Wellness davranışlarımızı nasıl dönüştürüyor? Peki ya markalar bu değişime nasıl uyum sağlıyor? Tüketici beklentilerinin merkezine oturan “her açıdan iyi olma” tutkusu, sektörleri şekillendiriyor.
Wellness kavramı, sağlık sektörünün sınırlarını terk edeli çok oldu. 2025’in son demlerini yaşadığımız şu günlerde artık moda, gıda, teknoloji, kozmetik gibi alanları direkt etkileyen bir olgu haline geldi -kurumsal firmaların da yatırım alanlarından birine dönüştü. Kapsama alanı genişlese de kısaca “wellness” diye özetleyebileceğimiz bu “her açıdan iyi olma hali”, geçici trendler toplamı olmaktan çıkarak tüketici beklentilerinin merkezine oturdu.
Bu dönüşüm, markaların stratejilerini de baştan aşağı yeniden şekillendiriyor: Ürün geliştirmeden iletişim diline, mağaza deneyiminden çalışan uygulamalarına kadar her noktada “wellness-first” yaklaşımı öne çıkıyor.
2 trilyon dolarlık global wellness endüstrisinin kapsamı, temel kategorilerin ötesine genişlerken, bugünlerde konuştuğumuz her şeyde olduğu gibi, yine konu Z kuşağına geliyor: Tüm sektörleri domine eden Z kuşağı ve onlardan bir önceki Y kuşağı için wellness, günlük ve kişiselleştirilmiş bir yaşam pratiğine dönüşüyor. McKinsey’in The Future of Wellness Trends Survey 2025 araştırmasında iki büyük fikir öne çıkıyor: Genç tüketiciler wellness’ı yeni şekillerde kavramsallaştırıyor ve wellness yeni alanlarda kendini göstermeye başlıyor.
Yaşanan değişimi yüzdelere dökecek olursak: Aralarında Türkiye’nin de olduğu 19 ülkede yapılan NielsenIQ (NIQ) Global State of Health & Wellness 2025 araştırmasına göre global tüketicilerin yüzde 70’i proaktif olduklarını düşünüyor ve yüzde 57’si artık “iyi yaşlanmayı” beş yıl öncesine göre daha fazla önceliklendiriyor. Bu da onları iyi beslenme, kişisel bakım, fiziksel ve zihinsel sağlık gibi alanlara daha fazla para ödemeye teşvik ediyor. Bu demek değil ki piyasaya sürülen her şey tutuyor. Dünya genelinde tüketiciler sağlık ve wellness ürünlerindeki etiketlerin daha şeffaf ve anlaşılır olması gerektiğini düşünüyor ve wellness ürün ve hizmetlerinin etkili olacağına olan güvensizliklerinin, daha sağlıklı yaşam seçimleri yapmalarını engellediğini belirtiyor.
Sadece ABD’de yıllık wellness harcamalarının 500 milyar doları aştığı ve her yıl yüzde 4 veya yüzde 5 oranında büyüdüğü tahmin ediliyor; Z ve Y kuşağı bu harcamaların yüzde 41’inden fazlasını gerçekleştiriyor. Çünkü genç kuşaklar kendilerini diğer herkesten daha fazla “tükenmiş” hissediyor. Sosyal medyada sağlık ve wellness içeriklerine daha fazla maruz kalıyor ve satın alma kararlarında bu içeriklerden etkileniyorlar. McKinsey’e göre gençler, sağlık takip cihazları, masaj aletleri, IV serum uygulamaları, güzellik ve mindfulness hizmetleri gibi geniş yelpazede isteğe bağlı ürünleri tercih ederken; yaşı ileri kuşaklar vitamin, ağrı kesici ve göz sağlığı gibi daha dar bir ürün grubuna odaklanıyor. Buna rağmen, bilişsel sağlık, mindfulness (farkındalık), ruh sağlığı ve logevity (uzun ömür) gibi alanlarda genç tüketicilerin karşılanmamış ihtiyaçları devam ediyor. Genç kuşaklar, tükenmişlik ve ekonomik kaygılar gibi sebeplerden ve sosyal medyanın da etkisiyle kötü bir zihinsel sağlık tablosu bildiriyorlar. Ancak bu durum onları pasif kılmıyor; aksine, çözüm arayışına yöneltiyor.
