diken.com.tr kurucusu Harun Simavi ile konuştuk.
11.03.2015 - 11:20 | Alev Kaynak
Modern Türkiye’nin gazetecilik sahnesi anıldığında akla ilk Sedat Simavi ile başlayan Simavi geleneği geliyor belki de. Dördüncü kuşak bir temsilci olarak aile pratiğini sürdüren Harun Simavi, 2014 yılında bir internet sitesi kurdu: diken.com.tr.
Harun Simavi’yle henüz bir yaşına bile basmamış diken’in başarılarını konuştuk.
Patron demek istemiyorum kendime. Ben gazeteciyim ve kendime ait bir yayınım, küçük bir web sitem var. Yayını olan bir gazeteci demek daha doğru olur gibi geliyor bana.
27 Ocak 2014 yayına geçtiğimiz gün.
Çok iyi gidiyor. Bu kadar çabuk büyümeyi beklemiyorduk. Gündemin sıcaklığına göre değişse de her gün diken okuyan neredeyse 100-150 bin kişi var. Bu bir sene önce başlamış bir yayın için bence iyi bir rakım. Türkiye’de şu anda 100 bin satmayan ana akım gazeteler var. Dolayısıyla 100 bin rakamını ben küçümsemiyorum. Ve umut ediyorum daha da büyür.
Dördüncü kuşak gazeteciyim. Evet, aslında gazeteci bir ailede büyüdüm ama gazeteci olacağımı düşünmüyordum açıkçası. Formasyonum da gazetecilik üzerine değil. Amerika’dayken bilgisayar işindeydim. Türkiye’ye döndüğüm sıralarda sevgili Zafer Mutlu Vatan’ı kuruyordu. Ben de bir gideyim, belki bana da bir iş çıkar dedim. Fakat o kapıdan içeriye girer girmez içimde daha önce hissetmediğim bir ateş oldu. O günden bugüne de bunu takip ettim. Neredeyse 10 seneden fazla oldu. Vatan‘ın internet sitesini yaptım, Vatan 34’ü çıkardım. Oradan Milliyet‘e geçtim, yazı işlerinde editörlük yaptım. Cafe Milliyet’i çıkardım. Posta‘ya geçtim, gazetenin internet sitesini kurdum. Sonra Doğuş’a geçtim. Doğuş’un dijital yayınlarının tohumlanmasında yer aldım. Sonra oğlum oldu. Bir süre profesyonel babalık yaptım. Derken kendi yayınımla mesleğe geri döndüm.
Zor bir soru. Simavi olmasam, gazeteciliğe böyle bir yatırım yapmazdım büyük bir ihtimalle. Normal aklı başında bir insan gazeteciliğe böyle bir yatırım yapmaz Türkiye’de. Ama ben yaptığım işi seviyorum. Gazeteci olduğumu düşündüğüm ilk günden itibaren kafamda kendi yayınıma sahip olmak vardı. Yaptığım tüm profesyonel işleri bu motivasyonla yaptım. Doğru zamanın geldiğini düşündüm.
Sedat dedemin 1918 yılında çıkardığı siyasi mizah dergisinin adı diken. Orada karikatür ile birazcık eleştiri, birazcık da savaştan asılmış yüzlere tebessüm vermek istiyor. Ben de bu yayını çıkartırken doğru bir isim olduğunu düşündüm. Gül bahçesine dönüştürülmeye çalışılan medya ortamının dikeni olmak amaç. Ama benim kesinlikle bir misyonum yok. Bugün iktidarda ya da muhalefette kimin olduğunun hiçbir önemi yok. İsimlerin, kurumların, siyasilerin hiç bir önemi yok. Bir gazetecinin görevi eleştirel olmak ve bilgilendirmek. Ben bu temel görevleri yerine getirmeye çalışıyorum.
Ana akımdan şöyle bir farkımız var. Biz diken’de kurumlardan çok kişilere hitap etmeye çalışıyoruz. Ana akım medyada, birtakım kurumları kırmayacak şekilde sunuluyor haberler. Bizim öyle bir derdimiz yok. Haberi en doğru şekilde, hiç çarpıtmadan, hiç yorum katmadan en doğru şekilde vermek bizim amacımız. Gazeteciliği evrensel değerlerde yapmaya çalışıyoruz. Bizim son dakika haberciliğinde bir iddiamız yok ama doğru habercilikte bir iddiamız var.
Benim hayalimdeki medya siyaset ilişkisi, bir gazeteci olarak benim bir siyasetçiyle ilgili bir haber yapmamdan ibaret olan bir ilişki. Ama bugün Türkiye’de çarpık bir ilişki var. Araştırmalar da gösteriyor. Bugün medya Türkiye’de en az güvenilen kurum. Bunun da bir sebebi var. Ama umut ediyorum bu zamanla düzelecek. Önümüzdeki nesiller daha özgür gazetecilik yapacaklar.
diken’i kurmaya ilk karar verdiğimde Erdal Güven’e gittim. Zaten Erdal’la biz, benim Milliyet zamanlarından beri arkadaşız. O da Radikal’deydi. Hep şöyle bir yayın yapsak diye konuşuyorduk. Böyle bir karar aldığım gün, onu aradım. O gün onunla bir çerçevesini çizdik, hangi prensipler içerisinde gazetecilik yapacağımız konusunda anlaştık. Ben Erdal’a bu konuda yüzde yüz güveniyorum. Onunla ilişkim de bir patron-yayın yönetmeni ilişkisinden ziyade iki gazeteci ilişkisi gibi. Bazı günler benim başka işlerim oluyor. Hiç ilgilenmediğim oluyor diken’le. O gün biliyorum ki işler bizim en başta anlaştığımız çerçevenin dışına çıkmayacak. Kısaca, mümkün olduğunca müdahil olmaya çalışıyorum. Özellikle teknik altyapısını kendim yapıyorum.
