Murat Serezli yıllardır içinde olduğu reklam sektörünü bir sanat formu olarak görüyor. Çocukluğundan bu yana kamera önü kadar kamera arkasıyla da ilgilendiği işine tüm yönleriyle hakim olmak için çaba sarf eden Serezli, harcadığı bu emeğin kendisiyle çalışan kreatiflere lüks bir hizmet olarak döndüğüne inanıyor.
Diziler ve sinema filmlerinin yanında uzun yıllardır yer aldığı reklam filmleriyle de sektöre birçok farklı alanda hizmet eden Murat Serezli, “yarı-ünlü” olduğu dönemden bu yana inanmadığı reklam tekliflerini geri çevirdiğini söylüyor. Son olarak Bank’O Atlas Card için kamera karşısına geçen oyuncuyla, çocukluğundan beri hayranı olduğu reklam sektörü ve sektördeki yerini konuştuk.
Küçük yaştan gelen bir teknoloji merakınız var. Peki, yeni nesilde gördüğümüz cihaz bağımlılığı gibi bir durumunuz var mı?
Bizim kuşak bilgisayarların “ilk” defa evlere girdiği zamanı, irili ufaklı tüm elektronik icatların çıkışını çocukluğunda yaşamış bir kuşak. Bizi büyüleyen bilimkurgu dizilerinde gördüğümüz hayalî aletlerin bir bir gerçekleştiğini yaşadığımız bir çocukluk. Televizyon dahil, video kayıt cihazları, elektronik el oyunları Game-Watch’lar, dijital saatler, walk-man ardından CD’lerin çıkışı… Bak daha değil cep telefonu, internet yok, DVD yok; onlar hep çok sonra.
Her şeyin çıkışını çocukluğumuzda yaşadığımız için kuşağımdaki elektronik merakı doğamızın bir parçası. O yüzden her türlü yeniliğe dikkat eder ve öğrenirim, takip ederim. Ama yeni neslin çoğundaki gibi “gadget fetişi” yoktur bende. Modelinin rakamı bir fazla olanı çıktı diye cep telefonuma takoz muamelesi yapmam, tribe girmem, yurtdışına gidenleri kafakola almam. Telefonum ve sosyal medyamla bağımlı da yaşamıyorum zaten. Düzeyli bir ilişkimiz var.
Komik bir insan, komedi türünde de sıkça karşımıza çıkan bir oyuncusunuz. Sizin için komik olan şeyde olmazsa olmaz nedir?
Mutlaka taze olmalı. Sürpriz faktörü en önemli kısmı. Ve elbette espri zeki olmalı. Ben komedinin kendisini ve onun birim unsuru olan esprinin biçemini ve sunuş yöntemlerini o kadar çok analiz ettim ki bugüne kadar, artık görsel sanatlardaki güzel bir espriye bile çoğunlukla doğal bir refleks olan kahkaha ile değil de, bilim insanı gibi, sanki elde pipo, “Hmm, güzel espri, iyi oynadı” derken buluyorum kendimi. Ulan madem güzel, gülsene o zaman!
Biraz analitik yaklaşmaya başladım işin ilmine saplanınca. Gülmeyi çok severim ama. Ricky Gervais, Peter Sellers, Robin Williams gibi adamların yaptıkları gibi, basit bir espriyi bile ilmek ilmek işleyenlere hayranım.
“Asap bozuculuk” da çok önemli espri işinde. İşin entelektüel yanına bu kadar dokunduktan sonra mizah beğenimde çok snob olduğum sanılmasın; sürprizini koruyan, taze olan slapstick bile pekala komik bir şey hâlâ.
Oyuncu olmak gibi bir niyetiniz pek yoktu sanıyorum. Nasıl bu işte buldunuz kendinizi?
Seslendirme, yönetmenlik ve 3D animasyon üzerine çalışırken, bir cast ajansı vasıtasıyla reklamlarda oynamaya başlamıştım. Bir süre sonra çok kaliteli kimi seri reklamlarda oyunculuğum ve komedi tarzımla dikkat çektim. Oyunculuğu meslek olarak seçmeyi düşünmüyordum, zaten çocukluğumdan beri kamera arkasına ilgiliydim. 10 yıl 3D animasyon üzerine çalıştıktan sonra mesaili hayatımın sona erişiyle birlikte, bir geçiş döneminin ardından sinema ve dizi tekliflerine de evet diyebilmeye başladım.
Reklama olan ilginiz işin yalnızca kamera önüyle de sınırlı değil, doğru mu?
Çocukluğumdan beri reklamlar hep ilgimi çekerdi. Kısacık sürede bir hikâye anlatmak, bir sürpriz yapmak, güzel bir pazarlama zekası göstermek, bir twist… Reklamlar benim için çok yaratıcı bir sanat dalıydı. Evde reklam kuşaklarının başında oturur, daha önce görüp beğendiğim reklamlar çıkana ve onları VHS’ye kaydedene kadar yakalamaya çalışırdım. Reklamlarda oynamaya başladıktan sonra da yapım şirketlerinin ofisinde o Shots, Archive kasetlerini gördüğüm zaman, rica eder, alır evde kendime aktarırdım. Reklamları incelemeyi hep sevdim. Bir yerden sonra bu iş üzerine kitaplar da okumaya başladım. Marka yaratma, pazarlama… Örneğin MediaCat yayınlarından çıkan kitapları. Al Ries’in, Jack Trout’un kitaplarını özellikle çok severim. Bir sahafta geçen yaz David Ogilvy’nin çok eski baskı bir kitabını gördüğümde üstüne atladım resmen.