McKinsey’e göre ABD’de Z ve Y kuşaklarının yüzde 42’si mindfulness’ı “çok yüksek öncelik” olarak değerlendirirken, bu oran Baby Boomer’larda yüzde 29’a düşüyor. Gençler zihinsel sağlıklarını yalnızca terapiyle değil, cilt bakımı, uyku hijyeni, fitness ve sosyalleşme gibi günlük alışkanlıklarla desteklemeye daha açık. Bu da mevcut ruh sağlığı çözümlerinden duyulan memnuniyetsizliği artırıyor olabilir. Ürün pazarlaması ve konumlandırmasındaki uyumsuzluk da bu eksikliğe katkı sağlıyor olabilir.
McKinsey, The Future of Wellness Trends Survey 2025 araştırmasında tüketicileri beş farklı wellness segmentine ayırıyor:
Maksimalist optimize ediciler (Maximalist optimizers): Y ve Z kuşağında daha yaygın olan bu segment, dijital olarak yetkin, geniş bir wellness ürün yelpazesini deneyen ve kendileri için işe yarayan çözümleri bulmak için kapsamlı araştırmalar yapan tüketicilerden oluşuyor. Bu grup, wellness tüketicilerinin yaklaşık yüzde 25’ini ve piyasa harcamasının yüzde 40’ından fazlasını temsil ediyor. Bilim destekli çözümler arıyor ve doktor tavsiyelerine önem veriyorlar; ancak diğer segmentlere kıyasla sosyal medyadan etkilenmeye daha yatkınlar. Doğal ve alternatif ürünleri, gelişmiş dijital teknolojileri ve sağlık takip cihazlarını kullanma olasılıkları, genel nüfusa göre iki kat daha yüksek. Fiyat yerine kaliteyi öncelikli olarak görüyor ve ihtiyaçlarını karşılayan, değer sunan ürünleri aktif olarak arıyorlar.
Özgüvenli meraklılar (Confident enthusiasts): Wellness tüketicilerinin en küçük segmentini (yüzde 11) oluşturan bu grup, piyasa harcamasının yüzde 15’ini yapıyor. Wellness’a büyük önem veriyorlar, ancak maksimalist optimize edicilere göre daha kendine güvenli ve kararlılar. Spor salonu üyelikleri, fitness uygulamaları, evde spor ekipmanları ve spor beslenme ürünlerini diğer gruplara göre daha yüksek oranda satın alıyorlar. Wellness çözümlerini satın almadan önce kapsamlı araştırma yapıyor, işe yarayanları bulduklarında ise uzun süre bağlı kalıyorlar; bu da onları markalar için yüksek yaşam boyu değer segmenti hâline getiriyor.
Maksimalist optimize ediciler ve özgüvenli meraklılar üzerinde başarılı olmak için sağlık ve wellness oyuncuları, sundukları ürünlerin arkasındaki bilimi anlaşılır bir şekilde iletmeli. Bu, bu segmentlerin en çok etkileşimde bulunduğu kanallarda güçlü bir varlık oluşturmayı gerektiriyor: Video (hem doğrusal hem de doğrusal olmayan TV), dijital müşteri yorumları ve sosyal medya reklamları.
