MediaCat

Neyi normalleştirmek isterdiniz? #3

Geçtiğimiz aylarda önce yaratıcı sektöre, ardından reklamveren temsilcilerine yönelttiğimiz “Neyi normalleştirmek isterdiniz?” sorusunu son olarak iletişim profesyonellerine sorduk.

Neyi normalleştirmek isterdiniz? #3

Geçtiğimiz aylarda önce yaratıcı sektöre, ardından reklamveren temsilcilerine yönelttiğimiz “Neyi normalleştirmek isterdiniz?” sorusunu son olarak iletişim profesyonellerine sorduk. Serinin ilk çıktılarından artakalanlar, çalışma koşulları ve stereotiplere dair beklentiler, yaş algısı ve ürün tedarik süreçleri olmuştu. İletişimcilerin masasındaysa sürdürülebilirlik kavramının sofistike bir kavram olmaktan çıkarılıp doğal hayatın bir parçası olarak görülmesi ve marka iletişimlerinde duygudurumların temsiliyetinin artırılması var.

Excel İletişim ve Algı Yönetimi CEO’su Burçak Taşkın Yurdakul

“Sürdürülebilirlik sofistike bir kavram olmaktan çıkarılmalı”

İletişim danışmanlığı, tüm süreçleri ve pek çok değişkeni kapsayan bir iletişim sorumluluğudur ve en önemli sermayesi insandır. İnsana dokunan her alanda olumlu bir değişim yaratmada kilit role sahiptir. Bu, sürdürülebilirlik alanında da geçerli. Sürdürülebilirlik, her alanda gittikçe artan öneme sahip. İletişim ise bu konuda sarf edilen çabaların görünür kılınmasında önemli bir araç. İş dünyasında sürdürülebilirlik genelde iyi niyetli bir yaklaşımdan doğuyor. Biz iletişimcilere de itibarı yönetmenin yanında sürdürülebilirliği daha fazla içselleştirmek noktasında önemli görevler düşüyor.

Sürdürülebilirlik doğayı korumak, ağaç dikmek veya su tasarrufu yapmakla nitelendirilecek, iletişimde kullanmak için bir bildirim niteliği taşıyan sofistike bir kavram olmaktan çıkarak normalleşmeli. Sadece doğayı korumanın ya da çevreyi temiz tutmanın ötesinde tüm insan faaliyetlerini kapsayan bir olgu olarak hayatımızı dönüştürmeye teşvik edecek bir yaşam biçimine doğru evrilmemiz gerekiyor. Sürdürülebilirliğin, bireysel hayatlarımızdan bir kurumun paydaşlarıyla kurduğu ilişkiye kadar her alanda ve süreçte hayatımızın doğal bir parçası olmasını, bunun dışında kalan her şeyin anormal olarak kabul edilmesini arzu ediyoruz.

Sobraz İletişim Kurucusu ve Ajans Başkanı Soydan Canbaz

Duyguların dahiliyeti

Brené Brown’ın Atlas of the Heart isimli kitabını henüz okumamış olanlara şevkle tavsiye ederim. Kitap bizi insan olmanın ne demek olduğunu tanımlayan 87 duygu ve deneyim üzerinden bir yolculuğa çıkarıyor. Beni çıkardığı yolculukta, kendimi şunu sorgularken buldum: Biz hikâyelerimizi oluştururken bu duyguların makbul olarak kabul edilenleri üzerinden ilerliyoruz. “Olumsuz” olarak sınıflanan duyguları ise markalarımızdan uzak tutmaya gayret ediyoruz. Peki, insana dair bu geniş duygu spektrumunda makulün, normalin, kabul edilebilir olanın sınırlarını kim ya da ne belirliyor?

İnsanlar marka iletişimlerinde kendilerini göremedikleri için dışlanmış hissederken, eksikliği hissedilen tek konu bedensel temsil mi? Pandemiden ekonomik krizlere, savaşlardan iklim felaketine derken altüst olmuş duygudurumlarımızla yeterince dahiliyetçi temsil buluyor muyuz? Sanmıyorum…

“Good vibes only” bir dünyayı normalleştirmek yerine, insana dair tüm duyguların hikâyelerde kendine yer bulduğu, bir duygunun diğerine göre yüceltilmediği ya da azımsanmadığı, hepsinin insana özgü olduğunun kabul edildiği bir dünya mümkün mü? Bu hikâyeleri yazanlar da etten ve kemikten olduğuna göre neden olmasın?

Parolanı mı unuttun?

Kullanıcı adını ya da e-posta adresini gir. Sana bir e-posta göndereceğiz. Oradaki bağlantıya tıklayarak parolanı sıfırlayabilirsin.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Giriş

Gizlilik Politikası

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.