Ben kendi kafamda diken için bir zaman biçtim. Bu zaman içinde amacımız diken’i bir marka olarak oturtmak, ne ifade ettiğini okura duyurmak. Gerek haberciliğimizle, gerek yazarlarımızla. Bunu yaparken de kâr kaygısıyla yapmıyoruz. Bu zaman gelene kadar diken’i ben kendi öz kaynaklarımla finanse ediyorum.
Benle beraber tam zamanlı çalışan sekiz kişi.
Türkiye’deki dijital reklam alışkanlıkları diken gibi bir medyaya çok uymuyor. Verim sağlamıyor çünkü bütün modeller sayfa gösterimi üzerine kurulu. Ana akım medyada görüyoruz, bir haberi 50 tıkta okumaktan tutun da galerilere kadar. Bizde böyle bir şey yok. Bizde bir haberi bir tık yapıyorsunuz, okuyorsunuz. Son derece basit. Haberin başlığı net, fotoğrafı net, haber dili net. Her şey içeriği en kolay şekilde okura ulaştırmak üzerine kurulu. Şaşırtmaca yok.
Okuyucu profili çok yüksek. Neredeyse yüzde 90’dan fazlası üniversite mezunu. 25-35 yaş arası. Reklamverenin iyi bir hedef kitlesi olabilecek bir kitle. Enteresan bir şekilde kadın erkek oranı eşit, içerik olarak biraz erkek bir yayın olarak dursa da. diken okuru bir haberi 50 tık yaparak okumaktan hoşlanmıyor. Hoşlanan var mı gerçekten merak ediyorum. Reklamveren böyle bir şeyin neden parçası olmak istiyor, onu da anlamıyorum.
Ben tekil ziyaretçiler üzerine kurguluyorum trafiğimi. Benim için önemli olan bir kişinin kaç sayfaya baktığından ziyade kimin geldiği, bugün kaç kişiye haber okutabildiğim. Şu an Türkiye’deki model haber göstermek şeklinde olduğu için de ben şu andaki modelde çok iyi bir yerde bulunmuyorum açıkçası. Ama bir haberi 50 defa okutanla benim aramda bir fark olması gerektiğine inanıyorum. Reklamveren gözünde de, okur gözünde de. Dolayısıyla bunun bir şekilde bir karşılığı olması gerektiğini düşünüyorum. Trendin de bu yöne doğru gittiğine inanıyorum çünkü gazete okur gibi sayfa sayfa gezilmiyor haber sitelerinde. Ne istediğini bilerek geliyor okur, onu tüketince de siteden ayrılıyor.
Ne diyeyim? 1,5-2 sene. Ben istiyorum ki diken sevilsin ve okunsun. Benim derdim bu.
Çok ikna etmeye çalışmadık açıkçası. Çok teşekkür ediyorum kendisine, diken’de bizim için çok kıymetli. Anladığım kadarıyla Nuray Hanım‘la bizim kimyamız uyuşuyor. Dolayısıyla karşılıklı bir anlayış ve bir fikir ortaklığı var ortada. Zannediyorum ki ana akım medyada yazdığı kadar popüler diken’de yazarak da. Popülerliğinden bir şey kaybettiğini düşünmüyorum.
Gönüllülük esası falan diye bir şey yok burada. Gönüllülük yapmak isteyenler varsa kapımız açık. Ama burası bir müessese ve herkesin karşısındakine birtakım sorumlulukları var. Tabii ki başka yazarları da eklemek isteriz. Planlarımız arasında yok mu? Var ama isim vermeyeyim şimdi. Ana akım medyada bir sürü isim var. Her gün gelip diken’de yazmak istediklerini söylüyorlar. diken artık böyle bir mecra oldu.
Diken’i daha duyulur kılmak için aslında pek bir şey yapmıyoruz. Tamamen kulaktan kulağa yayılarak büyüyen bir mecra. Sabahları televizyon programları bazen bizim haberlerimizi okuyorlar, bazen ismimizi de veriyorlar. İşte bu şekilde duyuluyoruz. Bazen radyoda haber okunurken diken’in haberine göre diyor. Ben açıkçası duyurmak için harcayacağım parayı istihdam edeceğim gazetecilere vermeyi yeğlerim. Dolayısıyla biliyorum ki bu bir maraton. Kaynağım çoğaldıkça muhabirim çoğalacak. diken haberlerinin kapsadığı alanlar çoğalacak. Şimdiden her yere yayılıp, böyle yarım yamalak haberler yapmak istemiyoruz. Dolayısıyla küçük aralıklarla yavaş yavaş büyüyerek bunu yapmak istiyoruz. Böylesi daha sağlıklı.