MediaCat

Yılın modu: Anlık haz

Özgün deneyim arayışlarından belirsiz bir dünyada kontrol kazanma ihtiyacına, dürtüsel alışverişlerden kıtlık endişesine, tüm sosyo-ekonomik tasarım artık tek bir arzu talebine indirgenmiş görünüyor: Anlık haz.

Yılın modu: Anlık haz

Tüketim toplumunu eleştiren ilk şarkının “Brother, Can You Spare a Dime?” olduğu düşünülür. Yip Harburg ve Jay Gorney imzalı bu parça, 1932’de, Büyük Buhran’ın hemen ardından yayınlanmıştı; yani Amerikan rüyasının ilk büyük sarsıntısını yaşadığı dönemde. Tüketim toplumuna ilanıaşk eden ilk şarkıysa çok daha eskilere uzanıyor. 1905 tarihli “My Merry Oldsmobile”, bir otomobil markası için bestelenmişti. Ancak bu parçayı, ekonomiyi besleyen arzu hareketlerinin özünü temsil eden erken örneklerden biri olarak anmak mümkün. Bir otomobile sahip olmak, yalnızca işlevsel bir araca sahip olmak anlamına gelmiyordu; aynı zamanda statü, romantizm ve macerayla dolu bir yaşam vaadi sunuyordu. Kısacası, bireyi dönüştüren bir “deneyim” vaat ediyordu.

Bugün deneyimlerimiz ya da anlık dopamin artışlarımız herhangi bir aracıya bağlı olmaksızın “şimdi ve burada”. Fredric Jameson, “Postmodernizm ve Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı” kitabında 1989 yılında dönemin estetiğini “tarihselliğin krizi” olarak tanımlamıştı. Küresel ekonomi, dünyanın her köşesinde giderek aynılaşan kültürler üretirken, nesneleri, ürünleri, sözleri ve bireyleri tarihsel bağlamlarından koparıyor ve bir pastişe dönüştürüyordu. 35 yıl sonra, “çok geç kapitalizm” çağında ise farklı bir krizle karşı karşıyayız: “Gelecek krizi”. Bugünün egemen estetik stilleri ve ekonomik modelleri bireyi öylesine “şimdi ve burada”ya hapsediyor ki, geçmişle oynama ya da farklı gelecekler tahayyül etme iradesi körelmiş durumda. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz dönemin ruh halini “anlık” cereyanlarda ve tatmin/haz arayışlarında konumlamak pek de yanlış olmayacaktır.

Teknoloji, pandemi, psikoloji?

Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke, geleceği özetleyen ünlü üçüncü kanununda şöyle der: “Yeterince gelişmiş herhangi bir teknoloji, sihirden ayırt edilemez.” Evrimsel eğilimimiz olan “minimum enerji, maksimum iş” prensibi, 2025 itibarıyla hayatlarımızı haddinden fazla elverişli hale getirmiş olabilir. Statista verilerine göre, 2024 yılında küresel online alışveriş yapanların yaklaşık 3’te 2’si, sipariş ettikleri ürünleri 24 saat içinde teslim almayı bekliyor. Katılımcıların yarısı ise bakkal alışverişlerini iki saatten kısa sürede teslim almak istiyor. 10 yıl önce düşünülemez olan bu beklentiler, artık birer norm.

Anlık tatmin/haz arayışı, Covid-19 pandemisiyle birlikte daha görünür hale geldi. Pandemi döneminde yapılan araştırmalar, dürtüsel alışverişlerin arttığını gösteriyor. Zira bu tür alışverişler, kontrolümüz dışında gelişen bir dünyada bireysel bir güç ve kontrol hissi sunuyordu. Pandemi bazı kavramsal şemaların ve ad vermelerin arttığı bir dönem olabilir ancak belirsizlik, pandeminin öncesinde de vardı, çok daha yoğun bir şekilde bugün de devam ediyor. Özellikle içinde bulunduğumuz enflasyon döneminde. Bir sonraki gün her şeyin çok daha pahalı olabileceği düşüncesi, gündelik satın almaları tetikliyor.

Anlık hazda teknolojinin de payı olsa gerek zira bu eğilimler, yalnızca stoklama ve panik alışverişlerine varan kıtlık endişesinin ötesine geçerek, “şimdi satın al, sonra öde” programları ya da tek tıkla satın alma uygulamalarıyla tatmin arayışımızı daha da körükledi. Gerçek zamanlı analizler, otomasyon ve yapay zekânın anında yanıt verme kabiliyeti, mobil bağlantının kesintisiz erişim sunması, sosyal medyanın sürekli paylaşımı körükleyen ve anında yayılan gündemleri, on-demand uygulamalar ve web teknolojilerinin sağladığı kontrol imkânları… Tek bir cihazla dilediğiniz müziğe erişmek, yemek siparişi vermek, online alışveriş yapmak, ulaşım aracı ayarlamak ya da flört uygulamalarıyla hayatınızın aşkıyla tanışmak mümkün. Teknoloji ve anlık tatmin arasındaki bağ her geçen gün daha da güçleniyor.

