Strateji, içerik, dijital iletişim ve yapay zekâ uygulamalarını “hizmet kategorisi” değil “yapısal refleks” olarak gören Gamechangers; müşterileriyle sınırları eriten, birlikte çözüm üreten bir ilişki modeli benimsiyor. Ajans kurucusu Ahmet Ş. Altındağ, hem ajansın büyüme yolculuğunu hem de 2025 sonrası reklam dünyasını şekillendiren eğilimleri aktarıyor.
Dört yıl önce üç kişilik küçük bir ekiple yola çıkan Gamechangers, bugün 16 kişilik kadrosuyla markalara strateji, içerik, dijital iletişim ve operasyonel çözüm süreçlerinde eşlik eden çevik bir yapıya dönüşmüş durumda. Ajans, hem B2C hem B2B alanlarında faaliyet gösteren markalara geniş kapsamlı iletişim hizmetleri sunuyor hem de farklı sektörlerdeki yedi markayla dijital ve sosyal medya odaklı projeler yürütüyor.
Gamechangers’ın temelinde, onları klasik kampanya ajansı modelinin ötesine geçiren “markanın derdine ortak olma” yaklaşımı yatıyor. Yükselen rekabet, hızlanan kriz dinamikleri ve çeşitlenen pazarlama ihtiyaçları karşısında ajans; stratejik karar süreçlerinde müşterileriyle birlikte hareket eden, gerektiğinde operasyona hızlıca dahil olabilen bir partner olarak öne çıkıyor.
Bugün markaların yeni pazarlara açılırken danıştığı, kriz anlarında başvurduğu bir paydaşa dönüşmesi, Gamechangers’ın kısa sürede kurduğu güven ilişkisinin en belirgin göstergesi. Ajans, yaratıcı endüstrinin dönüşen temposuna uyum sağlayan bu esnek ve çözüm odaklı modeliyle dikkat çekiyor.
Gamechangers’ı kurarken aklınızda nasıl bir ajans modeli vardı? Bugün geldiğiniz noktada bu model nasıl evrildi?
Gamechangers’ı kurarken, klasik bir reklam ajansından daha fazlasını hayal ettik. Bizim için en başından beri önemli olan şey gerçekten sorun çözebilen, problemlere cevap üretebilen bir ajans olabilmekti. Sadece bir kampanya ortağı değil, aynı zamanda stratejik bir yol arkadaşı olmak için kültür anlayışımızın odak noktasına hiyerarşiyi değil, merakı; unvanı değil, çözüm odağını koyduk.
Bugün geldiğimiz noktada bu model, teoriden çıkıp gerçekliğe dönüştü. Sadece fikir üreten değil, o fikirleri uygulamaya dönüştüren, sıkışan ya da ne yöne hareket edeceğini bilmeyen markalara ışık tutan, yapılan her şeyin anlamlı bir bütünün parçası olması gerektiğini bıkmadan usanmadan herkese anlatan bir anlayıştayız. Bu yüzden kendimize “çözüm odaklı iletişim ajansı” diyoruz. Hem çevik hem entegre düşünebilen, hem de marka tarafında gerçekten işleyen bir sistem kurabilen bir yapıdayız.
Sektörün de geleceği buraya gidiyor; 2009’da girdim ben iş hayatına ve şu an içinde olduğumuz dönemde ikinci büyük evrimini yaşıyor reklam endüstrisi. Bu konuyu konuşmayı, yazmayı gerçekten çok seviyorum -hemfikir olsun, karşıt fikir olsun herkesle sohbete açığım. Yolu Etiler’e düşen herkesi yeni adresimiz HAN Spaces’da ağırlamayı çok isteriz, her daim sıcak ve taze kahvesi, güler yüzlü ekibi ile burayı seçtiğimiz için çok mutluyuz!
A’dan Z’ye marka yaratımı ve yönetimi hizmeti verdiğinizi belirttiniz. Bu projelerin yapısını biraz anlatabilir misiniz?
A’dan Z’ye marka yaratımı bir proje değil, bir yolculuk. Philip Kotler, Peter Drucker, Seth Godin gibi isimleri okuyan ve felsefelerini anlamaya çalışan biri olarak işin strateji katmanından başlayıp uygulamaya kadar uzanan tam bir “inşa yaratıcısı” olmaya çalışıyoruz. Yani bu marka neden var? Kime hitap ediyor? Sektöründeki dinamikler nedir? Rakipleri kimler ve bizim farkımız ne? Her zaman için başlangıç noktamız bu. Zaten bu sorular cevapları, cevaplar da yeni soruları doğuruyor. Bir de beraber çalıştığım için çok şanslı olduğum iki stratejist var hayatımda: Prof. Dr. Gresi Sanje ve Haluk Sicimoğlu. Bu iki insan olağanüstü mükemmeliyetçi ve işinin ehli; bu bize çok büyük bir güç katıyor, doğru yere hedef koymak, doğru rotayı çizmek ve onu takip edebilmeyi çok iyi başarıyoruz.