Geleneksel sağlıkçılar (Health traditionalists): Daha çok ileri yaştaki tüketicilerden oluşan bu grup, sağlık ve wellness’a önem veriyor ancak sadelik ve pratikliği önceliklendiriyor. Wellness tüketicilerinin yüzde 20’sini ve piyasa harcamasının yüzde13’ünü oluşturuyorlar. Sağlıklı beslenmeye, vitamin ve takviye kullanımına ve düzenli egzersize odaklanıyorlar; ancak kilo yönetimi ilaçları veya yapay zekâ destekli ürünler gibi yenilikçi çözümlere veya teknolojilere daha az açıklar. Bu tüketicilerin satın alma kararını kazanmak, temel ihtiyaçları doğru şekilde sunmaya bağlı. Yeni veya “havalı” olduğu için bir wellness ürünü satın alma olasılıkları düşük. Wellness oyuncuları, bu segmenti hedeflerken yüksek kaliteli ve temiz içerikleri vurgulamalı.
Sağlık mücadelesi verenler (Health strugglers) & İlgisizler (Wellness shirkers): Bu gruplar, sağlık ve wellness çözümlerine daha düşük öncelik veriyor. Tüketicilerin sırasıyla yüzde 24 ve yüzde 20’sini ve piyasa harcamasının yüzde 22 ve yüzde 10’unu oluşturuyorlar; bu, harcamanın en düşük olduğu segmentler. Mücadele edenler, sağlık gelenekçilerine göre biraz daha fazla harcama yapıyor, ancak sağlıkları konusunda stresli hissediyor ve özellikle kilo vermek veya formda kalmak konusunda motivasyon sorunları yaşıyor. Bu tüketicilerin sağlığını yönetmelerini kolay ve daha az göz korkutucu hâle getirmek önemli. Hizmetleri parçalara ayırmak veya motivasyonu artıracak teşvikler oluşturmak (ör. oyunlaştırma) faydalı olabilir. Wellness ilgisizleri ise sağlığını takip etmeye daha az ilgi gösteriyor, yalnızca temel ürünleri satın alıyor ve fiyat hassasiyetleri çok yüksek.
Bu konuya hazırlanırken yaptığımız çalışma ve araştırmalara her gün posta kutularımıza düşen yüzlerce basın bültenini incelemek de dahildi. Nitekim MediaCat editörlerine ulaşan basın bültenlerinin büyük çoğunluğunu sağlığa olumlu etkilerine dikkat çekilen ürün ve hizmetler oluşturuyor. Giyilebilir teknoloji ürünleri, activewear koleksiyonları, longevity kitapları, tam teşekküllü bakım merkezleri, şirketlerin çalışan sağlığı uygulamaları… Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu aralar tüm markaların odak noktasını wellness ve wellbeing trendlerine uygun ürün ve uygulamalar oluşturuyor.
Bunlardan ilki; sağlığa fayda sağlayan gıda ve içecekler üzerinden hızla büyüyen fonksiyonel ürün pazarı. Şirketler, enerji, bağışıklık, bağırsak sağlığı ile kas, kemik ve eklem desteği sunan güçlendirilmiş ürünler ve takviyeler geliştirmeye odaklanıyor. Tüketiciler artık sağlıklı gıdaları yalnızca belirli bileşenlerden arındırılmış ürünler olarak görmüyor; protein, nootropikler veya zerdeçal gibi değerli içeriklere sahip seçenekleri tercih ediyor. Taze meyve-sebzelerden süper yeşillere, adaptojenler ve prebiyotik-probiyotik içeceklere kadar genişleyen bu kategori, gıda ve takviyelerin birleştiği yenilikçi ürünlerle şekilleniyor. Matcha veya adaptojen mantarlardan üretilen kahveler, bu trendin en önemli oyuncuları. Tat ve dokunun artık temel beklenti olduğu bu alanda, geleceğin öne çıkan ürünleri sadece sağlıklı alternatifler değil, aynı zamanda fonksiyonel ve deneyim odaklı çözümler olacak.
