MediaCat

“Neyin fotoğraf, neyin fotokopi olduğunu bilmeniz lazım”

Usta İşi’nin yeni konuğu Fotoğraf Sanatçısı İzzet Keribar.

“Neyin fotoğraf, neyin fotokopi olduğunu bilmeniz lazım”

Ülkemiz fotoğraf dünyasında ismini duyurmuş, fotoğrafları imzası olmuş değerli usta İzzet Keribar ile bu ayki Usta İşi dosyamız için görüştüm. Kendisinden tavsiye almaya gelen onlarca genç olduğunu bildiğim için muhtemelen sıkıldığını ve bize sırlarını anlatacağını düşünmüyordum fakat şanslıyız; usta, fotoğrafçılık kariyerinde ustalığın sırrını bizlerle paylaştı.

Hobi olarak başladığınız fotoğrafçılık kariyeriniz, sayısız ödül ve başarıyla devam ediyor. Mesleğin ustalarından biri olarak profesyonel fotoğrafçılık hayatınıza geçiş döneminizi sizden dinlemek isteriz.

Öncelikle benimle röportaj yapmak için buralara kadar geldiniz, teşekkür etmek istiyorum size. Sorunuza dönecek olursak; bizim dönemin diğer fotoğrafçıları gibi sadece fotoğrafla uğraşmadım ben. Fotoğrafçılık, benim aşırı sevgi duyduğum ve hayat biçimi gibi algıladığım bir hobimdi. 15 yaşındayken bir Leica sahibi oldum ve bu benim için çok iyi bir şanstı, en iyi fotoğraf makinesine sahiptim. Ardından Güney Kore’de gönüllü askerlik yapmaya fotoğraf makinemle gittim. Fotoğrafçılığım öne çıktı ve tugayın fotoğrafçısı oldum.

Gençlik yıllarımda hobi olarak fotoğraf çektiğim dönemlerde başladığım tekstil işimizi devam ettirdikten sonra 80’lerde fotoğrafçılık hayatımı profesyonelleştirmeye karar verdim. Çünkü o dönem ciddi bir tekstil krizi yaşandı dünyada, elimizdeki tüm sermayeyi krizde kaybettik. Ben de kriz senesinde 60 yaşına gelmiştim. O saatten sonra ne yapabilirdim, iyi bildiğim ve çok sevdiğim hobimi profesyonelleştirmeliydim. Kendime iyi bir dijital profesyonel kamera aldım ve İFSAK’a (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) üye oldum. Yarışmalardan ödüller aldıkça ve artan hevesimle daha iyi olmak için çalıştım ve böylece 23 sene geçti.

Fotoğrafçılık kariyerinizdeki başarınızın etkenlerinden biri de ticari hayat tecrübeniz olsa gerek?

Bu diğer fotoğrafçılara göre bir avantajım oldu; hem iyi fotoğraf çekiyorum -beğenildiği için iyi olduğunu anlıyorum- hem de ticari bilgi ve ticari disipline sahibim. Dolayısıyla kısa zamanda aranan bir isim olmaya başladım. Fakat o dönem de geçti, analog sistemin değişip dijital döneme girileceğini gördük ve hızlıca dijital fotoğrafçılığa hâkim olduk. Yeni döneme avantgarde bir şekilde ayak uydurduk ve her şey çok iyi giderken herkes telefonla fotoğraf çekmeye başladı ve her şey bozuldu.

Fotoğrafçılık dışında ilgi alanlarınızı merak ediyorum, başka sanat disiplinleriyle ilginiz var mı?

Piyano çalıyorum, işe gelmeden önce ve gece yatmadan piyanomun başına geçerim. Az evvel de evden çıkmadan önce piyano çaldım. Antika meraklısıyım hatta seramik ve porselen üzerine antika koleksiyon uzmanıyım, klasik Batı müziğine ilgim var. Pul koleksiyonum vardı hatta o dönem topladığım pulları sonradan sattığım için şanslıyım çünkü şu anda oturduğumuz evi satın alırken pul koleksiyonunun satışından gelen parayı da kullanmıştım. Fotoğraf çekerken de kafamda hep müzik dinlerim.

Fotoğrafçılık kariyerinizde şanslı olduğunuzu düşünüyor musunuz yoksa sadece çok çalışmak, ticari tecrübe ve yetenek mi bu başarıyı sağlamış olabilir?