Formülün geri kalanı da belli zaten; doğru içgörüyü, net çözümü ve güçlü anlatımı seçip onun etrafında örüyoruz her şeyi. Gereksiz katmanları ayıklıyoruz, bu hem markaya hız kazandırıyor hem iletişimini anlamlı kılıyor, netlik sağlıyor. Bir nevi marka için “stratejik sadeleşme” diyebiliriz.
Ajansınızın aynı zamanda dijital, sosyal medya ve yapay zekâ entegrasyonunda da aktif olduğunu biliyoruz. Bu hizmetlerin Gamechangers çatısındaki yeri nasıl tanımlanıyor?
Aslında bu alanlar bizim için “hizmet kategorisi” değil, “yapısal refleks” -bu çok sevdiğim bir söz benim. Biz işimizi yaparken zaten bunları kullanmazsak geri kalırız, eleniriz. O yüzden bunlar her iletişimcinin hayatında olması gereken şeyler. Yani dijital olmak, sosyal medya içeriği üretmek ya da yapay zekâyı kullanmak bizim için ekstra değil -zaten öyle düşünen, öyle çalışan bir yapıyız.
Bugün sosyal medya bir kanal değil, markanın nabzının tutulduğu dijital sinir sistemi. Yapay zekâ ise hem veri okumada hem üretkenlikte doğru kullanıldığında büyük fark yaratıyor. Biz bu araçları sadece “hız” için değil, daha doğru analiz, daha temiz fikir ve daha yaratıcı çıktılar için kullanıyoruz. Her müşterimizle bu yapıyı farklı kuruyoruz ama temel mantık aynı: Teknolojiyle daha zeki, daha net ve daha hızlı işler hayata geçirebilmek. Kalitenin yanına hızı koyarsanız, işte o zaman vazgeçilmez oluyorsunuz!
Gamechangers Akademi’yi kurdunuz. Bu yapı tam olarak neyi amaçlıyor?
Gamechangers Akademi benim için hem doğal bir büyüme hem de stratejik bir ihtiyaçtı çünkü Gresi Hoca’nın daveti ile dört yıldır Pazarlama İletişimi Okulu’nda hem Stratejik Kampanya Planlaması ve KPI Yönetimi dersi hem de Yapay Zekânın Pazarlama İletişiminde Kullanımı dersi veriyorum. Hal böyle olunca bu derslerle beraber kurumsal eğitimler hayatıma girdi, Haluk Hoca ve Thaat’s It ile de çok yakın çalıştığımız bir alan bu. Durum bu olunca bu güçlü ağı daha geç kalmadan yeni bir marka ile taçlandırmak istedim.
Herkes için kolay anlaşılır, basit, net ve etkili yapay zekâ kullanımı, prompt matematiği, dijital kanal trendleri, personel branding gibi başlıklarda eğitimler veriyorum. İçtenlikle şunu söyleyebilirim; kariyerime 2009 yılında başladım ve birçok insanı sektöre kazandırmaya vesile oldum. Şimdi eğitim tarafında da insanların hayatlarına dokunmayı deneyimliyorum. Bu kış Kastamonu ve Sinop’da kadın girişimcileri desteklediğimiz sekiz haftalık bir eğitim programı ile bu işin (şimdilik) nirvanasını yaşadım!
Yaratıcı endüstrinin dönüşümünden söz ettiniz. Sizce 2025 ve sonrasında ajans–marka ilişkisi nasıl bir modele evriliyor?
Açık konuşmak gerekirse eski reklamcılık modeli doyuma ulaştı. Büyük lansmanlar, tek seferlik kampanyalar, ajans-müşteri arasında “biz yaparız, siz bakarsınız” tipi ilişkiler giderek azalıyor. Artık markalar daha çevik, daha bütünsel ve daha yakın partnerlikler istiyor.
Bence 2025 ve sonrasında ajans-marka ilişkisi iki ana kavram üzerine oturacak: Birlikte çözüm üretme ve süreçte düşünsel ortaklık. Artık marka ekipleri brief yazmıyor; ajansla birlikte tanımlamak istiyor. Ajans tüm sunumu tek başına yapmıyor; birlikte fikirler inşa ediliyor, elbette ortaya konan büyük bir konsept-vizyon var ve bu ajansın kreatif liderlerinin işi ama bu model, “tek yaratıcı zihin” değil, “kolektif zekâ” gerektiriyor.
Gamechangers olarak biz bu modele geçtik. Bizim müşterilerimizle ilişkimizde ajans-müşteri sınırı değil, ekip-ekip uyumu var. Zaten bu yüzden kriz anlarında ilk aranan, yeni işlerde ilk danışılan ekip oluyoruz. Çünkü yalnızca yaratıcı değiliz, aynı zamanda derdi anlayan ve çözen bir iletişim ajansıyız.