Bu çalışmalarımda bir motivasyon da var elbette. Bu kadar sıklıkla tercih edildiğim, prestijli bir namımın olduğu reklam sektöründe, reklam formunun arkasındaki mekanikleri ve ilmi bilen bir oyuncu olmak. Ben bir oyuncu olarak bir reklam filminde yer aldığımda sadece bana verileni layıkıyla yapmayı değil; masaya kullanılabilir, doğru ve güzel bir şeyler getirmeyi de kendime görev biliyorum. Ve çekim gününe kadar o reklamın her bir virgülüne kadar kafa yormuş birbirinden yaratıcı ve zeki, koca beyinli adamlara, kreatif direktörlere, reklamın yönetmenine, müşteriye “Vay, çok iyi fikir” dedirtip de, getirdiğim şey filmin final halinde yer aldığında muazzam bir haz duyuyor, gururlanıyorum. O kadar çok reklamda post-packshot esprileri benden çıkmıştır ki. Bir reklam oyuncusu çekimlerin her bir planında rol aldığı reklamın hikâyesine, ürünün mesajına ve kendi tiplemesine uygun yaratım gücünü sürekli açık tutmalıdır.
Peki, reklam oyunculuğunu özel kılan ne?
Klasik TV oyunculuğunun tüm tekniklerine ek olarak en önemlisi ekonomik, hızlı oynayabilmek ve repliklerde paysız derecede anlaşılır olmak. Anlaşılmayan bir kelime, reklamın son esprisini iyi hazırlayamayabilir. Kısacık shot’lara mimikleri ve geçişlerini, o filmin kendi esprisinin ruhuna uygun şekilde sığdırmak gerekir. Tüm gün aynı 30 saniyelik filmi parça parça çekeceğiniz için, içinizde tüm film için bir tempo tutmak ve bunu tüm filmde doğru ayarlamak zorundasınız. Reklamların büyük çoğunluğu bir final gag’ine seyirciyi hazırlamakla geçer. Oyunla ilgili aldığınız tüm adanmış kararlar o final sürprizine hizmet edecek, filmin senaryosuyla, ürünün mesajıyla ve reklamcılığın doğasıyla örtüşecek şekilde ve ritimde olmalıdır. Ben storyboard’u kesinlikle çok detaylı incelemiş olurum önceden. Nereden nereye keseceklerini bilirim, buna uygun geçiş hareketleri de veririm, böylece kurguya da kolaylık sağlamaya çalışırım. Reklamcılığın doğasını tanıyan, efekt ve rejiden anlayan bir oyuncu olarak; sektörde benimle çalışanlara çok daha lüks bir hizmet sunduğuma inanıyorum.
Yer alacağınız projeleri seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Ne ölçüde seçicisiniz?
Yeni yükselişte bir oyuncu olduğum zamanlarda bile, bana gelen kimi reklam tekliflerini reddetmişliğim vardır. Şimdi; biliyoruz ki reklam, oyuncu açısından kendini gösterebildiği, bir günde çektiği ve iyi para kazandığı, piyango gibi bir şey. Fakat ben, neyime güveniyorsam o zamanlar bile, gelen teklifteki senaryoyu çok sıkı bulmadığımda veya ürünü takdir etmediğimde defaen iş reddettim. Düşünün ki, yarı-ünlü olduğum zamanlarda hem ünüme hem de maddi kazancıma katkısı büyük olabilecekken ve daha önemlisi de ismim önemli bir risk altında değilken bile, reklamlara karşı seçici ve tok yaklaşmıştım.
Kamu imajıma katmak istediğim bir değer ve insanlara vermek istediğim subliminal bir mesaj daha vardı: “Hem filme hem de ürüne inandığımda, reklamında oynarım.” Toplumun Murat olarak beni ve sözcüsü olduğum ürünü güvenilir bulması… Bence bir ürünün yüzü olarak sunulan sanatçı, bilinen imajıyla kesinlikle dürüst ve güvenilir birisi olmalı. Reklam gerçeğine rağmen.
Sizi bulmuşken Dağ II’den bahsetmeden olmaz. 2016’nın en çok izlenen filmi oldu malum. Nasıl bir deneyimdi sizin için?
Dokuzuncu haftasında, yeniden birinci olan bir film dünya tarihinde yok. 2016’nın en çok izlenen filmi olduk ayrıca. Dağ II benim sinema kariyerimdeki en büyük, en derin, en zor ve en anlamlı role sahip. Üç aylık zorlu çekimler ve öncesinde beş ay hazırlık yaptım. Veysel Yarbay için hem fiziksel hem içsel değişimler geçirdim. Amerikan oyuncu röportajlarında gıpta ettiğim hazırlık süreçleri hikâyeleri vardır ya: “Rol için 75 kilo verdi!”, “Veterineri oynayacaktı; 6 ay sadece maymunlarla yaşadı, zebrayla öpüştü”, “Gay oynayacaktı şeyini kesti… Saçını.” Bu sefer beş ay sürem vardı ilk defa. Her gün spor yaparak ve tamamen değiştirdiğim diyetimle 15 kilo verdim. Karakterin analizi için sayfalar dolusu yazı yazdım ve askerliğin doğası üzerine filmler, belgeseller izledim, kitaplar okudum. Ve bugün filmdeki oyunumla ilgili aldığım muazzam güzel eleştiriler, 1 yıla yayılan o hummalı çalışmamın meyvelerini toplamak işte.
Önümüzdeki dönemde hangi projelerde göreceğiz sizi?
Reklamlar için yaptığım seslendirmeler devam ediyor. Ve özel geceler, ödül törenleri ve motivasyon toplantılarındaki sunuculuklarım. Yarışma ve eğlence programı sunuculuğu da çok sevdiğim bir iş. Yeni dönemde elbet bir dizi ve yaza da sinema filmi olacaktır.
Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.
Here you'll find all collections you've created before.