Markaların en yakından tanıdığı bir demografidir “ev kadınları.” Satın almaya onlar karar verir, marka aşkını büyük oranda onlar tetikler. Ancak onların potansiyellerini tüketici kimliğiyle sınırlandırmak büyük bir haksızlık.
2025’in son çeyreğine girerken, pazarlama ve iş dünyası olarak kendimize sorduğumuz temel bir soru var: Belirsizliklerin norm haline geldiği bu yeni düzende, sürdürülebilir büyüme nereden gelecek? Geleneksel pazarların doygunluğa ulaştığı, yeni nesil tüketicinin beklentilerinin ise her zamankinden daha karmaşık olduğu bir dönemde, hepimiz yeni potansiyel alanları, yeni hikâyeler ve yeni büyüme motorları arayışı içindeyiz. Bu arayış, bizi genellikle teknolojiye, yeni pazarlara veya farklı demografik gruplara yönlendiriyor. Oysa belki de en büyük potansiyel, yıllardır gözümüzün önünde duran ama sistematik olarak göz ardı ettiğimiz bir alanda saklı.
Yıllardır markalar olarak en çok kaynak ayırdığımız, içgörüsünü en çok anlamaya çalıştığımız kitlelerin başında kadınlar, özellikle de aktif iş hayatının dışında kalan kadınlar geliyor. Onları birer “hane reisi”, birer “satın alma karar vericisi” olarak tanımlıyoruz. İronik olan, çok büyük araştırma bütçelerini uğruna seferber ettiğimiz kadınları çok iyi tanıyoruz. Ancak kadınlara yönelik bazı tanımlamalarımız, resmin sadece yarısını, belki de daha azını gösteriyor. Bu yaklaşım, onları denklemin pasif tarafına, yani “tüketici” koltuğuna oturtuyor. Peki, bu denklemi tersine çevirirsek ne olur? Milyonlarca kadının evde biriktirdiği o muazzam hayat tecrübesini, kriz yönetimi becerisini, bütçe yapma yeteneğini ve pratik yaratıcılığını birer “üretim gücü” olarak görmeye başlarsak nasıl bir ekonomik potansiyeli açığa çıkarırız? Aklımızda olsun; bir sonraki büyük marka üniversite kampüsünde ya da bir yönetim kurulu odasında olabileceği gibi, bir annenin çocuğunun ihtiyacına bulduğu pratik bir çözümde ya da mutfağında pişirdiği bir yemek yapma modelinde de saklı olabilir.
Bugünün dünyası, bu potansiyelin açığa çıkması için tarihi bir fırsat sunuyor. Dijitalleşme, e-ticaretin erişilebilirliği ve sosyal medyanın birer pazar yerine dönüşmesi, artık bir iş kurmak için gereken sermaye ve altyapı bariyerlerini önemli ölçüde ortadan kaldırdı. Tüketiciler artık büyük ve kurumsal markalar kadar, hikâyesi olan, samimi, küçük ve yerel üreticileri de desteklemek istiyor. “Creator economy” dediğimiz kavram, bireylerin kendi topluluklarını yaratarak nasıl birer markaya dönüşebileceğini bize her gün kanıtlıyor. İşte bu kesişim noktasında, Türkiye’nin en büyük ve en sessiz potansiyel gücü yatıyor: Kadınlar. Kadınlar, kapanan demografik fırsat pencelerini Türkiye için yeniden açacaklar.
Bu potansiyeli harekete geçirmek, sadece bir sosyal sorumluluk meselesi değil, aynı zamanda akıllı bir ekonomik strateji. Bu, yeni markaların doğması, yerel ekonomilerin canlanması ve inovasyonun tabana yayılması demek. Hane içinin demokratikleşmesi demek. Bu vizyon, Reckitt gibi toplumsal meselelere duyarlı global markaların da ajandasında. İşte bu vizyonla, bu yıl Brand Week Istanbul’da bir ilke imza atıyoruz. Reckitt’in desteği ve SheMakes’in sosyal girişimcilik deneyimiyle, bugüne dek potansiyelini bir işe dönüştürme fırsatı bulamamış kadınlar için tasarlanmış yeni bir akademi programını hayata geçiriyoruz: Gücümüz Yeter: Finish Girişimcilik Akademisi. Katılımcılarımız, kariyerine ara vermiş ve yeniden başlamak isteyen, kendi işini kurma hayali olan ya da sadece merak eden ve kendine yatırım yapmak isteyen kadınlar olacak.
Bu, alışılagelmiş bir girişimcilik eğitiminden çok daha fazlası. Programın temelini, bir fikri hayata geçirmenin evrensel yolculuğunu tanımlayan üç kavram üzerine inşa ettik: Cesaret (ilk adımı atmak ve kendine inanmak), Yaratıcılık (fikirleri markaya ve hikâyeye dönüştürebilmek) ve Dayanıklılık (zorluklar karşısında yola devam edebilmek).
Brand Week Istanbul ekosistemini bu şekilde genişleterek, platformun marka değerini daha da yukarı taşıdığımıza inanıyoruz. Çünkü bir platformun gücü, sadece en büyük oyuncuları ne kadar iyi ağırladığıyla değil, en beklenmedik potansiyelleri ne kadar cesurca sahneye davet ettiğiyle de ölçülür. Bu, sektörümüze taze kan, yeni fikirler ve en önemlisi, daha önce hiç dinlemediğimiz hikâyeler katacak bir adım.
Bu makâle, bir program duyurusundan ziyade, tüm sektöre bir davet. Elbette biliyorum, “kadınların ekonomik hayata katılımı” son yılların en popüler başlıklarından biri ve pek çok değerli proje hayata geçiriliyor. Ancak bizim davetimiz, bir projeyi alkışlamanın ötesinde bir zihniyet değişimine yönelik. Gelin, bu yıl “hedef kitle” olarak tanımladığımız o kalıpların dışına çıkalım. Tüketici olarak gördüğümüz milyonlarca kadının içindeki “üreticiyi” ve “girişimciyi” keşfetmek için yeni bir pencere açalım. Gelin, bu yıl sadece marka konuşmayalım; markaları yaratacak o görünmez potansiyeli, hep birlikte görünür kılalım.
Here you'll find all collections you've created before.