Bu noktada artık genomik ve dijital sağlık alanları da birleşmeye başlıyor. Akımı ön saflarında gördüğümüz DNA bazlı diyetler, bireylerin genetik profillerinden elde edilen verilere dayalı hazırlanan beslenme planlarından oluşuyor ve genelde beslenme takibi uygulamaları ve giyilebilir teknolojilerle destekleniyor. Bu birleşim, insanların ne yediğini değil, vücutlarının yiyeceklere biyolojik olarak nasıl tepki verdiğini de dikkate alan hiperkişiselleştirilmiş beslenme stratejilerinin yolunu açıyor. Örneğin; 2018’den bu yana aktif olarak kişiye özel beslenme alanında önemli adımlar atan Nestlé, genetik testler ve yapay zekâ destekli uygulamalarla bireylerin beslenme ihtiyaçlarını daha hassas bir şekilde belirlemeyi hedefliyor. Bu alandaki yatırımlarını artıran Nestlé, dijital sağlık girişimlerine ve kişiselleştirilmiş beslenme start-up’larına yatırım yapıyor.
Güzellik ve wellness arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşırken, sağlığa faydalı aktif bileşenler içeren bakım ürünlerinin sayısı da artıyor. Görünüşe diğer kuşaklardan daha fazla önem veren Z kuşağı, güzellik ve estetik ürünlerine hem daha çok para harcıyor hem de sosyal medya paylaşımlarıyla trendleri belirliyor. McKinsey’e göre ABD’de Z kuşağının yüzde 53’ü, 2024’te 2023’e kıyasla daha fazla harcama yaptı -2025 sonuçlarının bundan kat kat fazla olacağına şüphe yok çünkü gençler, yaşlanma karşıtı uygulamaları genç yaşta kullanmaya başlama konusunda önceki kuşaklardan daha hevesli.
Bu yıl en çok duyduğumuz kelimelerden biri de, uzun ömür arzusunu temsil eden “longevity” terimiydi. Wellness alanında yapılan tüm araştırmalarda tüketicilerin en çok önem verdikleri şeylerden birinin “sağlıklı yaşlanmak” olduğunu görüyoruz. Bilişsel fonksiyonları desteklemekten bağımsız yaşamı korumaya, kronik hastalıkları önlemekten enerji seviyelerini yüksek tutmaya uzanan longevity kavramı, her yaştan insana hitap ediyor. Bu talepleri karşılamak üzere uzun vadeli cilt bakımı ve kırışıklık önleme ürünleri, hücresel yaşlanmayı yavaşlatmayı hedefleyen takviyeler, epigenetik yaş testi kitleri, sanal fizik tedavi çözümleri gibi yenilikçi ürün ve hizmetler ortaya çıkıyor.
Kişiselleştirilmiş ve kapsayıcı güzellik vizyonunu benimseyen L’Oréal, longevity’yi sahiplenen markalardan biri. 2025 Haziran ayında Paris’teki ana merkezleri Le Visionnaire’de düzenlenen ilk Longevity lansmanında, Longevity Integrative Science™ yaklaşımını tanıttı. Cilt sağlığının uzun ömürlü yaşamın ayrılmaz parçası olduğunu vurgulayan şirket, güzellik sektörünün artık yalnızca semptomlara yönelik değil, kök nedenlere odaklanan bir dönüşüm içinde olduğunu gösterdi.
Tüketicilerin dijital detoks yapmak, zihinsel, fiziksel ve ruhsal sağlıklarını geliştirmek için gittikleri sağlık ve bakım merkezleri de uzun ömür arayışındaki kitlelere hitap eden longevity merkezlerine dönüşüyor. Antalya’daki Regnum The Crown bünyesinde bu yaz hizmete giren Regnum Revive Wellbeing & Longevit, wellness’ı “beden-zihin uyumunu yeniden kurmak” olarak tanımlıyor ve bunun ötesine geçerek bilimsel temelli, teknoloji destekli protokollerle bağışıklık, dolaşım ve hücresel tazelenmeye odaklanıyor. Longevity burada uzun vadeli gençlik, sağlık ve zindelik vadeden bir üst aşama olarak konumlanıyor. Merkez, misafirlerini rahatlatmanın ötesine geçerek, vücudun biyolojik işleyişini iyileştirmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve zihinsel netlik kazandırmak için zengin protokoller sunuyor. G-VAC teknolojisiyle vücuda verilen ses dalgaları kan dolaşımını harekete geçirip, lenfatik sistemi uyararak toksin atılımını desteklerken; Quantum Harmonics™ teknolojisi titreşimler yoluyla kişiye derin gevşeme, meditasyon ve zihinsel arınma imkânı sunuyor.