İnsanların hayatı doğdukları yere göre çizilir. Türkiye’de doğdum; savaş olmadı burada. Avrupa’da doğsaydım, hayatımın uzun bir dönemi savaşın içinde geçmiş olacaktı. İyi bir ailede doğdum, iyi okullara gittim, fotoğrafçılığı da kendisinden öğrendiğim olağanüstü iyi bir abim vardı, oturduğum muhitin etkisiyle birçok dil öğrendim. Bunların yanı sıra fotoğrafçılığın, insanları tanıma bakımından çok iyi bir kapı olduğunu fark ettim.

Benim için de eşim için de renkli bir hayat sundu bize fotoğrafçılık mesleği, her zaman eşimi de anmam gerekiyor çünkü başka bir eş, bu kadar fedakârlık isteyen bir mesleğe sahip biriyle yaşamak istemeyebilirdi. Sık sık fotoğraf çekimleri için evde olmuyorum hâlâ, “yine mi gidiyorsun” diye sormak yerine “çabuk dön, seni özlüyorum” diyor bana. Bu konuda da çok şanslı olduğumun farkındayım.

İlk kez fotoğraf çekimi için gideceğiniz bir bölgeye gitmeden önce hazırlanır mısınız?

Çok iyi hazırlanırım ben, işi şansa bırakmam. İnternet sayesinde daha da iyi hazırlanıyorum. Eskiden ansiklopedilere bakardım. Eskiden gittiğim seyahatlerimdeki fotoğrafları da çok iyi arşivliyorum. Özellikle eskiden çektiğim fotoğrafların hepsi iyi değil ama hepsinin bir dönemi belgelemiş olması önemli.

Türkiye’nin fotoğraf ustalarından biri olarak fotoğrafçılık adına herhangi bir üzüntünüz var mı?

En büyük üzüntümü anlatayım size; 1952 senesinde fotoğrafa başladığım zaman, Ara Güler de çekiyordu fotoğraf. Onun fotoğrafları şimdi hep meydanda, benimkiler nerede? 150-200 fotoğrafla sınırlı. O yıllar serserilik yıllarıydı; kızlar, partiler, eğlenceler… Keşke daha çok fotoğraf çekseydim, çok değişti çünkü İstanbul. O dönem çektiğim fotoğrafları şimdi değerlendiriyorum ancak yakın zamanda yayımlanacak bir kitap haline getiriyorum; siyah beyaz, 50’li yılların İstanbul’unun fotoğrafları. Artık dersimi aldım, o fotoğrafları değerlendiriyorum ama nasıl karşılık bulacağını ne yazık ki göremeyeceğim.

Sizden sürekli tavsiyeler istiyordur gençler. Ben ise ustamın sırrını merak ediyorum.

Önemli bir sır var. Neyin fotoğraf olduğunu, neyin fotokopi olduğunu bilmeniz lazım. Düğmeye basıyorsunuz bir şey çıkıyor, hangi fotoğrafın iş göreceğini anlamanız lazım yoksa düğmeye basmak bir işe yaramaz. O fotoğrafın değeri olması lazım; ya belge olarak ya kompozisyon olarak ya da ışık kullanımı konusunda insanların gözünü büyülemesi lazım. Ve yıllar sonra da hatırlanması lazım çektiğiniz fotoğrafın. Fotoğraflarınız imzanız olmalı ve iz bırakmalı. Size ait olduklarının anlaşılması lazım. Tıpkı değerli ressamların resimlerine baktığınızda kimin eseri olduğunu tahmin edebildiğimiz gibi.

Fotoğrafçılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Açıkçası çok iyi görmüyorum. Seyahat fotoğrafçılığı aranan bir şey değil artık. Sanat fotoğrafçılığı alanında ise zamanında mumla aranan fotoğraflar artık dünyada değerli fotoğraf olmaktan çıktı. Artık görüldü ve aşıldı çünkü o fotoğraflar. Yeni fotoğrafçılık akımları ise artık beni aşıyor, anlamakta zorlanıyorum. Biz 20’nci yüzyılın ikinci yarısı ile hadi diyelim 21’inci yüzyılın ilk 10 yılı civarında bir dönemin temsilcilerindeniz. Bugün eğer hâlâ iş yapabiliyorsam, küçük atımızı piyasada oynatabiliyorsam o yıllardan beri gelen ismim ve aldığım ödüllerin etkisi büyük.

Sanat olarak da bir yerde sesini duyurmak çok zor. 80 yılında ülkede 100 fotoğrafçı vardı, bugün 100 bin fotoğrafçı var. Şans, destek, yakın ilişki, mutlaka koruyan birileri olması gerekiyor. Tüm bunları kurarken bir yandan hayat devam ediyor, geçinmek de lazım; hiç kolay değil artık bu sektör.

İlgili İçerikler

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.