Seçimin matematiği

Seçimlere çok kısa bir süre kaldı. Rekabet büyük. Büyüklüğünün en temel sebebi, uzun bir süreden sonra ilk kez muhalefet partilerinin ve muhalefet ortak cumhurbaşkanı adayının seçmenlerine iktidar vaat edebiliyor olmaları.

Seçimin matematiği

“Ülkenin içerisinde bulunduğu başta ekonomik sorunlar olmak üzere birçok sorunu çözebileceğine ilişkin güveni yaratabilen ve bunu bir coşkuya çevirebilen cumhurbaşkanı adayı ve ittifakı seçimin galibi olacaktır” öngörüsünde bulunan iletişim danışmanı ve Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği Başkanı Dr. Gülfem Saydan Sanver’in kaleminden “seçimin matematiği”ne göz atıyoruz.

Seçimin matematiği

Seçimlerin seçmenlerin hayatına soktuğu en temel kavramlardan biri “ittifak”. 2023 Genel ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri konuşulmaya başlandığı andan itibaren de bir yandan adaylar, partiler üzerine konuşuluyor, bir yandan da sürekli olarak matematik hesaplamaları yapılarak adeta denklem çözercesine optimum milletvekili çıkarma hesaplamaları yapılmaya çalışılıyor. Seçim kanununda yapılan değişiklikle milletvekili dağıtımının değiştirilmiş olması da bu matematik hesaplamalarını artıran bir neden. Partiler tek liste mi girmeli? Hangi ilde kaç liste girmeli derken, hiç olmadığı kadar matematiğin konuşulduğu bir seçim süreci yaşandı. Bir araya gelmeleri zor olduğu ve böylece artık oylar ile dezavantaj yaşayacağı varsayılan muhalefet ittifakı gelinen noktada birçok ilde listelerini birleştirmeyi başardı ve Cumhur İttifakı’na karşı bu süreci daha başarılı yönetti. Listeleri birleştirmek matematiksel olarak kâğıt üzerinde bir başarı olsa da elbette asıl yapılması gerekenin bu listelerden bir sinerji yaratarak ittifak partilerinin seçmenlerinin bu listelere yönelmelerini sağlamak olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Kutuplaşmanın üzerine çıkabilmek

Türkiye siyaseti uzun bir süredir kutuplaşma ekseninde yaşanıyor. İttifak kavramı kutuplaşma siyasetini aşma anlamında son derece önemli. Sadece yukarıda bahsettiğimiz matematiksel üstünlük olarak değil, farklı ideolojik değerlere sahip partilerin ortak amaç ve değerler etrafında birleşmeleri tam da bahsi geçen klasik kutuplaşma çerçevesinin dışına çıkılmasını sağladığı için büyük bir önem taşıyor. Farklı partilerin oluşturduğu ittifaklar farklı seçmen gruplarına ulaşılmasını ve dolayısıyla seçmen tabanının genişletilmesini sağlıyor.

Özellikle Millet İttifakı’nın en büyük gücünün farklı seçmenlere hitap edebilme, farklı seçmenleri -bilhassa Cumhuriyet Halk Partisi’nin normal şartlar altında ulaşmada zorluk çektiği seçmen gruplarını- ikna edebilme potansiyeli olduğunu biliyoruz. Millet İttifakı’nın bu potansiyelin tamamını sahaya yansıtacak ortak bir iletişim kampanyası yaptığını söylemek tam olarak mümkün değil. Ortaya çıkarılan Ortak Politikalar Metni bu birlikteliği göstermeleri açısından son derece önemli olmasına rağmen yeterince kullanılmıyor. Oysa seçmenin, Millet İttifakı bileşenlerinin birlikte yönetebilme kapasitelerinin Cumhur İttifakı’ndan daha üstün olduğunu görmeye ihtiyacı var.

Liderlerin dengesi

İttifakların kampanya süreçlerindeki en hassas konulardan biri, liderlerin dengesini kurabilmek. Macaristan seçimlerinde bu dengeyi kuramayan ittifakın seçmeni ikna etmede de başarısız olduğunu gördük. Liderler Kemal Kılıçdaroğlu’nun asla önüne geçmeden onu desteklediklerini seçmene gösterebilmeli, hissettirebilmeli. Bu noktada özellikle Büyükşehir Belediye Başkanlarının performanslarının son derece yüksek olduğunu belirtmekte fayda var. Gerek beraber miting yapılması gerek sosyal medyada ortak video paylaşılması gibi konularda oldukça aktifler. Türkiye siyasal iletişim tarihinde elbette bu da bir ilk. Diğer parti liderlerinin henüz ortak mitingleri başlamadı. Başlandığı vakit elbette o da farklı bir coşku getirecektir.

Cumhur İttifakı’na baktığımız zaman ise Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminde bir ittifak kurgusu görüyoruz. Birliktelikten çok bir hiyerarşi duygusunun daha hâkim olduğunu söylemek mümkün. Birlikte yönetmek duygusundan ziyade birlikte seçim kazanmak için bir araya gelindiği imajını verdiğini söylemek de mümkün. Tam bu noktada Kılıçdaroğlu’nun bir “ekip yönetebilen lider” olarak konumlandırılabilmesi açısından liderler dengesini sağlamak ve seçmenlere göstermek son derece kritik.

Farklı vaatler, farklı dünyalar

İki farklı ittifakın vaatlerine baktığımız zaman, Millet İttifakı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha çok gündelik hayat ekonomisine ilişkin vaatleri olduğunu görüyoruz. Gıda fiyatlarının yüksekliğine ve alım gücünün yükselmesine ilişkin çeşitli vaatleri var. Kılıçdaroğlu temelinde daha insan odaklı, yeniden refah günlerinin geleceğine ilişkin topluma bir söz veriyor. Cumhur İttifakı Adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise daha savunma sanayi ve güvenlik politikaları odaklı -Togg gibi, Kızılelma gibi- seçmenlerin gurur duygusuna oynayacak vaatlerle seçim kampanyasını başlattı. Muhtemelen istenilen ivmeyi yakalayamadığı için son günlerde o da kampanyasına ücretsiz doğalgaz yardımı gibi birtakım günlük ekonomik sıkıntılara çözüm üretme odaklı vaatleriyle devam ediyor. Bu noktada Millet İttifakı’nın halkı ikna konusunda ekonomi kurmaylarını da görünür kılması gerektiğini düşünüyorum.

Son düzlük…

Unutulmaması gereken en temel noktalardan biri, seçmenlerin asla sadece rasyonel karar vermediği gerçeği. Çoğu zaman verilen kararlarının altında farklı duygusal motivasyonlar yatar. Ayrıca, seçmenler gelecek için oy verirler. Son döneme girildiğinde anketler hâlâ birbirine çok yakın. Ülkenin içerisinde bulunduğu başta ekonomik sorunlar olmak üzere birçok sorunu çözebileceğine ilişkin güveni yaratabilen ve bunu bir coşkuya çevirebilen cumhurbaşkanı adayı ve ittifakı seçimin galibi olacaktır.

İlgili İçerikler