McKinsey’e göre tüketiciler, bu veya benzer hizmetleri almak için eskiye oranla yüzde 30 daha fazla hevesli. 2024 yılında sağlık ve wellness tedavileri için seyahat eden tüketicilerin neredeyse yüzde 60’ı, önümüzdeki yıl da bu tür tedaviler için seyahat etmeyi planladıklarını belirtiyor.
2025 itibarıyla spor giyim pazarı, yalnızca spor salonlarının değil, sokakların da vazgeçilmezi hâline gelmiş durumda. IMARC’ın 2025-2033 yılları arasına odaklanan, Türkiye spor giyim pazarına yönelik araştırmasına göre 2024’te 1,7 milyar doların üzerinde olan yerel pazarının, önümüzdeki 10 yıl içinde yaklaşık yüzde 4’lük yıllık büyüme oranıyla 2,4 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu büyümenin arkasında, athleisure trendiyle birlikte günlük hayatta da konforlu ve fonksiyonel giyime artan talep var. Artık tüketiciler spor giyim ürünlerini yalnızca antrenman sırasında değil, işe giderken, kahve içerken ve hatta seyahat ederken tercih ediyor.
E-ticaretin yaygınlaşması, online platformlarda ürün karşılaştırma kolaylığı ve influencer etkisi bu talebi daha da hızlandırıyor. Genç nüfusun yoğunluğu, özellikle Y ve Z kuşağının hem modaya hem teknolojiye duyarlılığı, spor giyimi bir yaşam tarzına dönüştürüyor. Bunun yanında, koşu ve performans odaklı alt segmentlerde de gözle görülür bir büyüme söz konusu; şehir maratonları ve outdoor aktivitelerin popülerleşmesi, koşu ekipmanları ve atletik ayakkabılara olan ilgiyi artırıyor.
Yoga stüdyolarından sokak modasına uzanan tasarımlarıyla fonksiyonel şıklığı savunan athleisure markası lululemon’ı bünyesinde barındıran Fiba Perakende Grubu’nun Genel Müdürü Batur Can da, sağlıklı ve iyi yaşam trendinin bugün moda, gıda, teknoloji ve hatta kozmetik ve finans gibi farklı alanlarda tüketicilerin önceliği haline geldiğini düşünüyor: “Özellikle genç kuşaklarda sağlıklı yaşam, yalnızca kişisel bir tercih değil aynı zamanda bir yaşam standardı ve değer göstergesi olarak görülüyor.” Moda ve spor alanında, rahat giyimin ötesinde stres azaltıcı kumaş teknolojileri, fonksiyonel ürünler ve özel koleksiyonların öne çıktığını belirten Can, lululemon’un sadece teknik mükemmeliyete sahip ürünler sunmakla kalmayıp; mindfulness, hareket ve topluluk odaklı bir marka yaklaşımıyla sağlıklı yaşamı bütünsel bir deneyime dönüştürdüğünden bahsediyor ve ekliyor; “Özellikle Y ve Z kuşağı için bu yaşam tarzı artık bir statü sembolü haline gelirken, wellness da ana akım bir iş modeline dönüşüyor.”
Spor salonlarını sokağa taşıyan tek marka lululemon değil. Mango Man’in Performance koleksiyonundaki nefes alabilen, termoregülasyon sağlayan teknik kıyafetler, özellikle günlük hayatta giyilmek üzere tasarlanmış.
