YZ kullanımı artık an meselesi. Onun “Genel YZ” formunda masa başı işlerde herkesin yerini alabileceği ve “insan evladı”nın anlama-kavrama yetisini aşkın bir (superintelligence) düzeye erişeceği dünyaya yol aldığımız söyleniyor. Ama tabii böyle bir dünya ortada olursa!.. İşte bu “şart” da bizi yukarıda kaydettiğim, insan kültürel kapasitesinin ikinci başat sonucu/sorunu KİK ile buluşturuyor. Bu yaz, korkunç orman yangınlarıyla varlığını hissettiğimiz bir sorun bu. Elbette hemen insan kusurları vurgulanarak itiraz edilecek ama artık yeryüzünde her yerde her yaz bir ateş sarmalı halinde karşımızdaki yangınların esasen KİK ile bağlantısını aklı olanın reddetmesi mümkün değil. Trump gibi aklıevveller ve onunla aynı kaba pisleyen fosil-yakıtçı reddiyeciler hariç tabii. Kuruyan göller-ırmaklar, ani fırtınalar-anormal yağışlar ve seller, tükenen canlılar ve besin kaynakları, dolayısıyla çarşı-pazarda bir başka “yangın” olarak beliren ateş pahası meyve-sebze… Bunlar, bir zamanlar sadece tuzu kuru elit-entelektüel abartması sayılan KİK’in bugün sade vatandaşın dünyasındaki karşılıkları…

Teşbihte hata olmaz, şu ünlü “Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete” deyişini yaşananlara uyarlayalım: İnsanlık, YZ alâmetine binmiş, KİK kıyametine doludizgin yol alıyor. Böyle cümleler kuranlara derhal “doomer” denmekte ki bunu da (felaket tellallığından esinle) “kıyamet tellalı” diye Türkçeleştirebiliriz. “Doomer”lar arasında YZ sürümlerinin ticari-rekabetçi biçimde kontrolsüz ilerlemesinden kaygılı, bu nedenle insanlığın güvenliğini önceleyen ve adını “Anthropic” koymuş bir YZ şirketinin girişimcileri de var. İnsanlığın, kendi yok oluşuna da sebebiyet verecek şekilde dünyanın jeo-iklimsel-biyolojik gidişatını değiştirdiğini işaret eden ve değişimin adını “Antroposen” koymuş bilimciler de…

Kısa antroposen tarihi

Türkçeye “İnsan Çağı” olarak çevrilen Antroposen için kıyametin jeolojik adı demek mümkün. Nobel ödüllü Hollandalı kimyager Paul Krutzen’in 2002’de bilimsel literatürde kullanıma soktuğu terimle insan (kültürel) yapıp etmelerinin, canlı-cansız varlık alanlarıyla topluca yeryüzünün gidişatını belirler hale geldiği bir dönem anlatılmak isteniyor. Aslında jeolojik zaman ölçeğinde “cim karnında nokta” bile değil ama “cirmi kadar yer yakar” demek de mümkün değil. Çünkü 4,6 milyar yıllık dünyayı adeta göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede altüst etmiş bir “etki” söz konusu olan…

Yeryüzünün jeolojik tarihinin yüzde 88’ine karşılık gelen Prekambriyen ve onu izleyen Paleozoik ve Mezozoik zamanlarda insan yok. O, 65 milyon yıl önce başlayan Senozoik’in sonuna doğru, “Buz Devri” de denilen Pleistosen Çağ’da, yaklaşık 2,6 milyon yıl önce beliriyor. Yani dünya tarihinin sadece binde 1’lik son kesitinde insan var. Pleistosen’i 15 bin yıl önce buzulların kutuplara çekilmesiyle yeryüzünün köklü bir jeo-iklimsel-biyolojik değişime uğradığı Holosen Çağı izliyor. Holosen aynı zamanda insan yaşamında yiyecek üreticiliğinin (çiftçilik-hayvancılığın) önünün açıldığı çağ. İşte Holosen’den sonra da insanın doğayı güdümüne aldığı, coğrafya ve iklimi tahripkâr biçimde etkiler hale geldiği Antroposen Çağı’ndan söz edilmekte. Yazı başında yer alan anekdotta da ifade edildiği şekilde, doğanın kendi kuyusunu kazacak bir “yanlışlık” olarak insanı var etmesinin bedeli, Antroposen…

