2026 Türkiye’si için 10 trend

Veri Enstitüsü’nün hazırladığı ve Brand Week Istanbul’da lansmanı yapılan “Türkiye Trendleri 2026” araştırması önümüzdeki dönemi şekillendirecek 10 trendi ortaya koydu.

Brand Week Istanbul sahnesinde Bekir Ağırdır tarafından lansmanı yapılan ve Veri Enstitüsü tarafından hazırlanan “Türkiye Trendleri 2026” araştırması, markaların strateji masasına koyması gereken kritik verileri ortaya koyuyor. Orta sınıfın eridiği, güvenin “aile kalesi”ne sığındığı ve tüketicinin “küçük ödüllerle” mutlu olduğu bir Türkiye tablosu ile karşı karşıyayız.

Araştırmanın arka planı

Her yıl kasım ayında markaların gelecek vizyonunu belirlemek üzere Brand Week Istanbul’da sahne alacak olan bu kapsamlı çalışma, Türkiye’yi temsil eden 5 bin 600 kişi ile 12 bölgede gerçekleştirildi. Araştırma, 10 başlık altında toplumun sadece ne yaptığını değil, neden yaptığını sorgulayarak, ekonomik belirsizlikler içinde yönünü arayan tüketici davranışlarını haritalandırıyor. Araştırma, açıklanan 10 temel trendin ötesinde oldukça kapsamlı bir veri setine dayanıyor ve ekonomik koşullar, psikososyal arka plan, tüketim pratikleri ve teknoloji adaptasyonu gibi alanlarda bireylerin hem davranışlarını hem motivasyonlarını yüksek çözünürlükte ortaya koyuyor.

Elektrikli araç algısından haber ve bilgi takibine, ödeme yöntemlerinden ikinci el & takas ekonomisine, hızlı market/yemek kullanımından dijital aboneliklere, yapay zekâ adaptasyonundan veri paylaşım istekliliğine uzanan geniş konu başlıklarıyla öne çıkan Türkiye Trendleri araştırması, 2026’nın toplumsal ve tüketici eğilimlerini bütüncül bir çerçevede anlamayı mümkün kılıyor. Bu zengin içerik, markalar ve kurumlar için geleceği okumada güçlü bir referans noktası sunuyor.

İşte Veri Enstitüsü’nün merceğinden, 2026’ya damgasını vuracak toplumsal kodlar, iş dünyası ve pazarlama profesyonelleri için kritik satır başları. Bir başka deyişle, önümüzdeki dönemi şekillendirecek 10 trend:

1. Kum saati toplumu: Orta sınıfa veda

Türkiye’de sosyo-ekonomik yapı şekil değiştiriyor. Veri Enstitüsü araştırmasının en çarpıcı sonuçlarından biri, toplumun yüzde 77’sinin orta sınıfın yok olduğunu ve toplumun “zenginler ve yoksullar” olarak keskin bir şekilde ikiye ayrıldığını düşünmesi. Katılımcıların yüzde 69’u kendi ekonomik gelecekleri hakkında derin bir belirsizlik ve kaygı duyuyor. Bu durum, markalar için “ortalama”ya hitap etme devrinin kapandığını, ya fiyat avantajı ya da yüksek katma değer sunan uçlarda konumlanmanın gerekliliğini gösteriyor.

2. “Kale aile”ye sığınma

Toplumsal güvenin hızla eridiği bir dönemdeyiz. “En çok kime güvenirsiniz?” sorusuna katılımcıların yüzde 90’ı “Ailem” yanıtını veriyor. Buna karşılık bilim insanlarına güven yüzde 27, arkadaşlara güven yüzde 26, medyaya güven ise sadece yüzde 2 seviyesinde. Dış dünyanın tekinsizliği karşısında birey, güvenli liman olarak gördüğü ailesine, yani kendi kalesine çekiliyor.

3. Sosyal gettolar ve yankı odaları

Kutuplaşma sadece siyasetin değil, pazarlamanın da konusu. Toplumun yüzde 48’i siyasi kutuplaşmanın arkadaşlık ve komşuluk gibi gündelik ilişkilerini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Daha da önemlisi, yüzde 46’lık bir kesim farklı toplumsal kesimlerin üzerinde uzlaşabileceği ortak değerlerin azaldığını düşünüyor. Tüketiciler giderek kendi gibi düşünen insanlardan oluşan yankı odalarına hapsoluyor.