Konfor, hareket özgürlüğü ve nefes alabilirlik gibi performans özelliklerinin tasarım ve estetikle birleşmesi, wellness deneyimini giyimde de yaşatıyor. Markalar için bu, yalnızca ürün geliştirme değil, aynı zamanda iletişim dili açısından da bir fırsat: Fonksiyonel moda, influencer işbirliklerinden inovatif kumaş teknolojilerine kadar uzanan yeni bir rekabet alanı yaratıyor.
Daralan iş gücü piyasasında rekabetçi kalmaya çalışan şirketler için çalışanları artık en büyük değer. Bağlılık, elde tutma ve verimliliğin temel itici gücü haline gelen “çalışan refahı”, günümüz wellness trendlerinin en kıymetli parçalarından biri. Ancak etkili wellness programları uygulamak çoğu şirket için hâlâ zorlayıcı. Şirketlere çalışan refahını artıran, kişiselleştirilmiş ve etkileşimli bir wellbeing platformu sunan Wellbees’in İnsan ve Kültür Müdürü Tansu Apaydın, yeteneğe ulaşmanın zorlaşması ve hibrit-uzaktan çalışma modellerinin şirketleri çalışan deneyimine ve esenliğe daha fazla odaklanmaya ittiğini söylüyor. Öte yandan çalışan esenliği denildiğinde akla ilk olarak ekip üyeleri geldiğinden müdürler göz ardı edilebiliyor. “Oysa araştırmalar, bir yöneticinin ruh hali ile ekibinin mutluluğu arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle müdürlerin yalnızca yönetsel becerilerini değil, duygusal zekâlarını da destekleyen özel programlar hem onların hem de ekiplerinin performansı, bağlılığı ve mutluluğu için kritik hale geliyor.”
ING Türkiye İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Hale Ökmen Ataklı da rekabetin ve teknolojik gelişmelerin hız kazandığı ortamda çalışan refahına yapılan yatırımların, kurumların verimliliğini ve inovasyon kapasitesini belirgin şekilde etkilediğini belirtiyor. “Bu bilinçle, çalışanlarımızın yalnızca iş yerinde değil, hayatlarının her alanında mutlu, verimli ve kendini gerçekleştirmiş hissetmesini destekleyen politikalar geliştiriyoruz” diyen Ökmen Ataklı, “insan ve kültür stratejimizi ‘önce kendin ol, sonra ING’li’ anlayışı üzerine inşa ediyor, çalışanlarımızın mental ve fiziksel sağlıklarını da destekleyen bütüncül bir ekosistem oluşturuyoruz” diyor.
Apaydın, dünya genelindeki 250 bin Wellbees kullanıcısından elde edilen verilerde esenlik uygulamalarının her kademeden çalışan üzerinde somut etkiler yarattığının ortaya çıktığını söylüyor ve ekliyor; “Esenlik deneyimi yaşayan çalışanların bağlılığı yüzde 10 artarken işten ayrılma oranları da yüzde 50 düşüyor. Ayrıca Wellbees kullanıcılarının yüzde 82’si bir sağlıklı alışkanlık geliştiriyor, sosyalleştikçe kendilerini yüzde 10 daha iyi hissediyor, yüzde 21 oranında sosyal bağlarını artırıyor.”
Öncü şirketler, çalışanlarının beklentilerini karşılamak için basit çözümlerin ötesine geçmek zorunda: Çalışanları hem fiziksel hem zihinsel olarak destekleyen, organizasyon kültürüne entegre edilmiş programlar geliştirilmeli. Artık bu mesele, bir iş stratejisi olmak zorunda.
Ökmen Ataklı, ING’de esnek çalışma modellerinden kişiselleştirilmiş izin uygulamalarına, wellbeing programlarından gelişim fırsatlarına kadar tüm politikalarını, çalışanların hem mental hem de fiziksel sağlıklarını destekleyecek şekilde daha dengeli, verimli ve sürdürülebilir bir çalışma deneyimine dönüştürmeyi hedeflediklerini belirtiyor. Online kişisel sağlık ve psikolojik danışmanlık hizmetlerini özellikle stres yönetimi konusunda büyük fayda sağladığını bildiriyor. 3.000’den fazla spor ve aktivite merkezine erişebilen ING çalışanları, Learn Up öğrenme platformuyla trend odaklı, kısa ve uygulanabilir içeriklerle hem profesyonel hem de kişisel hayatlarını zenginleştirebiliyorlar.