Narsisist kendilik pazarı ve dolayımsızlık

Huzursuzluğumuz ya da tatminsizliğimiz yeni değil. 1978 yılında yayımladığı Narsisizm Kültürü kitabında toplum eleştirmeni Christopher Lasch savaş sonrası dönemini şekillendiren “kendilik takıntısı”ndan bahsetmeye başlamıştı bile. Lasch’ın, gündelik hayatın onay ve beğeni için bir rekabete dönüşeceğini onyıllar öncesinde öngörmüş olsa da bu kadar hızlı ve etkili “geri dönüş”ler için tüm sosyo-ekonomik modelimizin kısa vadeli kazançlara ve anlık tatminlere indirgenmiş çocuksu bir dürtü tasarımına dönüşeceğini düşünmesi muhtemelen güçtü.

Edebiyat eleştirmeni Anna Kornbluh, geçtiğimiz yıl başlarında yayımlanan “Immediacy: Or the Style of Too Late Capitalism” kitabında benzer bir fenomenin edebiyat ve sanatta da yükseldiğini ortaya koyuyor. 300 yıllık tarihinde roman, bir janr olarak üçüncü tekil şahıs anlatımıyla inşa edilmişti zira üçüncü tekil şahıs bakışı, farklı zaman ve mekânlardan, kimi zaman da birbiriyle çelişen perspektifler sunulmasına imkân tanıyabilen, özgürleştirici ve zenginleştirici bir referans noktasıydı. 21’inci yüzyıldaysa İngilizce yazılan romanların çoğu birinci tekil şahısla sunuluyor, otobiyografi ve kişisel anlatı janrlarındaki üretimde hatırı sayılır artışlar gerçekleşiyor. Dolayım ya da bakış açısı çeşitliliğinden arındırılmış bir dünyanın anlamı ve hakikati günümüzde çoğunlukla birinci tekil şahısta sabitleniyor.

Kendilik pazarı, görsel kültür ve sanat üretiminde ise “immersive de neyim”lerle birleşerek aracılardan bağımsızlaşıyor. Son yıllarda Vincent van Gogh, Claude Monet ve Frida Kahlo gibi ünlü ressamların yeni sergilerin de, bu sanatçılar tarafından üretilmiş yapıtlardan ziyade, yapıtlarının içine girebildiğimiz, izleyiciden ziyade katılımcıya dönüştüğümüz immersive deneyimler yaşıyoruz. Bir başka deyişle, (bugüne dek) bir sanat yapıtını anlayabilmek için gerekli olduğu varsayılan analitik mesafe, temaşa ve formel takdir koşullarından kurtularak kendimizi anlık duyu, duygu ve bilinç dönüşümlerine teslim ediyoruz. Artık sanatı düşünmüyor, onu düşünmek zorunda kalmadan deneyimliyoruz. Bu trend, yalnızca görsel sanatlarda değil, tiyatro ve operada da artış gösteriyor. Kültür ve sanat yapıtları, otonom varoluşlarını yitirerek, tüketicisi için “şimdi ve burada” dolayımsız ve anlık bir mevcudiyet kazanıyor.

2025’in hâkim duygusu

2025 yılına girerken, tüm süreçlerin giriş-gelişme-sonuç kronolojisinden bağımsızlaşarak dolayımsız bir deneyim ve anlık haz beklentisine dönüşme beklentisi her zamankinden daha yüksek.

Gazeteci Paul Roberts’ın “The Impulse Society” kitabında “piyasanın ve kendilik kültürünün birleşimi” olarak tarif ettiği dürtü toplumu markalar dünyası için de bazı meydan okumalara gebe. FasterCapital, “iş modellerini baştan yazan” bir oyunbozan olarak tanımladığı “anlık haz”zın beraberinde getirdiği ve getireceği zorlukları şöyle sıralıyor: Tüketicilerin daha hızlı ve daha kısa teslimat süreleri beklentisi, pazardaki rekabeti giderek artıracak. Parmaklarının ucunda çok sayıda seçenek bulunduran tüketicilerin, acil ihtiyaçlarını karşılamayan markalara sadık kalma olasılıkları giderek düşecek. Instagram ve TikTok gibi anında görünürlük ve onay kültürünü pekiştiren uygulamalar influencer’lar etrafında şekillenen dürtüsel alışverişin artış hızını pekiştirecek. Sürekli bilgi bombardımanı ve hizmetlerle ürünler arasında hızlı geçiş yapabilme becerisi, dikkat sürelerini kısaltmaya devam edecek. Dolayısıyla reklamlar ve içerik üretiminde yeni etkileşim model arayışları bir zorunluluk haline gelecek. Dijital cüzdanlar, temassız ödemeler ve benzeri finansal yenilikler anlık haz zihniyetini daha da güçlendirecek. Sürdürülebilirlik iddiasına sahip markaların, kârlılıklarını artıran anlık haz ve itibarlarını artıran ekolojik amaçlar arasında daha samimi köprüler kurması gerekecek.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.