Peki, Antroposen ne zaman başladı? Canı tez cevaplar endüstri devrimini, yani günümüzden yaklaşık 270 yıl öncesini işaret edecektir ve bu anlaşılır. Ancak daha incelikli değerlendirmeler, Antroposen’in miladı olarak 10 bin yıl önce gerçekleşmiş tarım devrimini almaktan yana.5 Çünkü tarla ve otlak üretmek için ormanların yakılması, ardından maden devirlerinde yine ateş kullanılarak gerçekleştirilen kimyasal işlemlerle havanın, suyun, toprağın kirlenmesi bu dönemde başladı. Muazzam nüfus artışı ve insan yerleşim alanlarının çoğalması, ev yapımı, ısınma-pişirme gereksinimleri için sürekli ağaç tüketimi de eklenebilir. Dolayısıyla buna Antroposen’in “birinci dalgası” demek mümkün.

Ama esas endüstri devrimini izleyen süreçte, özellikle de “kâr-büyüme-kalkınma” naralarıyla yol alan bir ekonomi-politik işleyiş eşliğinde beliren “ikinci dalga”, Antroposen’i kristalleştirmekte. Çevre kirliliği, ozon tabakasının delinmesi, atmosferde toplanan karbon salınımının sera etkisine yol açarak yeryüzü sıcaklığını artırması… Kuruyan göller-ırmaklar, eriyen buzullar, yanan ormanlar, soyu tükenen canlılar, okyanus ortasında kıta büyüklüğünde bir atık yığılımı (“Yedinci Kıta”) ve gezegende insan yapımı ağırlığın doğal ağırlığın üzerine çıkması… Hepsi, endüstri devrimi sonrası süreçte belirginleşen jeo-iklimsel-biyolojik tahribatın, diğer deyişle Antroposen’in başlıca göstergeleri… İnsanlık bu noktaya bile bile, tüm uyarılara kulak tıkayarak geldi. Çok örnek sıralanabilir de biz ne olduğu-olacağını geçen yüzyıl ortasında 1958’de en özlü şekilde ifade etmiş Nâzım’a kulak verelim:

“Acayipleşti havalar
Bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden
diyorlar.
(…)
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
Ya dünyamıza inecek ölüm.”

Bugün, insanlığın Nâzım’ın seçeneklerinden ikincisine yöneldiği çok açık ortada. Antroposen’in bir tarifi de bu zaten: İnsanın yeryüzüne ölümü indirmiş olması.6

Androsen çağı

Başa dönerek çevrimi tamamlama yolunda “Antroposen’den sonra ne?” diye soralım!.. Kuvvetle muhtemel, (artık büyük harfle yazmak gerekirse) Yapay Zekâ’nın belki insanla iç içe geçmiş, belki de insanı “içselleştirmiş” şekilde, yeryüzünün jeolojik kaderini tayin eder hale gelebileceği (“Android”den türetme) Androsen Çağı… Öyle ya, bir diğer güncel bilgi şöyle ki YZ an itibarıyla kendisinin daha ileri modellerinin programlanmasına bile yardımcı oluyor. 2028’e kadar da bu gelişim sürecini gözetir-denetler hale gelebileceği kaydedilmekte.7

Antroposen’in yeryüzüne yaptıkları ortada. Peki, “Androsen” ne yapar? Ekolojik yıkımı daha vahim ve nihai noktalara mı taşır yoksa insanı tekno-ekonomik işleyişten uzaklaştırarak, hatta (yine baştaki anekdotta vurgulanan şekilde) ekolojik sistemden elimine ederek doğanın rehabilitasyonuna, oradan da kim bilir, Nâzım’ın seçeneklerinden birincisine mi yol tutar?..

Her iki olasılığın da savunucuları, yani hem iyimser “Androfiller” hem de kötümser “Androfoblar” (ya da “doomer”lar) aramızda var. Bakalım bunlardan hangisi haklı çıkacak? Çok geç değil, yakın gelecekte öğreneceğiz.


1 – True Detective (Nic Pizzolatto-Cary Joji Fukunaga), 1. Sezon 1. Bölüm, 2014.
2 – T. Atay, “Yapay Zekâ ve Hayvanî Tevazu”, MediaCat, Ocak 2025.
3 – “The economics of superintelligence”, The Economist, 26 Temmuz 2025.
4 – “Artificially incautious”, The Economist, 26 Temmuz 2025.
5 – T. Watkins, “Neolitik Devrim’den Antroposen’e, ArkeoAtlas, 2022/01.
6 – T. Atay. Yeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm: Homo Demonus Üzerine Antropolojik Serzenişler, 2022.
7 – “The economics of superintelligence”.

 

İlgili İçerikler

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.