Kurumsal wellness’ı sürdürülebilir iş başarısının kritik bir bileşenine dönüştüren Microsoft, bu alanda en takdir edilen çalışmaları yürüten global devlerin başında geliyor. Microsoft Türkiye İK Direktörü Candan Eser, Global Microsoft CARES programının gizli terapi, danışmanlık, 7/24 kriz desteği, meditasyon ve farkındalık araçları sunduğunun altını çiziyor. “Stay Fit Benefit programı kapsamında spor salonu üyelikleri, spor kıyafetleri, wellbeing ve yaşam tarzı değişimi programları için yapılan harcamalar Microsoft tarafından belirlenen limitler dâhilinde geri ödeniyor” diyen Eser, dünyanın önde gelen kadın ve aile koruma ve destek platformu Maven Clinic işbirliğinden de söz ediyor. Bu işbirliği dahilinde, “Microsoft çalışanları18 yaşın altındaki çocukları için pediatri, uyku koçluğu, besin alerjileri, konuşma gelişimi, kardeş ilişkileri yönetimi, çocuk bakımı rehberliği ve ebeveyn tükenmişliğiyle başa çıkma gibi çok çeşitli alanlarda uzman desteği alabiliyor.”
Global Wellness Institute’un, iş dünyasında çalışan deneyiminin wellness odaklı yeniden tasarlanması için şirketlere sunduğu birkaç öneri var:
Engelleri yıkın: Wellness’ı bir kategori olarak görmek yerine tüketicileri ihtiyaçlarına göre şekillenen bir alan yaratmaya çalışın. Ürünleri, hizmetleri ve dijital araçları bütüncül şekilde birleştiren çözümler sunarak tüketicilerin wellness ihtiyaçlarını kapsamlı bir şekilde karşılayın. Örneğin, bir kilo yönetimi çözümü; canlı beslenme uzmanı danışmanlıkları ve sağlıklı yemek abonelikleri sunan dijital bir kilo yönetimi uygulamasıyla paketlenebilir.
Uzmanlığı vurgulayın: Tüketiciler, bilimsel uzmanlığı ve güvenilirliği gösteren ürünler ve markalara yöneliyor. Bilimsel veya veri destekli iddialar ve güvenilir tavsiyeler, bir ürünü diğerlerinden ayırabilir ve tüketicilerin belirli bir çözümün sonuç vereceğine güven duymasını sağlar.
Değer sunun: Her marka ve perakendeci (fiyat noktasına bakılmaksızın) tüketiciye “değer” sunmalıdır. Tüketiciler değeri farklı şekillerde tanımlar; sadece fiyatla ilgili değildir, ürün kalitesi, fiyat-performans dengesi, etkinlik ve erişilebilirlik de önemlidir.
Başta da söylediğimiz gibi wellness bir ürün kategorisi olmaktan çıktı; marka stratejilerinin, ürün geliştirmeden iletişime, mağaza deneyiminden çalışan uygulamalarına kadar her bir parçasını dönüştüren bir paradigma haline geldi. Başarının kısa reçetesi üç maddede toplanıyor; bilimsellik ve şeffaflık; hem tüketici hem çalışan düzeyinde hiperkişiselleştirme, deneyime dayalı ve ölçülebilir hizmetler. Markalar bu üç ekseni birlikte kurguladıklarında hem tüketici güvenini kazanıyor hem de uzun vadeli ticari getiriyi güvenceye alıyor. Önemli olan yatırım yapmak, doğru işbirlikleri kurmak ve etkileri ölçerek gerçek fayda sunan bir yol haritası çizmek…
Here you'll find all collections you've created before.