4. Anlam ekonomisi: Nicelikten niteliğe geçiş

Tüketim alışkanlıklarında zorunlu ama aynı zamanda felsefi bir dönüşüm yaşanıyor. Katılımcıların yüzde 67’si tüketimlerinde “nicelikten çok niteliğe” önem verdiğini söylüyor. İyi bir yaşam tanımı da değişiyor: Yüzde 55’lik kesim için iyi yaşam, maddi kazançtan çok zihinsel ve ruhsal esenliğe dayanıyor. Markaların artık sadece ürün değil, anlam ve esenlik satması gereken bir dönem başlıyor.

5. Vicdan ve cüzdan paradoksu

Tüketici sürdürülebilirlik istiyor ancak ekonomik gerçekler fren yapıyor. “İklim krizini gündelik hayatımda hissediyorum” diyenlerin oranı yüzde 74 gibi çok yüksek bir seviyede. Ancak yüzde 58’lik bir kesim, ekonomik sıkışıklığın çevre dostu ürünleri tercih etmelerinin önündeki en büyük engel olduğunu açıkça belirtiyor. Tüketici vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışıp kalmış durumda.

6. Küçük ödüller kültürü

Büyük hayaller (ev, araba vb.) ertelendikçe, mutluluk arayışı “küçük lüks”lere kayıyor. Toplumun yüzde 65’i, “Büyük harcamalar yapamadığım bu dönemde, küçük ve keyif veren şeyler almak benim için moral kaynağıdır” diyor. Son bir ayda en çok harcama yapılan küçük ödüller ise özel bir tatlı/çikolata (yüzde 50), uygun fiyatlı moda ürünü (yüzde 24) ve kaliteli bir kahve (yüzde 24) olarak sıralanıyor.

7. Yüksek dijitalleşme, düşük güven

Teknoloji hayatın tam merkezinde ama şüphe de yanı başında. Katılımcıların yüzde 73’ü kişisel verilerinin dijital platformlarda nasıl kullanıldığı konusunda endişeli. Yüzde 76’sı ise internet kullanırken dolandırıcılık veya siber saldırı korkusu yaşıyor. Buna rağmen dijitalden kopuş yok; sadece markalardan daha şeffaf ve güven verici politikalar bekleniyor.

8. Uzmanlığın krizi

Kurumsal otoriteye güvenin yerini “bireysel teyit” mekanizması alıyor. Bir haberin doğruluğundan şüphe edildiğinde, “resmi kurum açıklamasına bakarım” diyenlerin oranı yüzde 38 iken, yüzde 58’i “kaynağı kendim kontrol ederim”, yüzde 55’i ise “Google’da araştırırım” diyor. Tüketici artık pasif bir alıcı değil, kendi gerçeğini araştıran bir dedektif gibi davranıyor.

9. Alternatif sağlık otoriteleri

Belki de en şaşırtıcı veri sağlık ve gıda güvenliği alanında. Gıda ürünlerinin içeriği konusunda resmi kurumlardan çok (yüzde 30), sosyal medyadaki bağımsız denetçilere ve hesaplara (yüzde 32) güveniliyor. Geleneksel medya ve markanın kendi beyanları, güven sıralamasında sosyal medya fenomenlerinin ve bağımsız içerik üreticilerinin gerisinde kalıyor.

10. İndirim avcılığı: Yeni normal

Fiyat karşılaştırmak artık bir yoksulluk belirtisi değil, her gelir grubunun benimsediği bir alışkanlık. Toplumun yüzde 78’i alışverişten önce mutlaka fiyat karşılaştırması yaptığını belirtiyor. Eğitim düzeyi ve yaş fark etmeksizin, “indirim avcılığı” tüketici davranışının yeni normali haline gelmiş durumda.

Raporun derin analizi

Veri Enstitüsü Kurucusu Bekir Ağırdır

Veri Enstitüsü Kurucusu Bekir Ağırdır

Veri Enstitüsü’nün Brand Week Istanbul’da sunduğu “Türkiye Trendleri 2026” raporu, sadece tüketici davranışlarını değil, toplumun ruh halindeki derin çelişkileri de masaya yatırıyor. Araştırma, “Eski ile yeni iç içe geçerken, markalar bu karmaşada rotasını nasıl çizmeli?” sorusuna net yanıtlar veriyor.
Veriler gösteriyor ki Türkiye toplumu, aynı anda birden fazla zaman dilimini ve duyguyu bir arada yaşıyor. Raporda “Paradokslar Bir Arada” başlığıyla sunulan sosyolojik tespitler, pazarlama stratejistlerine rakamların ötesinde bir içgörü sunuyor.

Büyük resim: İç içe geçen 3 paradoks

Veri Enstitüsü, 2026 Türkiye’sinin ruh halini üç ana paradoks üzerinden okuyor:

  •  Ufkunu kaybeden toplum: Yeni bir hikâye arayışı

Toplumda derin bir “hikâyesizlik” hakim. Bulgular, bireylerin ortak bir gelecek hayalinden uzaklaştığına ve yeni bir siyasal/toplumsal anlatıya ihtiyaç duyduğuna işaret ediyor. Rapor, bu durumu “yeni bir orta ufka ve ortak ütopyaya duyulan ihtiyaç” olarak tanımlıyor. Markalar için buradaki fırsat, sadece ürün satmak değil, o kayıp hikâyeyi ve umudu yeniden inşa eden aktörler olmak.

  •  Balkondan sokağa inmek: Pasif izleyicilikten çıkış

Trendleri sadece izleyip ona ayak uydurmaya çalışmak artık yeterli değil. Rapor, değişimin öznesi olmak için “Balkonlardan sokağa inmek gerek” çağrısında bulunuyor. Hayatta ve sokakta ne değişecekse, markaların ve bireylerin aktif katılımıyla değişecek. Trend belirleyen olmak için sokağa, yani hayatın gerçek akışına karışmak şart.

  •  Eski ve yeni savaşı yok, “sentez” var

Yıllardır konuşulan “dijital, fizikseli yok edecek” tezi çöküyor. E-kitaplar basılı kitapları bitirmedi, fiziksel mağazalar boşalmadı, içten yanmalı motorlar bir anda silinmedi. Aksine, eskinin yeniye karşı şaşırtıcı bir direnç gösterdiği, hatta güçlendiği bir dönemdeyiz. Gelecek, eskinin tamamen reddi değil, eski ile yeninin hibrit bir şekilde bir arada yaşaması üzerine kurulu.

Markalar için 2026 yol haritası

Veri Enstitüsü, bu paradokslar ve 10 temel trend ışığında markalara 4 maddelik somut bir aksiyon planı sunuyor:

1. Kum saatinde yerinizi seçin: Ortada kalmayın

Orta sınıf algısının yok olduğu bir Türkiye’de, herkese hitap eden ortalama marka olma devri kapanıyor.

Aksiyon: Stratejinizi netleştirin. Ya operasyonel verimlilikle keskin fiyat avantajı sunan tarafta olun ya da net bir anlam ve deneyim vaat ederek pazarın üst segmentinde konumlanın.

2. Duygusal matematiği çözün: Küçük ödüller

Tüketici rasyonel değil, duygusal kararlar veriyor. “Küçük ödüller kültürü” ve “Vicdan-cüzdan Paradoksu”, harcamaların mantıkla değil, moral ihtiyacıyla yapıldığını kanıtlıyor.

Aksiyon: İletişim dilinizi ihtiyaç gidermek üzerine değil, anlık mutluluk ve hak edilmiş ödül üzerine kurun. Sadakat programlarınızı, tüketiciye sık sık “başardın” hissi veren mikro tatminler üzerine inşa edin.

3. Değerleri tabana yayın: Bütünsel vicdan

Tüketici adalet, vicdan ve şeffaflık istiyor; ancak ekonomik kriz nedeniyle seçimleri bu değerlerle çatışabiliyor. Markadan beklenen, tüketicinin yapamadığını onun adına yapması.

Aksiyon: Vicdanlı marka iddiasını sadece rafa koyduğunuz çevreci ürünle sınırlamayın. Fiyat politikanızdan tedarikçi seçiminize ve çalışan haklarına kadar her alanda bu değerleri sahiplendiğinizi kanıtlayın.

4. Dijitalde güven bildirgesi: Şeffaflık

“Yüksek Dijitalleşme, Düşük Güven” trendi, markaların veri politikalarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılıyor.

Aksiyon: Veriye saygılı ama aynı zamanda görünür politikalar geliştirin. Kullanıcı verilerini ne için ve nasıl kullandığınızı, hukuk jargonuna boğmadan, net ve anlaşılır bir “dijital güven bildirgesi” ile sunun.

MediaCat’in notu: Brand Week Istanbul sahnesinde açıklanan bu veriler, 2026’nın “zor ama fırsatlarla dolu” bir yıl olacağını gösteriyor. Gemisini sadece rüzgara (trendlere) göre değil, kendi pusulasına (değerlerine) göre yönlendiren markalar, bu “Kum Saati”nden sağ çıkacak.

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.